Kader Mahkumları Derneği Başkanı Necdet Yüksel kimdir? Sizi tanıyabilir miyiz?
Tabi efendim, adım Necdet Yüksel. Samsun ili Terme ilçesinde dünyaya geldim. 70 yaşını aştım. Yirmi yıl önce memlekette tapulu arazimde on ağaç kesmekten dolayı on ay Samsun Terme kapalı cezaevinde kaldım. Ve cezaeviyle tanıştığım gün de o gün. Cezaevine ilk girdiğim zaman, oranın ayrı bir dünya olduğunu gördüm ve gereğini yaptım. Dönemin Adalet Bakanı’na, değişik yerlere mektuplar yazarak, cezaevinde bulunan insanları dinleyerek bu insanların derdine derman olunması gerektiğine inandım. Derneğin tüzüğünü de cezaevinde yazdım. Çıktıktan sonra da yani 18 yıl önce dderneği kurduk. Ve o günden bu yana İstanbul Beylikdüzü’nde, Beylikdüzü Belediyesi’nin bize tahsis ettiği dernek yerimizde, depomuzla toplam bin metrekare alanda çalışıyoruz. 7/24 açık olarak hizmet veriyoruz. Dört çocuk on torun sahibiyim. Emekliyim. Keyifle de bu işi yapıyorum.
Tüm bu işleri tek başınıza mı yürütüyorsunuz?
Bu dernek Türkiye’de tek bir dernek. Şimdi ben hep zaman zaman söylüyorum yani akıllı insanların yapabileceği bir iş değil bu. Biraz böyle kırık olacaksın, deli olacaksın, deli bir iş bu! Onun için diyorum ki akıllı insana çok ihtiyacım yok burada. Deli insanlara ihtiyacımız var. Buranın sermayesi mektup. Hani şimdi deriz ya siyasetçilerin sermayesi insan, tüccarın sermayesi para, Kader Mahkumları Derneği’nin sermayesi de tanımadığı insanlardan gelen mektuplar. Ülkemizde 400’ün üzerinde cezaevinde bugün itibariyle 300 bine yakın insan yatıyor. Bu insanları kategorik olarak ayırdığımız zaman 12-18 yaş arası 10 binin üzerinde çocuk mahkûm var cezaevlerinde. Ve kadın mahkumlarımız var. Kadın mahkûmlarımızın yanında da 0-6 yaş gurubu binin üzerinde çocuk var. Cezaevlerinde bulunan mahkûmlardan mektup geldiği gibi bu mahkûmların dışarıdaki eş ve çocuklarından da mektup geliyor buraya. Biz hiç sistemimizi bozmadan yaz-kış, pandemide, her Cuma günü buradan koli çıkarırız. Yani en az 150-200’ün altına düşmeyen koli olur. Bazen kargo giderini bulduğumuz zaman 400-500’ün üzerine bile çıkarız. Buradaki bütün hikayemiz hani deriz ya veren el alan eli tanımıyor. Tam adres burası. Çünkü bu mektupları yazanların hiçbirini tanımıyoruz. Mektuplarda öyle öyküler, öyle yaşanmışlıklar var ki mektubu okurken tabiri caizse dört mevsimi bir arada yaşıyoruz. Çünkü cezaevi çok farklı yerler. Zor yerler, Allah kimseyi düşürmesin.
Kader Mahkûmları Derneği’nin hikayesi nasıl başladı?
