Yardımeli Derneği Genel Başkanı Dr. Sadık Danışman ile depremin ardından bölgeye dair çalışmaları konuştuk…

Söyleşi: Dr. Sadık Danışman

Söyleşen: Hatice İ. Erdem

 

Yardımeli Derneği Genel Başkanı Dr. Sadık Danışman ile Kahramanmaraş merkezli 11 ilde yıkıma neden olan depremin ardından bölgeye dair çalışmalarını konuştuk…

 

Daha önce afet bölgeleri ile ilgili kişisel olarak çalışmalar yaptınız mı? Ne zamandan beri afet eğitimleri ile ilgili çalışmaların içindesiniz?

Öncelikle Kur’ani Hayat dergisinin abonelerini, okuyucularını selamların en güzeliyle selamlıyorum. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, mağfireti üzerlerine olsun. Ben, 1994 yılında, İBB’nin acil yardım ve can kurtarma müdürü olarak görev yaptım ve o yıldan itibaren Türkiye’de yaşanan tüm doğal afetlere -deprem, sel, yangın ve benzeri- katıldım. Dinar depremi olsun, Ceyhan depremi olsun, daha sonra Van depremi, İzmir depremi, Elazığ depremi olsun… Bunların tümüne katıldım ve oralarda acil yardım müdürlüğü yaptığım dönemde, ilkin sağlık alanında görev aldım. Hatta bir dönem Dinar depreminde Sınır Tanımayan Doktorlar ile çalıştım. Yarımeli Derneği’ne geçtikten sonra da insani yardım kuruluşunda görev almış oldum. Böylelikle bu konuda gerçekten bilgi, birikim ve tecrübeye sahip bir konuma ulaştım. 1999 Marmara depreminden sonra, acil yardım müdürlüğü yaptığım dönemde, bir projeyi hayata geçirmek istedik: İstanbul’daki her apartman dairesinde bir ilk yardım gönüllüsü yetiştirmek. Bu projeyle yola başladık. Neden? Çünkü depremin ilk anında enkaz altında olanları kurtarmaya çalışan ya da enkazın en üst katlarında olanları kurtarmaya çalışanlar komşuları ya da o mahallenin, o sokağın insanları oluyor. Bu insanların ilk yardım bilgisine sahip olmaları gerekir ki hastanın nasıl taşınacağını, nasıl transport edileceğini, ne tür müdahaleler yapılması gerektiğini bilsin. Bu projeyi uzun bir süre uyguladık. Yanılmıyorsam o dönemde 10 bine yakın ilk yardım gönüllüsü yetiştirmiştik. Ben ayrıldıktan sonra sanıyorum o proje devam etmedi. Dolayısıyla doğal afetler konusu, bizzat içinde bulunduğum bir alan.

