İnsan Orijinaldir

İnsanın maarif (eğitim-öğretim) üzerine konuşması, kendisi, içinden çıktığı çevre, maruz kaldığı sistem üzerine konuşması, kendisini tanıması, kendisiyle yüzleşmesi demektir. Bu çerçevede bir ömür insanı formatlayan süreçlerden (tedris/öğrenim, talim/öğretim, terbiye/eğitim, tezkiye/arınma), kurumlardan (mezhep, tarikat, medrese, mekteb, mescid, okul/école, üniversite/universus, ideoloji, devlet, medya), karakterlerden (toplum, müderris, muallim, mürebbi, öğretmen, eğitmen, yazar, ebeveyn) söz edilebilir.

Ezilenlerin Pedagojisi’nde Paulo Freire, “...tarafsız eğitim yoktur.” der. Yine de soralım, nedir eğitim-öğretim? Bu sualin cevabı olarak kategorik birçok şey söylenebilir:

(1) Hayatın bir aşaması, bir ihtiyaç, bütçe kalemi, fedakârlık, bir yarış, organize olma biçimi, problem çözme becerisi kazanma, sorumluluk, teori, bedensel terapi, iş birliği, sınav, yapılanma, disiplin, bağlanma biçimi, makbul vatandaş, konforizm, pedagoji, biyolojik süreç…

(2) Hayatın bir parçası, bir aktivite, bir gönüllülük, fıtrat arayışı süreci, merak dürtüsü, eleştirel düşünme yeteneği kazanma, farkındalık, nefs tezkiyesi, iş bölümü, zihinsel meditasyon, zaman kaybı, anlam arayışı, kendini keşfetmek, kariyerizm, androgoji, psikolojik süreç…

(3) Bir inşa süreci, arz-talep meselesi, meslek edinme yöntemi, bir gelir kapısı, yenilenme biçimi, statü aracı, bekâ sorunu, sınıfsal ayrım parametresi, ruh terbiyesi, pratik, test, sosyalite, insanlığın tekamülü, medenileşme, mahalle baskısı, sosyolojik süreç…

(4) Bir bilim, bir silah, körlük, milli mesele, rıza imalatı, karakter aşınması, ideolojik aygıt, egemen zihniyetin dayatması, tasarlanmış çevre, yaratıcılığın öldürülmesi, giydirilmiş kimlik, akıl tutulması, kültürlenme, yabancılaşma, kusursuz cinayet, hayal gücünün törpülenmesi, ideolojik süreç…

Bu denli çok katmanlı bir söylem skalası karşısında, nevi şahsına münhasır olan herhangi bir insanı tesadüfî bir eğitim sürecine terk etmenin imkânsız ve sakıncalı olduğunu anlamak gerekir; o hâlde göz önünde bulundurulması gereken odak ne olmalıdır?

Bugün yaşadığımız ülkede tedavülde olan ve ömrü hayatında herkesin bir biçimde kıyıdan köşeden dâhil olduğu eğitim-öğretim sistemi bürokratik, tecimsel ve kırılgan bir yapıya sahip; üstelik bu alanda yönetim ve sistem temelinde derin krizler yaşanıyor. Mevcut sistem “değersiz” bir kimlik formatlama, “makbul vatandaş” yetiştirme, uluslararası topluma istatistiksel uyum üzerinde yürüyen araçsallaştırılmış bir model olduğu sürece akim kalmaya mahkum olacak. Dahası bu sisteme sahip olan her iktidarın, ideolojinin, dinin, devletin/ülkenin hem açık hem gizli bir müfredatı olduğu da vakidir.

***

Bu kaos ortamında, insanın kendini keşfedebileceği, kendisiyle yüzleşebileceği, insanî değerler skalası etrafında şekillenen fıtrî bir model yakalamak ne kadar mümkün?

Modern eğitim sisteminin iki kaçınılmaz argümanından söz edebiliriz; kurumluluk (dört duvar ile çevrili mekan) ve zorunluluk (uzun bir zamana yayılan müfredat). Beraberinde yabancılaşma üreten, tektipleştirici bir paradigma getiren bu iki argüman, özgürlüğü ve fıtratı yok etmektedir.

