Adama Bilinci Ve Takva

Bilgin ERDOĞAN

Dini davranışın, adamak ve adanmak gibi iki temel boyutu vardır. Tüm ibadetlerin ruhunu bu iki temel maksat oluşturur. Tüm iradeli varlıklar Allah’a kulluk etmek için yaratılmışlardır zira ancak kulluk makamının gereği olan adamak ve adanmak ile cennetini kaybeden Âdemoğlu yeryüzündeki varoluşsal anlamıyla buluşur. Aksi takdirde dünya isimli bu sahnede, kulun kendini kaybetmesi mukadder olur. İslamoğlu’nun veciz ifadesiyle “Adamak ve adanmak, harcamak ve harcanmanın zıddıdır” yani adayan harcamamış, adanan ise harcanmamış olur.

 

İslam’da Ramazan ve Kurban gibi iki önemli zaman dilimi vardır. Ramazan temelde adanma bilincini Kurban ise adama bilincini yeniden inşa etmek içindir. Her gün namazda İbrahim’e selam edenler, İbrahim’in yolunda olmanın adanmak yani tıpkı ateşle imtihan olmak gibi can sınavı vermek ve yine adanmak yani “İsmail’in kim?“ sorusuyla canan sınavı vermek ile mümkün olduğunu bilirler. Vahyin dilinde ise, gerek Kurban ibadetinin yani ‘adama’ eyleminin, gerekse ‘oruç tutma’ davranışının hedeflendiği en üst değerin takva olduğunu unutmamak gerekir.

 

Rabbimizin kelamına dönecek olursak “Onların etleri de kanları da Allah'a asla ulaşmaz; fakat sizin takvanız O'na ulaşır. Onları size bu şekilde boyun eğdirdi ki, sizi hidayete erdirdiği için Allah'ı yücelterek anasınız. Güzel düşünüp güzel davrananlara müjde ver” (Hac:22:37) ayetiyle kurban ibadetinin hedeflediği temel maksadın takva olduğu vurgulanırken diğer taraftan “Siz ey iman edenler! Oruç tıpkı sizden öncekilere olduğu gibi size de yazıldı; belki bu sayede takvaya erersiniz” (Bakara:2:183) diyerek oruç ibadetinin temel hedefinin de “takva” olduğu vahyin dilinden ifade edilmektedir.

 

Öyleyse nedir takva? Takva kelimesi, Arapçada ve-ka-ye kökünden gelir. Bu linguistik kökten gelen kavramlarda korunma, sakınma, güç, engel olma gibi anlamlar vardır. Vikaye, kavi, kuvvet, takviye, takiyye itteka gibi kavramlar hep bu köke nispet edilir. Kavi; güçlü, kuvvet; güç, takviye; destek, takiyye bir düşüncenin veya inancın içte korunması, itteka; iki şey arasında engel, vikaye; korunma ve sakınmada titizlik anlamlarına gelir. Dolayısıyla takva, insanı takviye ederek güçlendiren bir değerdir. Bunun içindir ki Japon asıllı ünlü Arap dil bilimci Toshiko İzutsu uzun linguistik tahlillerden sonra takvayı sorumluluk bilinci olarak tanımlamış ve muassır müfessirlerin bir kısmı tefsirlerinde takvayı Allah’a karşı sorumluluk bilinci olarak tercüme etmişlerdir.

 

Kurban nasıl bir takva yani sorumluluk bilinci uyandırır? Evvela kurban gerek etimolojik gerekse ıstılahı anlamda Allah'a yaklaşmak demektir. Kurban, Allah’ın el Karîb ismini idrak etmektir. Kurban kelimesi ile rabbimizin isimlerinden el Karîb, kelime itibarıyla aynı kökten gelir. Arapça, ka-ra-be köklerinden gelen bu kelimeler özünde yakın olma, yakın kılma anlamlarını taşır. (İsfahani, Müfredat). Akraba ve kurbiyet kelimeleri yine aynı kökten gelirler. Rabbimiz kendisini Kur’an’da el Karîb olarak tanıtır. Yani O, en yakın olandır. “Gerçek şu ki, insanı yaratan Biz’iz ve onun iç benliğinin ona ne fısıldadığını Biz biliriz. Çünkü Biz ona şah damarından yakınız.” (Kâf Sûresi, 50/16)