Kader Mahkûmları Derneği’nin hikayesi, benim 89-99 yılları arasınde 10 yıl İl Genel Meclis üyeliği yapmamla başladı. Ben Samsun’da mecburen görevim icabı valilerle çalışırdım. Dönemin Valileri bana derdi ki: “Başkan, yarın Samsun cezaevine gideceğiz” Ben de derdim ki: “Sayın valim içeri girerken bana mı sormuşlar. Sen git dolaş” Ben gitmezdim, yani sıcak bakmazdım. Daha doğrusu suç işleyen insanlara çok sıcak bakmazdım. Ta ki on ağaç kesmekten dolayı on ay bilfiil içeriye girdiğim zamana kadar. İçeri girince orada ayrı bir dünyanın olduğunu gördüm. Ve insanlarla birkaç ay sohbet ettim. Her gün ayrı bir şeye hayret etmeye başladım. Mesela, yıl geçmiş eşinden ve çocuklarından haber alamamış bir adam. Dağılmış bir aile ve sevdiklerinden iletişimleri kopmuş insanlar. Velhasıl, ilk işim zaten dönemin Adalet Bakanı’na mektup yazarak böyle bir dernek, mahkûmlarla ilgili böyle bir çalışma olup olmadığını sormak oldu. Yazdığım mektuptan 2 ay sonra Adalet Bakanlığı’ndan cevap geldi. Maalesef böyle bir dernek çalışmasının olmadığını öğrendim. Hemen kâğıdı kalemi elime aldım. Bu derneğin tüzüğünü cezaevinde yazmam 4 buçuk ay sürdü.
Cezaevinde mi yazdınız?
Evet cezaevindeyken yazdım. Dışarı çıktıktan sonra da derneği kurdum. Ve şunu arz etmek istiyorum, gerçekten cezaevleri zor yerler. Yani şu an itibariyle 300 bin insandan bahsediyoruz. İşte yaş guruplarından biraz önce bahsettim. Ve bir de bu insanların dışarıda sivil hayatta eş ve çocukları var. Bize düşen bu insanları kazanmamız lazım. Niye? Hani hep demiyor muyuz cezaevleri aynı zamanda ıslah evi. Suç işlemiş insanlar cezaevlerine girdikleri zaman orada kendilerini geliştirip suçtan arınmaları ve eksiklerini tamamlamaları gerekir diye hep söylüyoruz. Şimdi sihirbaz mantığıyla hadi ıslah olun deyince insanlar ıslah olmaz. Ulaşamadıklarımız bizim olamıyor. Dokunmalıyız. Ulaşmalıyız insanlara. Biz, bu dernek aracılığıyla Türkiye’nin 400 ayrı noktasında bulunan mahkumlara ve bu mahkumların dışarıdaki eş ve çocuklarına ulaşıyoruz. Bunu severek yapıyoruz. Yani bu insanların günlük gelen mektuplarına göre hareket ediyoruz. İşte bizim sermayemiz de tanımadığımız insanların yazdığı mektuplar.
Mektuplar daha çok hangi konulardan oluşuyor?
Bu mektuplarda en çok okumak için her çeşit kitap istiyorlar. Dini, milli, tarihi, sosyal içerikli, kişisel gelişim kitabı, ortaokul lise diplomasını dışarıdan alacak, üniversiteye hazırlanacak üniversite kitabı. Hatta cezaevinde çok örnekleri var. İlkokul mezunu olarak girmiş adam ve 3-4 tane üniversite bitirmiş çıkmış 12-15 yıl içinde. Şimdi bize düşen şu bu insanların kitaplarını göndermemiz lazım. Dini, milli, tarihi, sosyal içerikli kitapları göndermemiz lazım. Ayrıca bu insanlar giyinmek için kıyafet istiyorlar. Kadın cezaevlerinden daha çok kıyafet talepleri geliyor, yanındaki 3-5 yaşındaki çocuğuna kız veya erkek onlara oyuncak istiyorlar. Velhasıl kelam bu insanlar mektuplarında dini vecibelerini yerine getirebilmeleri için Kur'an'ı Kerim istiyor, seccade istiyor, başörtüsü istiyor, tesbih, takke istiyor, zikirmatik istiyor aklınıza ne gelirse istiyor yani insanlar. Sadece kendilerine de istemiyorlar mektuplarında “şu adreste de eşim, üç veya dört