Okullarda sürdürülen resmi-zorunlu eğitim, hem ruhları örseliyor hem de çocuk ile ailenin bağını koparıyor. “Sınıf” daha çok rekabet, kıskançlık ve korku duygularının türediği bir zemini arz ediyor. Temel dersler: sınıftan çıkma, öğretmenini dinle, ödevlerini yap, iyi not al, daima izleniyorsun, kimseye güvenme, zile ayak uydur… Ziller geçmiş ve gelecek algısını ortadan kaldırıyor.

Bu merkeziyetçi yapı, sorgulamayan, düşünemeyen ancak tüketen, sorun üreten nesillerin üretim fabrikası olmuş durumda; düşünmeyi bilmeyen bireyler de her zaman başkalarının kölesi olmaktadır. Modernite projesini sırtında taşıyan ve kurallar dizgesinden ibaret olan bu eğitim modeli, bir aydın despotizmi/yansıması olmaktan ileri gidemiyor.

Ana akım okullarda; öğretmen öğretiyor, öğrenciler ders alıyor; öğretmen konuşuyor, öğrenciler dinliyor; öğretmen her şeyi biliyor, öğrenciler hiçbir şey bilmiyor, öğretmen disipline ediyor, öğrenciler disipline oluyor; öğretmen seçiyor ve seçimini uyguluyor, öğrenciler razı oluyor; öğretmen yapıyor, öğrenciler öğretmenin eylemi yoluyla yapma yanılsaması yaşıyor; öğretmen programın içeriğini seçiyor, öğrenciler buna uyum sağlıyor; öğretmen bilginin otoritesini, kendi mesleki otoritesiyle karıştırıyor ve bu otoriteyi öğrencilerin özgürlüğünün karşıtı olarak öne sürüyor; öğretmen öğrenme sürecinin öznesi, öğrenciler ise sadece nesnesi. Böylece eğitim “veriliyor”, sınıf “yönetiliyor.”

Başlangıç yarış olunca sonuç kaçınılmaz olarak kendisini şöyle gerçekleştiriyor: Nihai meslek tercihi/şekillenmesi noktasında (ters) bir hiyerarşi tablosu: Birinci derecede başarılı olanlar genelde mühendislik ve tıp tercih ediyor. İkinci derecede başarı elde edenler işletme, iktisat ve hukuk gibi bölümlere giderek birinci derecedeki mezunların başına yönetici oluyor. Üçüncü derecede başarı elde edenler siyaset ve ekonomiye yöneliyorlar, ülkenin siyasetçileri-bürokratları olarak birinci ve ikinci derecedeki mesleklere hükmediyorlar. Pek başarı elde edemeyenler (veya üniversite okuyamayanlar) ise ordu mensubiyetine veya din adamları sınıfına katılarak hem siyasetçilere-bürokratlara hükmetmek istiyor, hem de kendilerine itaat edilmesini bekliyor.

***

Okulsuz Toplum yazarı Ivan Illich’e göre “okul”, antikiteden günümüze (politik hiyerarşinin inşa ettiği) kitleleri manipülasyon aracıdır. 

Eğitim Bir Kitle İmha Silahı yazarı J. Taylor Gatto, modern eğitimi, zaman ve mekan kısıtlamasıyla, bağlantısız bilgilerle, emir ve direktifleriyle insanı bir robota dönüştüren dökümhaneye benzetiyor. Gatto’ya göre okul; insanı tektipleştiriyor, geleneklerinden ve inançlarından koparıyor, yalnızlaştırıyor, hem kendisine hem de içinde bulunduğu topluma yabancılaştırıyor. Böylece çocukları ebeveynlerinden çalıyor.

Cemil Meriç de benzer bir şekilde modern eğitimi, nesilleri idrakten mahrum ve şuurdan iğdiş eden bir ameliyathane olarak tasvir ediyor.

“Modern eğitim”in karşısına koyabileceğimiz hayatı okulsuzlaştırmak, geleneksel olanın dışına çıkmak mümkün mü?

200 yıllık bir arka plana sahip olan alternatif yaklaşımları ana hatlarıyla, (a) özgürlüğe dayalı öğrenme modeli, (b) sosyal oluşturmacılık modeli, (c) eleştirel pedagoji modeli, (d) ruhsal gelişim modeli, (e) bütüncül gelişim modeli şeklinde sınıflandırabiliriz. Alternatif yaklaşımların temel boyutunu, bilgiye bakış perspektifleri şekillendirdiğini de gözden kaçırmamak gerekir.

