KUR’AN’DA TOPLUMSAL İLİŞKİ AHLÂKI

KUR’AN’DA TOPLUMSAL İLİŞKİ AHLÂKI

Hüseyin K. ECE

 

İnsan, aile ve toplum, yani dünya hayatını inşa etmek üzere, hidâyet rehberi olarak gönderilen Kur’an’ın her bir âyeti hakikattir ve bağlayıcıdır. Onda geçmişe ve geleceğe dair (kıssalar, kıyâmet ve âhiret haberleri) olduğu gibi ölçüler, ilkeler, prensipler, hayat düsturları, ahlâk ve kullukla ilgili kurallar, yani hükümler de yer almaktadır. Zira bütün bunlar hayatı inşa edici, dünya imtihanını kazanmayı sağlayıcı, dünya hayatını mutlu kılmanın, ölümden sonraki hayatı kazanmanın ilâhi formatıdır.

Kur’an’daki bu hükümler -ki bunlar aynı zamanda insan için kulluk görevleridir- ister akide ile ilgili, isterse kulluk görevleri ile ilgili olsun üç katagoriye ayrılabilir. Birincisi; insanın Allah’a karşı görevlerini belirleyen hükümler. İkincisi; insanın kendine karşı görevlerinin belirleyen hükümler. Üçüncüsü; insanın diğer insanlara (aileye ve topluma) karşı görevlerini belirleyen hükümler.

Topluma karşı görevlerini de iki kategoriye ayırmak mümkün. Bir: İnsanın birey olarak topluma karşı görevleri. İki: Toplumun topluma, yani Müslümanların, İslâm ümmetinin toplum olarak diğer Müslümanlara veya gayr-i müslimlere karşı görevlerini belirleyen hükümler.

Biz bu yazıda Müslümanların toplu (cemaat) olarak diğer insanlara karşı görevlerini, bu konudaki Kur’anî ölçüleri, toplumsal sorumlulukları ahlâk açısından söz konusu edeceğiz.

Birincisi; kulun (insanın) Yaratıcı’ya karşı görevlerini belirleyen hükümler. Bunların örnekleri Kur’an’da çoktur.

İkincisi; kulun (insanın) kendi nefsine karşı görevlerini belirleyen hükümlere bazı örnekler. (Bunlar aynı zamanda kulun Allah’a karşı görevlerine dahildir.)

-Kitabı okuyup durduğunuz halde başkalarına iyiliği (ma’ruf’u) tavsiye edip kendinizi unutmayın. (Bakara 2:44)

-Allah’ı unuttuğu için Allah’ın da kendilerine kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. (Haşr 59:19)

-İnkârcı olmak, ilâhi hükümlere isyan etmek, aşırı günah işlemek ve Allah’tan başkasına kulluk etmek kişinin kendisine zulmetmesidir. Kur’an “bunu yapmayın diyor.” (Lukman 3:13. Rûm 30:29. Yûnus 10:44. Zuhruf 43:76. Nahl 16:33. v.d.)

-Kul böyle bir hata yaptığı zaman hatasını anlayıp, ondan vazgeçmeli ve Allah’tan bağışlanma dilemeli. (Âli İmran 3:134. Nisâ 4:64)

Kişinin hayatı, bedeni, kabiliyetleri, maddi ve manevi zenginliği, evlat ve akrabaları, yanında yaşlanan anne babası ve varsa özürlü çocukları ona verilmiş emânettir, onları koruması gerekir. (Enfal 8:28)

Aslında Kur’an’ın insana yönelik bütün tavsiye, emir ve hükümleri aynı zamanda insanın kendi kendine karşı görevleridir. Zira insan bunun için yaratıldı, hayatını bu ölçülerle sürdürmesi onun yararınadır.

Kulun (insanın) topluma karşı görevleri. Bunu da iki kısma ayırabiliriz:

Birincisi; insanın birey olarak topluma karşı görevleri.