çocuğum var” diyor. Adresi de veriyor, irtibat telefonunu yazıyor ve bize gelen mektup hem mahkûmun kendine hem de dışarıdaki eş ve çocuklarına iki koli olarak dönüyor. Buranın en büyük sıkıntısı (sıkıntı demeyelim bunlar tatlı sıkıntılar) kargo giderleri ile ilgili. PTT kargonun dışındaki hiçbir kargoyu kabul etmiyor cezaevleri. Yani kimle gönderirsen gönder, önünü açsalar bu konunun bir sürü kargocular var, gider deriz ki: “Kardeşim bak şu kadar kolimizi gönder.” Rica ederiz. PTT kargo olunca o da özelleşmiş zaten, bir ölçüde parayı veren düdüğü çalışıyor mantığı ile hareket ediyor. Biz de bu noktada her bir koliye 20 TL ödemek zorundayız. Bir de %60 indirimli. Yani Ulaştırma Bakanlığı’nın PTT Genel Müdürlüğü’nün indirimi ile bu fiyata gidiyor. Kamu yararına olmamız hasebiyle bu noktada indirim yapıyorlar. Parayı da verin demiyoruz biz insanlara. Paradan uzak duruyoruz. Çünkü bu 18 yıl önce derneği ilk kurduğum zaman, ilk toplantıda yönetimdeki arkadaşlara dedim ki: “Paradan uzak duracağız. Çünkü paranın bozmayacağı insan olmaz”. İşte yaşadığımız günümüzde parasız olmuyor, paranın bozmadığı insan sayısı da çok az, yani maalesef yaşıyoruz bunları. Ama biz alıştık. Peki nasıl gidiyor bu iş diyeceksiniz. Allah’a şükürler olsun elektrik parası ödemiyoruz, su parası ödemiyoruz, kira ödemiyoruz. Beylikdüzü Belediye Başkanlığı mekanı bize tahsis etmiş durumda. Depomuzu gördünüz zaten, depoda geniş kapsamlı çalışıyoruz. Ve sadece personel giderimiz, yani dışarıda bir kişinin aldığı maaşı burada üç kişiye taksim ediyoruz. Bir de cezaevinde uzun yıllar yatmış çıkmış, bu işi bilen dostlarımız da desteğe geliyorlar. Hülasa kardeşim bu işi biz sevdik. Dernek kurulduğu günden bu yana 300 binin sınırında mektup gelmiş. Çünkü buraya gelen her mektup önce okunur, bilgisayara kaydedilir ve ondan sonra da ihtiyaç neyse koli bölümünden çıkarılır. Kitap isteyenlerin kitabı buralardaki raflardan temin edilir, kıyafetler de beden ölçülerine göre kolilenir. Ve kurulduğumuz günden bu yana Kur’an’ı Kerimsiz, seccadesiz hiç koli buradan çıkmadı. Yani yabancı uyruklu Hıristiyan mahkumlar mektup yazdıkları zaman mesela İncil isteyen insana biz Kur’an’ı Kerimi yine gönderiyoruz. Nasıl Kur’an’ı Kerim gönderiyoruz? Adam İncil istiyor. Örneğin Rus aksanlı. Rusçaya çevrilmiş Kur'an'ı Kerimi koyuyoruz. Dini, milli, tarihi kitapları koyuyoruz. İnsanlar okusun istiyoruz. Hatta bu noktada hiç unutmuyorum, 2018 yılında, Basın Medya İl Müftülüğü Maltepe’de 200 bin üzerinde insanın olduğu yabancılar cezaevinde 38 tane yabancı uyruklu mahkûmun Müslüman olduğunu basın raporuyla açıkladı. Hülasa bize de geliyor bu mektuplar. Bizim derdimiz insanları Müslüman falan etmek değil. Biz insan merkezli çalışıyoruz. Hiç kimsenin diniyle, diliyle, ırkıyla cinsi cinsiyetiyle bir derdimiz yok. Bizim işimiz değil o. Biz insan merkezli çalışıyoruz, bu işi birlikte yapalım istiyoruz, gönül dostlarına ihtiyacımız var. Bakınız, Kurâni Hayat dergisi bize destek verenlerinin katkılarıyla kolilerce dergi gönderdi. Kolilere bunları da koyuyoruz biz. İnsanlar okuyorlar, güzel geri dönüşler oluyor. Başka başka kitaplar da geliyor. Başka hocalarımızın yayınevlerinden de gelen kitaplar var.