Günümüzde, bireyin/çocuğun doğal gelişim sürecini dikkate alan Montessori (organik), Walldorf (manevi), Reggio Emilia, Orman Okulları (ekoloji), Mıknatıs Okulları, Demokratik Okullar (sosyoraksi), Özgür Okullar (Summerhill), Ev Okulları (Kendi kendine öğrenme), Holistik Perspektif, Eleştirel Pedagoji gibi alternatif yaklaşımlardan bahsedilebilir.

Alternatif yaklaşım modellerinin (a) gönüllülük, (b) açık olmak, (c) süreklilik (d), paylaşmak ve (e) esneklik özelliklerini barındırıyor olması kaçınılmazdır. Amaç sadece “muhalif olmak olmamalıdır; çocukların temel ihtiyaçlarını karşılamak ve onları hayata hazırlamak, öğrenmenin temeline özgürlük/irade bileşenini koymak gerekir.

Alternatif yaklaşımlarda; öğrenenin otonomisi asgari düzeyde sınırlandırılmalıdır. Öğrenme, insanlar arasında anlamlı bir etkileşime dönüştürülmelidir. Bilgi, ne bütünüyle objektif ne de bütünüyle nesnel olarak görülmelidir. Her gelişim aşamasının ve öğrenme deneyiminin farklılık arz ettiği kabul edilmelidir. Ruhsal bilgelik ve sosyal sorumluluk arasında denge kurulmalıdır. Çocuk merkezli yaklaşım/pedagoji ortaya konulmalıdır; toplumun bütün katmanlarını ve insan ömrünü kuşatıcı bir tecrübe oluşturulmalıdır.

***

Eğitim-öğretim neden önemlidir ve göz önünde bulundurulması gereken noktalar nedir?

Cahil Hoca (Zihinsel Özgürleşme Üstüne Beş Ders)’da Jacques Rancière’in ortaya koyduğu yaklaşım, “öğrenmeyi öğrenme”dir. Nurettin Topçu da bu bağlamda, eğitimi, bir milletin toplu hâlde düşünmesi ve yaratıcılık sahasında seferber edilmesi olarak görüyor. Dolayısıyla Aliya’nın, Doğu ve Batı Arasında İslam‘da altını çizdiği farkındalığı ve dikotomik dengeyi yakalamak gerekir.

İnsan, eğitim-öğretimin meydana getirdiğidir. Dolayısıyla eğitim-öğretim bir ömür süren tekâmül sürecidir. Eğitim-öğretim bir etkileşim sürecidir; birey-toplum dengesini korumalıdır, tecrübeye muadildir.

Eğitim-öğretim tedrici olmalıdır; bu süreçte kişinin yetenekleri de göz önünde tutulmalıdır. Eğitim-öğretim insanın şahsiyeti ve şerefiyle uyumlu olmalıdır. Eğitim-öğretimde, emanetin ehline verilmesi için kabiliyetli ile kabiliyetsiz, bilen ile bilmeyen ayrı tutulmalıdır. Eğitim-öğretimin gayesi amel ve anlam üretmek olmalıdır.

Eğitim-öğretim, toplumu aptallaştıran bir öğütüm sistemi olmamalıdır. Tabiatın dilinde bir usulü, asrın idrakinde bir müfredatı olmalıdır. Organik beslenme, tabii zaman dilimleri, doğal mekanlar ve ergonomik gereçler, özgün etkinliklerle çember tamamlanmalıdır. Herhangi bir meslek edinmek araçtır; aslolan insan olmaktır.

Eğitim öğretimde temel parametreler, istidadı öne çıkaran haniflik/ümmilik; sorgulayan, sorumluluk taşıyan entelektüel perspektif; değerler bilgisini orijine alan isyan/hareket ahlakı; ekolojiyi/yerelliği/karakteri esas alan doğal bir pedagojik yaklaşım olmalıdır. Çünkü anlamlandırmak, insanın fıtrî kabiliyetidir.

Alim KINIK

Follow