Doğal afetlerle ilgili şöyle bir sınıflandırma yapabiliriz: afet öncesinde yapılması gerekenler, afet anında yapılması gerekenler ve afet sonrasında yapılması gerekenler. Bunlar çok önemli. Doğal afet öncesinde -ister deprem olsun, ister sel olsun, ister yangın olsun, ister fırtına olsun, ister diğer afetler olsun- şunların bilinmesi gerekir: Bölgede fay hattı var mı? Binalar, fay hattından kaç km uzağa yapılmalı ya da yapılmış olan binaların nasıl güçlendirilmesi lazım? Bir yerden dere geçiyorsa sel olduğunda o derenin ne kadar taşacağı gibi teknik bilgilerin bilinmesi gerekir. Yine, afetlerin ne kadar insanı etkileyeceği, örneğin bir orman yangınının ne kadar köyü kapsayacağı, ne kadar alanı yok edebileceği hesaplara katılmalı. Bu bilgilere göre planlama yapılmalı ve bu planlamaya göre de personel yetiştirilmeli. Bu planlamaya göre cihaz, makine, barınma gereçleri, gıda gibi şeyler stok edilmeli. Şunu hatırlıyorum, Marmara depreminden sonra Halk Ekmek’e gitmiştim. “Bize öyle bir ekmek üretin ki 6 ay dayanabilsin, 6 ay sonra biz bunları tekrar güncelleyelim,” dedik. Halk Ekmek de bize, “Biz size 10 ay besin değerini koruyabilen ekmek üretebiliriz,” demişti. Bu ve buna benzer ön çalışmalar, afet öncesinde yapılmalı. Afet anında hangi personelin nereye gideceği, ne işle uğraşacağı belli olmalı. Bunlar bir organizasyon şeması içinde icra edilebilecek şeyler. İkincisi, deprem anında yapılması gerekenler… En acili, bir kurtarma ekibidir. Afetin olduğu yörede, 10-15 dakika içerisinde hareket edebilecek bir kurtarma ekibi olmalı. Daha sonra afet bölgesine en yakın yerlerdeki kurtarma ekipleri, daha sonra uzak bölgelerden gelecek kurtarma ekipleri, daha sonra yurt dışından gelecek olan kurtarma ekipleri şeklinde ilerleyecek olan bir sıralama olması gerekir. Böyle bir sınıflandırma, zaman ve ulaşım konularını da düzenleyerek yapılmalı. Kurtarmadan sonra afet bölgesindeki yaralıların nereye sevk edileceği, nasıl bir acil yardıma tabi tutulacakları planlanmalı. Afetin üzerinden saatler geçtikten sonra; hayatta kalanların, enkazdan yara almadan çıkmış olanların, oturduğu bina hasarlı olanların barınma, gıda, sağlık ihtiyaçlarının temin edilmesi lazım. Afet sonrasında; bu afetten kaç kişi etkilendi, nasıl etkilendi, kaç yaralımız var, kaç binamız çöktü, kaç binamız hasarlı, binalar aynı bölgeye mi inşa edilecek yoksa başka bölgelere mi taşınacak, barınma ve gıda konuları gibi konularla ilgilenilerek normal hayata geçiş sürecinin başlatılması gerekir. Depremlerde en büyük gayreti Türk Silahlı Kuvvetleri, maden işçileri ve itfaiyeciler veriyor. Madenciler en profesyonel ekiplerdir. TSK’nin bu konuda yetiştirdiği profesyonel ekipleri var. Sahra hastaneleri var, sahra fırınları var, sahra aşevleri var… Ama bunların devletin bir kurumunun elinde de olması lazım, stokta da olması lazım, AFAD’ın elinde olması lazım, Kızılay’ın elinde olması lazım ve diğer kurumlarımızın da buna katkı sunması lazım.

Deprem haberini aldığınızda Yardımeli Derneği olarak neler yaptınız, nasıl faaliyetler yürüttünüz, hangi kararları aldınız?

Deprem sabahı yönetim kurulumuzu olağanüstü toplantıya davet ettik. Sağ olsunlar, 12 kişilik yönetim kurulumuzun geneli buradaydı. Onlarla, ne yapabileceğimizi çok hızlı bir şekilde kararlaştırmaya çalıştık. Yaptığımız ilk şey; kısa vadede yapacaklarımızı, orta vadede yapacaklarımızı ve uzun vadede yapacaklarımızı planlamak oldu. Kısa vadede neler yapabilirdik? Öncelikle 11 ilimize yakın olan temsilciliklerimizi harekete geçirdik. Zaten toplantı anında 11 ilimizdeki temsilcilerimizle irtibata geçtik. Sağlık durumlarında ve ailelerinde herhangi bir problem var mı onu kontrol ettik. Diyarbakır’daki temsilcimizin annesi ve kardeşi enkaz altındaydı, beş gün sonra cenazelerine ulaşıldı. Allah rahmet eylesin. Hatay temsilcimizin ağabeyi, yengesi, yeğenleri enkaz altındaydı. Onlar da vefat etti. Allah rahmet eylesin. Malatya, Adıyaman, Elazığ, Kilis, Gaziantep, Adana, Osmaniye temsilcilerimizle irtibata geçtik. Daha sonra örneğin Samsun temsilcimiz uzak olmasına rağmen Malatya’ya intikal etti. Van, Antalya ve Kayseri temsilcimiz Adıyaman’a intikal etti. Genel merkezimizde, günde 2000 kişiye sıcak yemek çıkarabilecek mobil aşevimiz var. Bir ekibi, aşevimizle genel merkezden Hatay’a gönderdik. Depremin ikinci gününün ikindi namazının sonrasında Hatay’da idiler ve faaliyete geçtiler. Bizim bir kurtarma ekibimiz yok. Biz, kurtarma ekiplerine destek verdik. Desteğimiz su, ekmek, barınma ve ihtiyaç duyulan malzeme noktasında oldu. Bu tür lojistik destekleri sağlamaya çalıştık. Oradaki deprem mağdurlarına ilk etapta acil ihtiyaçları konusunda destek olmaya çalıştık. Şunu da söylemek istiyorum: Genel merkezden birimimiz oraya ulaştıktan sonra haberleştiğimiz zaman, enkaz altında kurtarılması gereken binlerce insanın seslerinin geldiğini fakat yetersiz bir kurtarma çalışmasının olduğu bize iletildi. Gerçekten organizasyon felç olmuş durumdaydı. Kişilerin üzerinde görevli yeleği var fakat kurtarma yapabileceği cihazı yok. Sadece üzerindeki yelekten ibaret kalmış. O yüzden şunu tekrar tekrar söylemek istiyorum: Doğal afetlere yönelik; afet öncesi, afet anı ve afet sonrası yapmamız gerekenleri çok daha sağlıklı planlamamız lazım. Hatay’dan, Maraş’tan fay hattının geçtiğini bilmiyor muyuz? Biliyoruz. Şükürler olsun Türkiye’mizde 8’in üzerinde bir deprem söz konusu değil. En fazla 7.8 olarak yorumlanıyor. Ama düşünün, yıllar önce Meksika’da 8’in üzerinde bir deprem oldu, binlerce insan hayatını kaybetti. Fakat daha sonra az önce saydığım tedbirler alınarak, sorunlar masaya yatırılarak, çözümler kâğıt üstünde bırakılmayarak ve hayata geçirilerek sonraki depremlerde yalnızca iki ya da üç insan hayatını kaybetti. Şili ve Japonya’da da keza böyle. Peki biz neden böyleyiz? Bunu sorgulamak lazım. Marmara depremi üzerinden yirmi yıl geçti. Yetkili her kimse, kimler sorumlu ise başını iki avucunun arasına alıp “ben neyi yanlış yaptım, ne yapmam gerekiyordu, neyi eksik bıraktım?” sorularını tekrar tekrar gözden geçirmeli ve çözümleri kâğıt üzerine dökmeli, kâğıt üzerindekileri de hayata geçirmeli. Depremler ve doğal afetler kaçınılmazdır. Kader değildir. Doğaya bir artıdır. Yeraltı suları bakımından, insanların daha sağlıklı bir çevreye kavuşmaları açısından bir artıdır. Fakat biz kalkmışız, havaalanımızı fay hattının üzerinde inşa etmişiz. Bu yanlışları yaptığımız müddetçe canımız acıyacak. Sevdiklerimizi kaybedeceğiz.