Cezaevlerindeki tablo nasıl? Mahkumların yaş gurupları dağılımları hakkında bir bilginiz var mı hocam?
Efendim 10 binin üzerinde 12-18 yaş arasında çocuk mahkûmun olduğu gerçeği var. Bir o kadar da kadın mahkumların olduğu gerçeği var. Hülasa cezaevlerinde yaş gurubunu tutturmak mümkün değil. Çünkü ülkemizde her otuz sekiz saniyede bir suç işleniyor. Bizim iddiamız, hedefimiz şu: Kader Mahkumları Derneği olarak ülkemizde otuz sekiz saniyede işlenen her suçu, biz bir dakikada işlenir hale dönüştürmek istiyoruz. Bu oranlara yıl sonu itibariyle baktığımız zaman, 365 günden bir yılda, 520 bin yani yarım milyon insan suça bulaşmamış oluyor. Yarım milyon insan. Az mıdır? Bunu sadece suçu işleyen insanın cezaevine girmesi olarak bakmamak lazım. Bir de bunun maddi bir külfeti var. Sadece insana zarar vererek suç işlenmiyor. Mala zarar veriyor, binayı yakıyor, ekonomik yönden darbe vuruyor, bunlar hep suç yani. Ve dolayısıyla ülkemizin, ülke insanımızın daha geri kalmasına sebebiyet veriyor bu işler. Onun için elbette hiç olmaması en güzeli fakat en azından ülkemizi otuz sekiz yerine bir dakikada bir suç işlenir hale getirmemiz lazım. Bunu beraber yapmalıyız. Bunu yapabileceğimiz tek yol suç işleyen insanlara ulaşmak, onlara dokunmak, temas etmek ve o bireyleri toplumu daha vicdanlı, insaflı bireyler olarak yeniden kazandırmak. Suç işlemelerinin altında yatan bir sürü neden var, kimi eğitim eksikliği diyor, kimi maneviyat eksikliği diyor, kimi aile bölünmelerinden kaynaklanan sorunlar.. Bir yerden başlamamız gerekiyor. İşte bir yerinden başlayabileceğimiz adres Kader Mahkumları Derneği’dir. Niye? Mektuplarla birlikte biz bu insanlara ulaşıyoruz. Ve ciddi bir iletişim kurduk. İçerden çıkan mahkumlar da geliyor zaman zaman. 110-15 yıl yatıp çıktıktan sonra ilk burayı ziyaret edenler var. 12-15 yılda adam 30 tane mektup yazmış bize. Adamı çoğu zaman çıkınca tanıyoruz. Allah razı olsun diyor insanlar, “Kur’an okumasını bilmiyordum Kur’an okumasını öğrendim” diyor. “İlkokul diplomam yoktu, okuma yazmam yoktu, içeride okuma yazmayı öğrendim hatta ortaokul lise diploması aldım” diyor. Ve Kur’an’ı Kerim okumasını bilmeyen insanın içeride hafız olduğunu biliyoruz. İçeride eğitim hayatını tamamlayıp meslek sahibi olan bir sürü mahkûm var. Bu sebepler hapishaneler aynı zamanda bir medreseye dönüşüyor. Bu imkanları onlara tanıdığınızda, eğitim alanlarını genişlettiğinizde zaten otomatik olarak suç oranı ve tekrar suça bulaşma oranı da düşüyor.
Cezaevlerinde tek tip insan yok o halde?
Tabi. Yani âtıl insan yok. Hani hep plastiği, kâğıdı dönüştürmüyor muyuz? Evet, peki plastiğin ve kâğıdın dönüştüğü yerde insanın dönüşmemesi mümkün mü? İşte dönüştüreceğiz. Beraber yapacağız bu işi.
Cezaevlerine kütüphane kurmak gibi bir projenizden bahsetmiştiniz?