Bunlar her ne kadar bireysel görevler olsa da diğerlerine, topluma yöneliktir. Kur’an’da iman edenlere, başkalarına yönelik ‘yapınız’, ‘yapmayınız’ şeklinde emir ve nehiyleri, bütün ahlâki ilkeler onların topluma karşı görevleridir. Zira ahlâk çift kutuplu bir eylemdir. Genelde başkası olmadan uygulanması söz konusu olmaz. Bazı örnekler:

-Akrabalara, yetimlere, yoksullara (miskînlere) iyilik edin. (Bakara 2:83, 177, 215. Nisâ 4:36. Nûr 24:22. İsrâ 17:26)

-İnsanlara güzel söz söyleyin. (Bakara 2:83. Ahzab 33:70)

-Boşanma istenmez. Ama mecbur kalınırsa, kadınlara verilen şeyleri geri almak helâl olmaz. (Bakara 2: 229. Nisâ 4:20) Evlenmeden boşanma olursa verilen mehirin yarısını erkeğin alma hakkı vardır. (Bakara 2: 237)

-Şâhitliği hakkıyla yapın, yalancı şâhitlik yapmayın. (Bakara 2:140, 282. Mâide 5:106, 108. Talâk 65:29)

-Faizi kat kat yemeyin, tefecilik yapmayın. (Âli İmran 3:130. Bakara 2:275-279)

-Geçim endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. (İsrâ 17:31. En’am 6:151)

-Zinaya yaklaşmayın. (İsrâ 17:32)

-Yetimlerin malını bahâneler uydurup, hile ve haksızlıkla yemeyin. (Nisâ 4:2, 8. En’am 6:152. İsrâ 17:34)

-Ölçüde, tartıda, alış-verişte, hak belirlemede hile yapmayın. (İsrâ 17:35. Mutaffifîn 83:1-2)

-Hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyin peşine düşmeyin. Unutmayın kulak, göz ve kalp de sorumludur. (İsrâ 17:36)

-Bir ticaret ve bağış olmaksızın mallarınızı haksız yere yemeyin (Nisâ 4:29. Bakara 2:188)

-Karz-ı hasen yapın. İki şekilde anlaşılır: İhtiyacı olana muhtaç olduğu şeyi borç vermek. Ya da muhtaçlara Allah rızası için infak etmek. Bu da tıpkı Allah’a borç vermek gibidir. Ki karşılığını O kat kat geri ödeyecektir. (Bakara 2:245. Hadîd 57:11, 18. Teğâbun 64:17. Müzzemmil 73:20)

-Mahrem (nikâhı kendisine ebediyen haram olan birisi) ile evlenmeyin. (Nisâ 4:22-24)

-Mirasta hakkı olanların hakkını verin. (Nisâ 4:33)

-Âdil hakemlik yapın. (Nisâ 4:35)

-Akrabaya, yakın ve uzak komşuya iyilik edin. (Nisâ 4:36)

-Akrabalık bağlarını (sıla-ı rahimi) kesmeyin. (Nisâ 4/1)  

-Kadın erkek Allah’ın razı olacağı şekilde örtünün (Ahzab 33: 59. Nûr 24:30-31)

-İtikatta ve ahlâkta münafıklar gibi olmayın. Zira onlar ya iki dinlidir ya iki yüzlüdür. (Münafikûn 63:1. Enfâl 8/49)

-Bollukta ve darlıkta infak edin, öfkenize hâkim olun, yerine göre insanları affedin. Zira Allah güzel davrananları sever. (Âli İmran 3/134)

-Zekâtınızı verin ama Kur’an’da işaret edilen kimselere. (Tevbe 9:60. Bakara 2:43, 83, 110. Nûr 24:56. Hacc 22:41. Nisâ 4:39. v.d.) Mü’minlerin bir özelliği de kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, diğer insanları kendilerine tercih ederler. (Haşr 59:9)

-Dostluğun ve alış-verişin olmadığı bir gün gelmeden önce Allah’ın size verdiklerinden infak edin. (İbrahim 14:31. Bakara 2:261, 254. Enfâl 9:3. v.d.)

İkincisi; toplumun topluma, yani İslâm ümmetinin toplu olarak diğer Müslümanlara veya gayr-ı müslimlere karşı görevlerinden örnekler.

Bunlar da bir yönüyle bireysel vazife, yerine göre de ümmetin görevidir. Bunların farz-ı ayn mı, farz-ı kifâye mi olduğu tartışması yersiz. Allah’ın, kitabında mü’minlere yerinde ve zamanında uygulanmak üzere belirlediği ölçülerdir, bir anlamda kulluk görevlerdir.