İlk iki gün bölgede ekmek ve suyun ciddi manada sıkıntı olduğunu, ulaştırılamadığını biliyoruz. Bu konuda ilk çalışma yapanlardan biri de Yardımeli Derneği idi sanıyoruz. Bu ihtiyaçlar konusunda bölgede neler yapıldı?

Bakın ben onunla ilgili bir örnek vereyim. Malatya İnönü Üniversitesi rektörü, bizim temsilcimizi arıyor. “Ne olur bize ekmek ve su getirin. Hastalarımız var, refakatçilerimiz var, depremden dolayı bize sığınanlar var ama ekmek yok,” diyor. Bu insanlara Elazığ’dan ekmek temin etmeye çalıştık. Güvenlik tedbirleri kapsamında beş ekmekten fazla ekmek almama talimatı vermişler. Ekmek bulamadık Elazığ’da. O zaman Diyarbakır’a gidelim dedik. Orada da aynı manzara ile karşılaştık. İnanın ki biz Bingöl’den arabalarla ekmek ve su yükledik. Hem İnegöl Üniversitesine hem de Malatya’daki diğer ihtiyaç sahiplerine verdik. Diğer illerimize de bu şekilde ekmek taşıdık. Şunu söylemek istiyorum, “Bir insanın hayatını kurtarmak tüm insanlığın hayatını kurtarmaktır,” diyor Maide Suresi’nin 32. ayetinde. O açıdan bu depremde arama kurtarma çalışmalarında çaba gösteren herkese ister yurt içinden ister yurt dışından olsun, bir insani yardım kuruluşunun başkanı olarak teşekkür ediyorum. Allah razı olsun. Gerçekten büyük bir fedakarlıkla, özveriyle, merhametle ve vicdanla ellerinden geleni esirgemediler. Zorluklara rağmen yaptılar, hayatlarını riske atarak yaptılar. Tabii ki TSK ve madencilerimizi de çok ayrı bir şekilde yad etmek istiyorum. Allah onlardan razı olsun. Çok büyük kurtarma çalışmalarına katıldılar.

Allah razı olsun. Bölge temsilcileri ile koordineli bir şekilde faaliyetler yaptınız. Bu faaliyetlerdeki koordinasyon konusunda nasıl tedbirler aldınız? Başka kurumlarla koordineli bir şekilde çalışabildiniz mi?