 

Dolayısıyla, O öyle bir Allah ki sana şah damarından yakın. Bize bizden daha yakın… O öyle bir Allah ki O’ndan kaçış asla yok. O seninle her an. Sana nefesinden yakın, yüreğinden yakın, damarlarında akan kandan yakın… Öyleyse ey İnsan! Sen kendine mukayyet ol. Zira Allah el Karîb’tir. Ve bize; ‘söyle’ der bu isim: Allah el Karîb’tir… Öyleyse sözlerini iyi seç; zira Allah sana dudaklarından yakın. Ey insan! Duyduklarına dikkat et; zira Allah sana kulaklarından yakın. Ey insan! Hissettiklerine dikkat et; zira Allah sana yüreğinden yakın ve sahip olduklarına dikkat et; zira Allah sana senden yakın. Zira insanı kötüye sürükleyen temel şey insandaki uzak tanrı tasavvurudur.

 

Tevhid, insanı takvaya ulaştırır. Molla Sadrettin Razi, üç mertebeli takva tanımı yapar. Birincisi; şirkten uzak durmak suretiyle takva, ikincisi; büyük ve küçük günahlardan uzak durmak suretiyle takva, üçüncüsü; kendi özünü hakikatten alıkoyup meşgul eden şeylerden yüz çevirme suretiyle yapılan takva. Dolayısıyla takva öncelikli olarak insanın akidesini, hurafeden, bid'atten ve batıl olan şeylerin cümlesinden korumasıdır. Nafile namazlarını kıldığı halde Allah’a yapması gerekeni başka şeylere yapan ve rabbinden istemesi gerekeni başka şeylerden isteyen kimse bu anlamda muttaki değildir. Zira takva, öncelikle akideyi korumaktır.

 

İkinci olarak ise kurban bize vahiydeki bağlamı itibarıyla ‘İsmail'in kim?’ sorusunu sordurur. Zira herkesin bir İsmail’i vardır. Yüreğinde Allah sevgisine rakip olabilecek potansiyelde bir muhabbet yoğunluğudur. Vahiy, ‘Sen İbrahim’sin’ diyor ve öyleyse sen kurban etmeden önce İsmail’ini bulacaksın ey çağın İbrahim’i! Kimdir senin İsmail’in? Oğlun mu, kızın mı, eşin mi, arkadaşın mı, annen mi, baban mı, yoksa atan mı? Servetin mi, şöhretin mi, benliğin mi, yoksa şehvetin mi? Senin İsmail’in kim? Sen önce onu bulacaksın.

 

İhtirasların mı, arzuların mı, tutkuların mı, kariyerin mi, planların mı, düşlerin mi, yoksa seni çepeçevre kuşatan aşkın mı? Kim senin İsmail’in? Sen önce onu bulacaksın ki sonra cananından livechillah vazgeçebilmenin sırrını tadacaksın. Ama sen önce cananını bulacaksın. İsmail, Leyla’dır kimi dem sen Mecnun’san eğer; Keremdir o, sen Aslıysan eğer? Ferhat’tır o, kimi dem… Ama sen İsmail’ini bulacaksın… Nedir dağları deldirten, çölleri aştıran, okyanuslara meydan okuyan tutku yüreğinde? Uykularını kaçırandır senin İsmail’in aslında.