İslâm’a göre sorumluluk bireyseldir. Herkes kendisinden ve kendi eylemlerinden sorumludur. (Bakara 2:134, 141) Kimse kimsenin yükünü çekmez, vebâlini taşımaz, başkasının yerine kulluk yapamaz. (Bakara 2:286. En’am 6:164. İsrâ 17:15. Fâtır 35:18. v.d.)

Ancak bazı kulluk görevleri başkaları ile ilgilidir. İnsanlar toplu yaşadıklarına göre karşılıklı görev ve haklar söz konusudur. Kur’an toplum hayatını, karşılıklı ilişkileri (muamelâtı), hak ve görevleri düzenleyen ölçüler de koydu. Bunların bir kısmı mükellefiyet (ödevler) bir kısmı da yasaklar ve sınırlardır.

Bir arada huzur ve güvenlik içinde yaşamanın yolu herkesin görevini yapması, başkalarının hakkına saygı göstermesi, başkalarını rahatsız etmemesidir. Toplu olarak yaşamak ötekini hesaba katma anlayışını da beraberinde getirir.

Bu sosyal ahlâkın iki yönü vardır: Birisi topluma zarar vermemek, diğeri topluma katkıda bulunmak. Bu da emir ve nehiy (engelleme) dengesidir. Yani ödev ve sorumluluk, hak ve faydalanma dengesidir.

İslâm kısaca Allah’a itaat, yaratılmışlara şefkat ve merhamettir. Ki yaratılmışlara şefkat ve merhamet etmek, haklarını vermek de Allah’a itaattir.

Kur’an’ın birçok emri, hükmü, ilkesi kişinin başkalarına karşı görevleriyle ilgilidir. İşte onlardan birkaç örnek:

-Ne tek başına ne de toplu olarak birbirinizin kanını dökmeyin (katl yapmayın). (Bakara 2:84. İsrâ 17:33) Birbirinizi haksız yere yurtlarınızdan çıkarmayın. (Bakara 2:85) Zira bir insanı haksız yere öldürmek bütün insanlığı öldürmek, bir kimseyi diriltmek ise bütün insanlara hayat vermek gibidir. (Mâide 5:32)

-Kendi veya ailenizin aleyhine de olsa, bir topluma nefret duysanız bile asla adaletten ayrılmayın. Hüküm verirken ölçünüz nefsinizin hevâsı değil, hak olsun. İhsan üzere davranın. (Nisâ 4:135. En’am 6:152. Mâide 5:8, 44-45, 47, 49)

Yeryüzünde kibirlenerek yürümeyin. (İsra 17:37) Zira kibirlenmek/büyüklük taslamak kişisel zaaf olduğu gibi, haklara zarar veren bir tavırdır. Buradan hareketle kişi soyu, ırkı, cemaati, ülkesi, mezhebi, partisi veya rengi ile övünmemeli. Bu tutum başkalarını aşağı görmektir, küçümsemektir, üstelik boş bir gururdur.

-Islah olmuş, düzene konulmuş yeryüzünde bozgunculuk yapmayın, hangi çeşitte olursa olsun fesat çıkarmayın. (A’raf 7:56, 85. Muhammed 22:48)

-“Yeryüzünde fesat çıkarmayın” denildiği zaman “biz ıslah ediyoruz” diyen bozguncular gibi olmayın. (Bakara 2:11-12) Böyleleri iş başına gelince, bir güç ve yetki ele geçirince fesat işler yaparlar, haksızlığa başvurular. (Bakara 2:205)

-Kur’an Lût kavminin yaptığı anormal âdete ‘ifsat’, bunu yapanlara ‘müfsid’ diyor ve iman edenleri bu şen’î fiilden men ediyor, zımnen böyle bir şeye razı olmamalarını istiyor. (Hicr 15: 61-74) 

-Mü’minler kendileri fesat çıkarmamaları gerektiği gibi fesat olan işlere, fesada sebep olan müfsitlere karşı sessiz kalmazlar. Yerine ve imkanlara göre meşru araçlarla onlarla mücadele ederler (Enfal 8:73. Ra’d 11:22), fesatçıların peşlerinden gitmezler, onlara ve onların sistemlerine, fikirlerine, eylemlerine hiçbir şekilde destek olmazlar. (A’raf 7:142. Şuarâ 26:151-152

-Müslümanlar müfsitlerin tersine; fitne ve fesat peşinde koşmazlar. Öncelikle kendilerini ıslah ederler. Sonra da aile bireylerini ve güç nisbetinde başkalarını ıslah etmeye çalışırlar, ıslah faaliyetlerine yardımcı olurlar. Bu ıslah faaliyetleri görünür (fiziki) de olabilir, terbiye, irşad, rehberlik etmek, iyiliği tavsiye, teselli etme şeklinde manevi de olabilir.