Elbette, şunu da belirtmek isterim, cezaevlerinde konser, konferans, tiyatro çalışmalarımız da vardı esasında, pandemiyle birlikte noktalandı ancak süreç sonrasında kaldığı yerden devam edecek. Cezaevi müdürlüklerinin resmi talepleri doğrultusunda şu ana kadar 200’ün üzerinde cezaevine kütüphane kurduk. Hem de 3 bin, 5 bin, 10 bin kitaplık kütüphaneler kurduk. Okuyucularımızın bize sadece kitap göndererek bile büyük bir katkı sağlamaları mümkündür.
Şu anda 20 tane cezaevine kütüphanesine kitap göndermek üzere geçtiğimiz ramazan ayında harekete geçtik. 20 tane yeni cezaevi yapıldı. Ve çoğu müdürlerimiz resmi yazıyla kütüphane talep ediyorlar. O ilin Cumhuriyet Başsavcılığı ve Cezaevi Müdürlüğü resmi yazılarla mahkumların kitaplara ihtiyacı olduğunu, yetersiz olduğunu ifade ederek bizden kitap desteği istiyor. Bu ne demektir? 3-5 bin kitapla bir cezaevine okul açmak orayı zenginleştirmek demektir. Sıfırdan başlayıp 10 bin kitaplık. Bu kitapları bir elemeye tabi tutuyor muyuz diye sorabilirsiniz. Biz insanlar kitap okusun ama sahih eserleri okusun istiyoruz. Yani insanlar abidik gubudik eselerler okusun istemiyoruz. Tabi adam istiyorsa biz elbette gönderiyoruz. O ayrı. Yani bu noktada sesimizi duyan, varlığımızdan haberdar olan herkesi bu çalışmaya davet ediyoruz. Bu noktada da hiç kimseden fazla bir şey istemiyoruz. Hepimizin evinde okunmuş kitaplarımız vardır, fazla kıyafetlerimiz, çocuklarımızın oyuncakları, boyama kitapları, boya kalemleri vb. her türlü eşyaya ihtiyaç var buralarda. Bunun ötesinde kırtasiye malzemesi defter, ajanda, kalem, kağıt gibi ihtiyaçlar en çok talep edilenler Şu cümle ile burayı tamamlamak istiyorum: Cezaevinde adam yolda bulduğu bir kâğıdı üç kere okuyor. Çünkü orada zaman çok. Nerede harcayacak bu zamanı? Sadece volta ile bitmez bu 10-15 yıl. Ya kendini spora verecek, ya ibadete verecek, ya kitap okumaya verecek. Öğrenebilecekse cezaevinin yapısına göre meslek öğrenmek için idarenin başlattığı çalışmalarda zamanını geçirecek. Ve onun için içeride yoğun bir çalışma var. Hani derler ya ne kadar vurursan o kadar tozar. Bu alanda o kadar çok yapılacak iş var ki.
Dışarıdan gönüllülük esası üzerine destek alıyor musunuz?
Elbette. Genç yaşta emekli olan kardeşlerimiz var. Adam emekli olmuş ve dinç. Evde sıkılıyor. Ya yenge hanımla kavga edecek, ya başka bir şey yapacak. Gelin kardeşim buraya diyorum. Kahvede zaman öldürecek. Veya caminin önünde gidiyor adam öğlen namazını kılıyor akşam yatsıya kadar oturuyor orada. Gelsene kardeşim, öğlenle ikindi arası camimiz yan tarafta. Ya bir boş koli al bantla, ya kolinin içine adamın kıyafetini koy, ya kitabını koy. Böyle bir imkanımız var, kapımız herkese açık, buyursunlar gelsinler birlikte yapalım. Biz hiç kimseden bir şey istemiyoruz. Gelin görün çalışmalarımızı, ne yapmamız gerekiyorsa beraber yapalım istiyoruz. Bundan daha normal bir şey olamaz.
Cezaevlerinden gelen talepleri insanlarla paylaşmak açısından bir girişiminiz var mı?