İlk üç günü özetlemeye çalıştım. Zaten orada ne koordinasyon ne de organizasyon bulmamız çok zordu, mümkün değildi. Biz bunu afetin büyüklüğüne bağlayalım dedik, diyebilecek başka sözümüz yok. İşin doğrusu başka kurumlarla çalışamadık. O noktadaki yerel birimlerle, belediyelerle çalıştık ama maalesef AFAD’la gerekli olan koordinasyonu sağlayamadık.

Çalışmalarınızda afet bölgesi için planlanan faaliyetler vardı, onlardan bahsettiniz zaten. Peki bölgede gönüllü desteği konusunda nasıl bir çalışma yürüttünüz? O dönemde çalışmalarınıza gönüllü olarak katılanlar oldu mu?

Bu çok önemli bir soru. Bize müracaat eden çok sayıda insan oldu, özellikle lise ve üniversite gençliği. Ben onlara çok müteşekkirim. Günde yüzlercesi müracaat etti, bölgeye gönüllü olarak gitmek için. Fakat bölge zaten ihtiyaç bölgesi, gönüllü olarak gidecek kişilere şunları sorduk: Orada ne yapacaksın? Arama kurtarma, ilk yardım, aşçılık, kuaförlük gibi vasıflar aradık. Yani oradaki insanlara artı sağlayacak bir vasıf. Böyle insanlar varsa hemen donanımını, ulaşımını sağlayalım dedik. Fakat bu vasıflara haiz değilse ve sadece merhamet duygularıyla gitmek istiyorsa burada kalmasını istedik. Çünkü giden kişi oranın ekmeğini tüketecek, suyunu tüketecek, bir yatak işgal edecek, çadır işgal edecek ya da açıkta kalacak ve belki hastalanacak. Biz bu uygulamayı bir hafta boyunca yaptık. Oradaki deprem mağdurlarına katkı sağlamayacak hiçbir gönüllüyü bölgeye göndermedik ama vasfı olanları da en acil şekilde göndermeye çalıştık.

Çok güzel. Afet bölgesinde yürütülen faaliyetlerden birisi de kalıcı konutlara geçilene kadar konteyner ev projesi idi.  Bu projede gerekli desteği alabildiniz mi? Son durum nedir, kaç ev hizmete açıldı?

Bizim planlarımız ilk olarak çadırla başladı. Barınma ve aş üzerine idi. Biz Reyhanlı’daki bir mutfakla anlaştık ve oradan her gün 2000-2500 kişilik yemek çıkardık. Hem Hatay’da hem köylerde hem de başka illerde dağıtımını yaptık, mobil aşevimizle. Daha sonra barınma noktasındaki yardımlara geçtik. İstanbul’daki bir vakıfla iş birliği yaparak 120’ye yakın çadır oluşturduk. Bu çadırlar yatağıyla, battaniyesiyle, halısıyla, sobasıyla, her türlü imkâna sahip bir konforla, en azından deprem mağduru insanın rahat edebileceği bir şekilde oluşturuldu. Özellikle yerel yönetimlerle görüştük. Adıyaman Belediyesine, “Bize yer tahsis edin ama bu yerlerde elektrik olsun, su olsun, su gideri olsun,” dedik. Araçlarımız yola çıktı. Adıyaman Belesiyesi bize AFAD’la koordineli bir şekilde çalışmamız gerektiğini söyledi fakat “Şu anda yerimiz müsait değil, yer gösteremeyiz,” dediler. “O zaman bunları depolarınıza alın, sizde dursun, ne zaman ihtiyaç olursa kullanırsınız,” dedik fakat onu da kabul etmediler. Çadırlar elimizde kaldı. Biz de Diyanet Vakfına verdik. Allah razı olsun depolarına aldılar ve ihtiyaç duyulan zamanda kullandılar. Bunun takibini de yaptık. Daha sonra psikolojik çalışmalara eğildik, bu çalışmaların olması gerektiğine inandık. Baktık ki gerçekten yüzlerce psikiyatr, psikolog bu işle ilgileniyor. Bu tür afetlerden sonra en önemlisi de psikolojik travmalardır. İnsanlar depresyona giriyorlar. Öyle vakalar biliyorum ki depremin üzerinden altı ay geçmiş olmasına rağmen öğrenci sınıfta iken gözü hep kapıda. Öyle öğrenciler biliyorum ki odasında günün sadece iki-üç saati uyuyabiliyor. Bu tür vakalar oluyor. Bunların mutlaka rehabilite edilmesi lazım. Bu konuda da biz özellikle bazı birimlerle istişareler yaptık, bazı çalışmaların içine girdik. Şu anda bunu hayata geçirecek olan Cıvıltı Çocuk Kulübü ile müştereken çocuk oyun alanları, çocuk motivasyon çadırı oluşturuyoruz. İnşallah bunu yaygınlaştıracağız. Biz gerekli materyalleri temin edeceğiz, Cıvıltı Çocuk Kulübü de bu konuda eğitilmiş personellerini gönderip ilk etapta çocuklara, belki daha sonra da yetişkinlere hizmet verecek.