 

İbrahim’in İsmail’i oğlu idi… O, onun cananıydı peki ya senin ki kim? Nedir yüreğinde Allah’a rakip olan sevgi? Kimdir senin İsmail’in? Koç mu, deve mi, araba mı, ev mi? Kimdir İsmail’in senin? En çok arzuladığın, kavuşmak için rüyasını gördüğün, meftun olduğun, mecbur olduğun, olmazsa olmaz varsaydığın, onun için yaşadığın, hayatının omurgasına oturttuğun nedir? İşte o senin İsmail’in ey çağın İbrahim’i? Koçu keserken onu hatırlayacaksın. İşte şuurlu bir şekilde yapılan kurban ibadeti insanı böyle bir şuura kilitler ve takva bilincine ulaştırır. Takva kurbiyet bilincinin ve vahyin dokuduğu kutlu bir elbisedir. Zaten vahyin dilinde takva da elbise olarak tasvir edilir.

 

Takva, vahyin dilinde elbiseye benzetilir. "Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek ve süs olacak giysi indirdik; fakat takva elbisesi hepsinden hayırlıdır. İşte bu, Allah'ın ayetlerindendir. Gerek ki, düşünüp ibret alırlar" (Araf 7: 26) Ayetteki "... ve libasu et takva zalike hayrun..." yani; ‘takva elbisesi hepsinden hayırlıdır’ ifadesiyle takvanın vahyin dilinde libasa benzetildiğini görüyoruz. Demek ki vahye göre elbise ile takva arasında ilişki vardır.  Şöyle ki;

 

  1. a) Elbise ve takva ikisi de fıtrî birer ihtiyaçtır. İnsan doğarken hem çıplak doğar hem de sorumluluk bilinciyle doğmaz. Ancak fıtratın gereği olarak hem örtünmek hem de sorumluluk almak insanı insan yapan bir tutumdur.
  2. b) Elbise ve takva ikisi de insandaki haya duygusunun bir neticesidir. İnsan haya eder örtünür ve yine insan haya eder ve insanlık adına sorumluluk alır ve insanlığından haya etmeyen kimselerdir ancak sorumsuzca yaşayanlar.
  3. c) Elbise vücudu harici etkilerden korur ve yine sorumluluk bilinci anlamına gelen takva insanın fıtratını ve ahlakını harici etkilerden korur.

 

  1. d) Elbise, insan bedenindeki güzellik ve takva, insan ruhundaki güzelliktir.

 

  1. e) Elbise, insanları diğerlerinden ayırır ve takva, elmas yürekli insanları, kömür yürekli kimselerden tefrik eder.

 

  1. f) insanın sosyalleşmesinin bir sonucu olarak elbise zaruridir ve yine ancak sorumluluk bilinciyle inşa olmuş bir insan yaşadığı toplumun öznesi olur.

 

  1. g) Elbise ile insan itibar kazanır ve takva ile kişi onur ve haysiyet kazanır. Dolayısıyla Allah katında sorumluluk bilinci taşımayan kişinin durumu, toplum içinde üryan olan adamın durumuna benzer.

 

Netice-i kelam: Takva, bilincin zirvesidir. Adama (kurban) ve adanma (siyam) bilincinin meyvesidir.  Dindaşlarına veya insanlığa sahip çıkma adına hiç duymadığı ve bilmediği coğrafyalara hicret etme erdemidir. Takva, sokak çocuklarına uzanan eldir kimileyin. Takva, zalim bir işgal gücüne ekonomik destek veren şirket ve kuruluşları protesto etmektir bazen. Takva, aç ve susuz kalmış insanlığın imdadına koşma hassasiyetidir. Takva, muhtaçları düşünen bir kulun, boğazına lokmaların takılmasına neden olan metafizik gerilimdir. Takva, ‘durun kalabalıklar burası çıkmaz sokak’ diyerek, fucura ve gaflete oluk oluk akan insanlığın önüne set olabilme halidir. Takva, sorumluluk bilincinin zirvesi ve hakiki insan olma erdemidir.

 

İradeyi meflûç eden ve insanları fildişi mağaralarında tespih çekmeye mahkum eden yanlış takva tasavvurundan; halife olan, insanı hayatın içine çeken ve yaşadığı çağın öznesi kılan bir takva tasavvuruna ihtiyacımız var.

 

ANALİZ

Sayı 60 (2018)

Follow