Ankara’dan İzmir’den ülkenin değişik şehirlerinden insanlar arıyor, bir de, sosyal medya hesaplarımızdan zaman zaman bazı mektupları yayınlıyoruz biliyorsunuz. Düzenli bir şekilde gelen mektuplardan her gün 20-30 tanesini, adresleri görünür ancak isimsiz şekilde yayınlıyoruz. İnsanlar okuyor “ben bu mektubun sahibinin kolisini üstlenmek istiyorum” diyor. Hatta bugün iki tane birden geldi. Bir Ankara’dan bir Mersin’den. Vatandaş, şu mektupta şu durumdaki insanın malzemelerini, kitabını, kıyafetini göndermiş. Örneğin, bize mektup yazan insanlara cevabi mektup yazıyoruz. Sistemimizde gelen mektupların kayıtları da var. Sistemimiz bu. Geçmiş yıllardaki gelen mektupların verilerini teker teker kayda da alıyoruz.
Aynı zamanda şu anda tam 30 bin insanın, belki daha fazlası, cezaevinde bulunan insanlarla mektuplaşmalarını sağlıyoruz. Mektup yoluyla rehabilite ediyoruz insanları. “Allah kurtarsın, bu günler geçer, zamanını şu şekilde değerlendir..” vesaire yazarak. Demişiz ki: “Bizlere her konuda yazın. Hukuki sorunlarınızı, duygularınızı, sevinçlerinizi, üzüntülerinizi, yaşamanızı bizimle paylaşın. Bizleri habersiz bırakmayın. Koğuşunuzda bulunan tüm kader mahkumlarına selamlarımızı iletin. İnsan yaşadığı sürece umudu asla bitmeyecektir. İnşallah sen de bir gün derneğimizi ziyarete gelirsin. Sohbet eder geçmiş günleri bir gülümseme ile yâd eder karşılıklı çay içeriz.” Evet, birçok çıkan da çay içmeye geliyor buraya.
Peki son olarak söyleşinizi okuyan insanlara ne söylemek istersiniz?
Bu alan bâkir bir alan. Ülke nüfusunun yüzde 17’sini oluşturuyor mahkûm ve mahkûm yakınları. Türkiye’de 38 saniyede bir suç işleniyor, yani buna nüfusun yüzde 20’si demek daha doğru olur. Hepimizin mutlaka evinde fazla olan malzemesi vardır. Hiç yok dediğimiz evden bile, bir iki bavul kıyafet çıkar. Çocuğumuzun, kendimizin, eşimizin, anamızın, babamızın. Kitaplar çıkar. Bunları bize ulaştırın. Kıyafetin her türüne, kitabın her türüne ihtiyacımız var. Biz en çok ekonomik manada sıkıntı yaşıyoruz, çünkü parayla işimiz yok bizim. Bu derneğin parayla işi yok. Derneğin işleri yürüyebilmesi için öncelikle kargo gideriyle ilgili paraya ihtiyacımız var. Bütün hadisemiz bu. Derneğimiz İstanbul Beylikdüzü’nde. Kader Mahkumları Derneği denildiği zaman bilmeyen yoktur. Kurulduğu günden beri 7/24 açıktır. Burada iki tane nöbetçi arkadaşımız var. Hem burada kalıyorlar hem de buranın işlerini takip ediyorlar. Elbette bu insanların yemeleri, içmeleri lazım. Her Ramazan Türkiye’nin dört bir köşesine 10 bin koli gönderiyoruz. Bu sene de 10 bin koli çıkartmayı hedefledik. 10 bin koli çok büyük gibi geliyor. 20 TL’den hesapladığınızda çok büyük bir meblağ ediyor. 10 bin kolinin her birine birer çorap koysanız, 10 bin tane çoraba ihtiyaç var demektir. Birer pantolon koysanız 10 bin pantolona, birer Kur’an koysanız 10 bin Kur’an’a ihtiyaç var demektir. Yeter ki gelsinler, görsünler, desteklesinler.
Söyleşen: Yasin Aydoğan