O zaman bu uzun vadeli bir çalışma olacak…

Tabii, aynen öyle. Gördüğümüz çok önemli sorunlardan birisi de hijyen sorunu idi. Sınır Tanımayan Doktorlar ile çalıştığım dönemde, ilk etapta üzerinde durulan konu hijyen konusuydu. Banyo ve tuvalet temin edilmediği müddetçe, çöpler toplanmadığı müddetçe problemle karşılaşırsınız. Aşevlerinde gıda denetimlerini yapmazsanız zehirlenmeler meydana gelir, toksikasyonlarla karşılaşırsınız. O yüzden ilk etapta şunu teşhis ettik: İnsanların banyo ihtiyaçları had safhada.

Sahada gözlemlediğiniz eksiklikler nelerdi? Çadır kentlerde çamaşırhane projesi geliştirdiniz. Normalde mevcut çadırlarda çamaşır yıkama gibi bir durum var mıydı yoksa bu ilk sizin projeniz mi?

Tuvalet, banyo eksikliği gördük. Çamaşırhane eksikliği gördük. Mevcut çadırlarda çamaşır yıkama gibi bir durum söz konusu değildi. Çamaşırhaneleri biz ve başka sivil toplum kuruluşları kurduk. Diğer sivil toplum kuruluşları bizim kardeşimizdir. Her birisi kendi gücü, imkânı, bağışçısı nispetinde ellerinden geleni deprem bölgesine seferber ettiler. Bu konuda her türlü dernek ve vakıf üzerine düşeni ifa etmeye çalıştı. Biz de dedik ki en azından çamaşırhaneler kuralım. Şu anda yedi bölgeye çamaşırhaneler kurduk. Özellikle söylemek istiyorum ki Bingo’dan, Hayat Kimya’dan bize 22 ton deterjan bağışı yapıldı. Reyhanlı’daki bir depomuzda stokladık ve oradan bölgelere dönem dönem dağıtıyoruz. Her bölgede beş çamaşır makinesi, beş kurutma makinesi var. Diyelim 150 çadır varsa haftanın günlerine bölecek şekilde ayarladık, kimin ne zaman çamaşırını getireceğini planladık. Böylece izdiham olmadı. Çamaşır makineleri konteynerlerin içinde. Ahşap konteynerler ev konusunda uygundur ama çamaşırhaneler bilirsiniz suyla irtibatlı yerler. O açıdan biz onların tabanını alüminyumla kaplattık, gerçekten şu an hiçbir sorunumuz yok.  Bu çamaşırhanelerin yanlarına birer konteyner ev koyduk ve orada deprem mağduru iki insanı istihdam ettik. Bu işle onları görevlendirdik. En azından çamaşırhanenin organizasyon işlerini halletmeleri için. Yardımeli Derneği, bu insanlara asgari ücretle bir yıl boyunca maaş ödeyecek. Kırıkhan belediye başkanının eşi Gülen Yavuz hanımefendi, bize ilk çamaşırhane yerini gösteren kişidir. Daha sonra yine İskenderun’daki temsilciliğimiz de bir yer gösterdi ve ilgilendi. İleride belki çocuk oyun ve motivasyon çadırlarımızı da bu tür yerel yönetimlerle irtibatlı bir şekilde kurmuş olacağız. Adıyaman’da da yerel yönetimin özel kalemi bizimle gerçekten ilgilendi. Bu şekilde bölgelerdeki yerel yönetimlerle olsun, sivil toplum kuruluşları ile olsun irtibat hâlinde olmaya çalışıyoruz. Adıyaman’a, Maraş’a, Hatay’a, Malatya’ya gıda ve giyimden oluşan tırlar gönderdik. Kayseri, Van, Samsun temsilciliğimiz deprem bölgesine birkaç tır gönderdi. Bartın temsilciliğimiz sobada yakılmak üzere iki tır odun gönderdi. Sobalar oluşturduk ve bir tır soba gönderdik. Neye ihtiyaç varsa temsilcilerimiz bize iletti ve biz o ihtiyaçları tedarik edip ulaştırmaya çalıştık, çalışıyoruz. Resmi rakamlara göre 107 bin insanımız yaralı. Bu yaralı kardeşlerimizin içinde hemen hemen yüzde beşi ekstremitelerini kaybetmişler. Yani kol ve bacaklarından olmuşlar çünkü bacağın üzerine bir kolon düşüp iki-üç gün o kolon bacağının üzerinde kalırsa dolaşım sağlanamayacağı için kangrene dönüşür ve kesilmesi gerekir. Bu şekilde olan yaralılarımız var, bu bilgileri biz hastanelerden edindik. Felç durumda olanlar var, omurgası tamamen kırılmış olanlar var. Uzun vadede yapacağımız şeylerden biri de bu insanlara kol ve bacak protezleri, akülü sandalye, tekerlekli sandalye temin etmek. Bu ihtiyaçları bağışçılarımız ile paylaşacağız ve gücümüz nispetinde mağdur olan kardeşlerimize ulaştıracağız. Hedeflerimizden birisi de deprem bölgesindeki zarar gören köy okulları. Hafif hasarlı olanlar var, hasarlı olanlar var… Biz onlardan bazılarını restore etmek, yeniden yıkıp onarmak gibi çalışmalar yürüterek devlete de destek olmak isteriz. Aynı çalışmalar mescitler için de geçerli. Bir de örneğin küçük esnafın elindeki bir makinesi depremde hasar görmüşse ya da herhangi bir çalışma alanı yok olmuşsa ona nasıl katkıda bulunabiliriz gibi konuları uzun vadede ele alıp tartışacağız, tespitler yapacağız ve ona göre de bir planlama yapmış olacağız. Henüz işin daha çok sıcağındayız. 105 hekimimizi kaybettiğimizi biliyorum. Kaç tane öğretmenimizi kaybettik? Bu öğretmen açığı nasıl doldurulacak? Acaba gönüllü öğretmenlik kabul görecek mi? Eğer böyle bir şey olursa biz de Yardımeli Derneği olarak köylerimize, ilçelerimize gönüllü eğitimciler gönderebiliriz. Belki bunu vakıfla da iş birliği yaparak oluşturabiliriz. Uzun vadeli olarak düşündüğümüz çalışmalar biraz daha zamana ihtiyaç duyuyor. Sağlık anlamında yapılan çalışmalarda da bize gelen az kullanılmış ya da hiç kullanılmamış ilaçları sahra hastanelerine gönderiyoruz. Gelen tıbbi cihazları Dörtyol’da bir hastaneye gönderdik.

Herhangi bir konuda bölgeye yardımcı olmak isteyen vatandaşlarımızı yönlendirebilecek bir ihtiyaç listeniz var mı? Yapılan çalışmalardan gönüllüler nasıl haberdar olacaklar?

Kuru gıdayla ilgili her zaman ihtiyaç var. Bir ara çok yoğun tekstil, giyim eşyaları gönderildi. Tabii onlar kışlıktı. Bir ay sonra orada havalar ısınmaya başlayacak. İki ay sonra yaza girilecek, yaz kıyafetlerine ihtiyaç olacak. O zaman da onları göndermemiz gerekecek. Şu anda çadıra ihtiyaç var, çadırdan öte konteynerlara ihtiyaç var. Bize konteyner bağışları gelirse konteyner evleri inşallah hayata geçirmiş olacağız. İnsanların normal evlerine geçme süresi biraz zaman alacak. Özellikle konteynerlarda uzun süre yaşam sürecekler. Bu yüzden konteyner yardımları önem arz ediyor.

Bir de deprem yetimlerine eğitim desteği veriyorsunuz. Bu projenin detaylarından da biraz bahsedebilir misiniz?

Bizim zaten süren bir projemiz var. Daha öncesinde bölgede uyguladığımız bir projeydi, depremle birlikte bu projeyi daha fazla harekete geçirmek istiyoruz. Hem kardeş aile projemiz hem de yetim eğitim sponsorluğu projemiz var. Şu anda yetim sayısı bölgede depremden dolayı epey arttı. O açıdan bu tür yetim çocuklarımıza her ay belli bir meblağ parasal yardım yapmak istiyoruz. Kardeş ailelere de bu şekilde yardımlar yapmak istiyoruz.

Bu eğitim desteği üniversite yaş grubunu mu kapsıyor?

Hiç fark etmez. İlköğretim, ortaöğretim, lise veya üniversite öğrencisi olabilir. Bize başvurması yeterlidir.

Peki aileleri mi veriyorsunuz yoksa bizzat öğrencilere mi? Bu yardımlar düzenli ve aylık olarak mı gönderiliyor?

Üniversitedeki öğrenciler hariç ağırlıklı olarak annelere veriyoruz. Düzenli bir şekilde gönderiyoruz.

Kardeş aile projeniz var. Depremzede kardeşlerimiz için de zaten faaliyette olan bir projeydi, şu an bunu farklı bir bölgeye aktardınız. Deprem mağdurlarından kardeş aile edinmek isteyen gönüllüler ne yapmalı?

Temsilciliklerimize müracaat ettiklerinde zaten temsilciliklerimiz orada kardeş aile olmak isteyen ihtiyaç sahiplerini tespit edip bize bildiriyorlar. Bunun dışından direkt web sitemize girip başvuru yapabilirler ya da genel merkezimizi arayıp halkla ilişkiler departmanımızla iletişim kurarak başvuruda bulunabilirler. Tabi bazı belgeler isteniyor, bu belgeleri almak zorundayız çünkü biz de diğer dernekler gibi dönem dönem denetlemeye tabi bir derneğiz.

Kardeş aileleri buluşturuyor musunuz yoksa yalnızca maddi destek mi sağlıyorsunuz?

Yurt dışında olanları buluşturma konusunda zorluklarımız var. Zaten ihtiyaç sahibi oldukları için pasaportları yok. Türkiye’deki aile o ülkeye gittiğinde adreslerini veriyoruz, buluşturuyoruz. Bazen telefonla görüştürüyoruz. En fazla kardeş ailemiz zaten Gazze’deydi ama Somali’de, Sudan’da, Moritanya’da, Bangladeş’te ve Pakistan’da da kardeş ailelerimiz var. Şu anda Türkiye’de deprem bölgesinde olan kardeş ailelerimizi ileride buluşturmayı düşünüyoruz. Deprem, 13 buçuk milyon insanı etkiledi. Bu insanların hemen hemen 4-5 milyonu diğer illere geçti. Mersin’e, Ankara’ya, İstanbul’a, Antalya’ya ve birçok farklı illere geçtiler. Biz bunlara yerel muhacirler diyoruz. Kardeş aile projemizi bu illerde de sürdüreceğiz. Bu insanlar her şeylerini kaybettiler. Hiçbir şey almadan çıktılar yaşadıkları ilden, köyden, ilçeden… O yüzden bu insanların ellerinden tutmak lazım, her türlü desteği vermek lazım. Gerçekten çok büyük bir afetle karşı karşıya kaldık ama çok büyük bir dayanışma da oldu. Seksen beş milyon insanımızı çok büyük bir dayanışma içinde gördük.

Tam burada şunu da sormak istiyorum. Suriyeli kardeşlerimizle ilgili ya da o bölgede sınırda yaşayan komşu ülkelerle ilgili ayrımcılık, ideolojik çatışma, herhangi bir şey gördünüz mü sahaya dair? Sizin bu konuda yardım yaparken kriteriniz nedir?

Bizim zaten bir ilkemiz var. Mazlumun dili, dini, ırkı, coğrafyası, mezhebi sorgulanmaz. O yüzden bir Türk vatandaşının hükmü neyse Suriyeli, Mısırlı, Yemenli, Haitili, Kanadalı vatandaşın da hükmü odur.

Sizin Suriyelilerle ilgili çalışmalarınızı biliyorum. Çok yakından ilgileniyorsunuz.

Evet. Maalesef bölgede bahsettiğiniz durumu alevlendirmek isteyen siyasi isimler oldu. Farklı art niyetlerle insanları harekete geçirmek isteyenler de oldu. Biz bu tür bir olaya tanık olmadık. Sadece ilk günlerde Hatay Emniyet Müdürlüğü’nün bir bilgisi bana ulaşmıştı, 148 kişi hırsızlık ve benzeri suçlara karışmış. Bu sayının içerisinde Suriyelilerin oranı yüzde 22 idi. Tabi ne kadar geçerli bir bilgi onu da bilemiyorum. Her toplumun iyisi de var, kötüsü de var. Suriyelilere karşı art niyetli olan isimler bazı söylemlerde bulundu. Onun dışında herhangi bir problem söz konusu değil. Depremde vefat eden 50 bin insanın içerisinde 5 bini Suriyeli idi. Çok acı olaylarla da karşılaştım.

Dinlemek isterim izlenimlerinizi…

Bir baba eşi ve çocukları ile enkazın altında. Ses vermesini istediklerinde sürekli bir yerlere vuruyor. Çıktığında neden seslenmek yerine bir yerlere vurduğu soruluyor. Suriyeli olduğunu, Türkçe bilmediğini, Arapça seslendiğinde kurtarılmayacağından korktuğunu dile getiriyor. Bu olmamalıydı, insanlığa yakışmaz, insanlık ayıbıdır. Ben inanıyorum ki bu kişi böyle bir duyguya kapılmışsa da yanılmıştır. Türkiye’de böyle bir olay söz konusu olamaz.

Olmamalı. Diğer soruya geçeceğim ama ondan önce duyurmuş olayım, Akabe Hanımlar Komisyonu’nun bölgede yapmış olduğu bir çalışma var, anne-bebek çantası hazırlıyorlar. Belki bu röportajımızı okuyup destek olmak isteyenler olur diye tekrar hatırlatalım mı?

Gerçekten çok önemli. Hamile olan depremzedeler var, bunlar doğum yapacaklar. Dedim ya bu insanlar evinden çantasıyla bile çıkmadı. O yüzden bu çalışma çok önemli bir çalışma. Orada sahra hastanelerinde, çadırlarda bulunan hamile kadınların bulunduğunu duyurmak lazım. Biz tüm çamaşırhanelere bunun ilanlarını asacağız. Hamile olan kadınlar müracaat ettiklerinde anne-bebek çantası setleri verilecek.

Bu setlerin içerisinde neler var?    

İçeriğini hanımlar komisyonu oluşturdu. Doğum yapan bir kadının hem bebeği hem de kendisinin ihtiyaç duyacağı her şey var diyebiliriz. Bu vesileyle Akabe Hanımlar Komisyonu’na, Yardımeli Derneği gönüllüler birimine teşekkür ediyorum. Allah razı olsun.

Bir yardım derneği arama kurtarma gönüllüsü yetiştirmeli mi, arama kurtarma faaliyeti yapmalı mı?

Bu soruya ne evet denebilir ne de hayır denebilir. Yapacaksa çok iyi bir eğitimden geçirilmeli. Kurtarılacak kişiye ve kendisine zarar vermeme noktasında olmalı. Bu depremde de gördük. AFAD gönüllülerinden dahi vefat edenler oldu.  Biz de Yardımeli Derneği olarak arama kurtarma ekibi kurmayı düşünüyoruz fakat 12 ila 24 kişilik. Tabi çok sıkı, belki de aylarca sürecek olan eğitimlerden geçmeleri gerekiyor.

Dergimiz okurları ile buluştuğunda mübarek Ramazan ayında olacağız, bu vesile ile değerli okurlarımıza neler söylemek istersiniz?

Bir şeyi daha hatırlatayım. Önümüz Ramazan inşallah. Tüm kardeşlerimizin inşallah ömürleri Ramazan olur, ahiretleri bayram olur diyeyim. Bu Ramazan’da Kayseri Yardımeli Derneği ve Hilalder iş birliği ile Adıyaman’da 30 gün boyunca iftar verilecek. Yine Hatay’da, Kırıkhan’da 30 gün boyunca iftar vereceğiz. Mobil aşevimiz iftar dağıtacak. Fitrelerimizi ağırlıklı olarak deprem bölgesine göndereceğiz. Hatırlarsanız geçen Urfa’da sel oldu. Biz, dün bir tır gıda paketi gönderdik. Her gıda paketi 16 kg olmak üzere ayarlandı. İçinde salçasından tutun pirincine, şekerine, helvasına, hurmasına, çayına kadar her şey var. Urfa’ya gönderdik. Şu anda Urfa’ya beş yüz koli indiriliyor, Mardin’e beş yüz koli indiriliyor. Buralarda deprem bölgesinden gelen insanlar da var. Diyarbakır’a da indirilecek. Bir tır daha yüklüyoruz. Onu da Suriye’ye, İdlib’e göndereceğiz. Her bir tırın oraya gidiş maliyeti 550 bin TL. Bunu bağışçı karşılıyor. Bağışçılarımız bu bağışlarını şartlı bağışlıyorlar. O yüzden özellikle o bölgeye gidiyor bu bağışlar. Dolayısıyla şunu belirtmek istiyorum; mazlumun dili, dini, ırkı olmaz. Hele de afetzede ise. 

Hocam ağzınıza sağlık, Allah razı olsun.

Allah sizlerden de razı olsun. Kur’ani Hayat Dergisi çıktığı günden bugüne kadar yazılarıyla katkı sağlayan her yazarınıza, her çalışanınıza ve bütün emek sarf edenlere teşekkür ediyorum. İstifade edilebilecek bir dergi. Bizler de istifade ediyoruz. Mübarek Ramazan ayınızı da tebrik ediyorum. Rabbim hayırlara vesile kılsın.

 

88. Sayı (2023)

Follow