-Kur’an müslümanları dinde kardeş olduklarını söyledikten sonra, onların arasında bir anlaşmazlık, kavga, savaş olursa, aralarını ıslah etmeyi emrediyor. (Hucurât 49:9-10)

-Günah işlemek, düşmanlık yapma konusunda değil; takva (sorumlu davranma) ve birr (ideal iyilik) hususunda yardımlaşın. (Mâide 5:2)

-Konuştuğunuz zaman birilerinin aleyhine ve günah konularda değil; iyilik ve takva olan konularda konuşun. (Mücâdele 58:22)

-Müslüman dinde kardeş oldukları gibi onlar aynı zamanda birbirlerinin velisidir. Yani birbirlerinin seveni, yardımcısı, dostu, müttefiki ve kefilidir. (Tevbe 9:71. Enfâl 8:72) “İnkâr edenler de birbirlerinin velileridir. Mü’minler bu veliliğin gereğini yapmazlarsa, yeryüzünde karışıklık ve bozulma olur. (Enfâl 8:73)

-Allah’a kaşı sorumlu davranın (ittika edin) ve Kur’an’ın sâdık dediği samimi mü’minlerle beraber, dost, müttefik, yol arkadaşı olun. (Tevbe 9:119)

-Müşriklerin tanrılarına sövmeyin. Onlar da dönüp Allah’a sövmesinler. (En’am 6:108)

-Hak üzere olmayan çoğunluğa uymayın. Zira onlar inanç ve ibadet açısından sağlam bir bilgiye değil, zanlarına uyarlar. (En’am 6:116, 153)

-Emânetlere ihanet etmeyin. (Enfal 8:27. Bakara 2:283)

-Emânetleri ehline verin. Aksi durum emâneti zayi etmektir. (Nisâ 4:58) Müslümanların bir özelliği de emânete riayet etmek, verdiği sözde durmaktır. (Mü’minûn 23:8. Me’âric 70/32)

-Kötü ahlâkın toplum içinde yayılmasına tek başınıza veya toplu olarak sebep olmayın. (Nûr 24/19)

-Kur’an mü’minlere “hırsızın elini kesin” diyor. (Mâide 5:38) Cezayı gerektirecek kadar hırsızlık edene ceza vermek otoritenin görevidir. Bu âyet bütün Müslümanlara hitap ediyor. Herkes otorite olmadığına göre, bunu kendimize şöyle uygulayabiliriz: Öncelikle mü’min kendi elini hırsızlıktan kesmeli. Sonra da yetiştirdiği çocuklarına, öğrencilerine bunu öğretmeli. Yani kaliteli nesiller yetiştirmeli. Gücü yetenler toplumda ihtiyaç sahiplerine zekât, fıtr, sadaka vermeli, yani infak edip yardımda bulunmalı ki kimse hırsızlık yapmaya ihtiyaç duymasın. Hırsızlığın bir nedeni de infakın hakkıyla yapılmaması, bazılarının haklarının verilmemesidir. Bu tedbirler hırsızın elinin manen kesilmesi demektir.

-Bir grup Müslüman diğerleriyle alay etmesin, kötü lakap takmasın, tecessüs yapmasın. (Hucurât 49:11)

-Zanndan kaçının, gıybet etmeyin (birbirinizi arkadan çekiştirmeyin). (Hucurât 49:12) 

-Müslümanlar toplu olarak insanlar üzerine şâhit olmak görevindeler. Kur’an şöyle diyor: “İşte böylece sizi dengeli bir ümmet (ümmet vasatan) olmanızı istedik ki, insanlığa şâhit (örnek/model) olasınız ve Rasûl de size şâhit (örnek/model) olsun...” (Bakara 2:143 Bir benzeri: Hac 22:78)

Vasat; mutedil olmak, itidalli davranmak, mizan üzere yani dengeli olmak demektir. Vasat ümmet insanlığın hakikate nisbetle şâhididir. Tıpkı Hz. Muhammed’in (sav) hem kendi ümmeti için hem bütün insanlar için bir şâhit olması gibi. İslâm ümmetinin vasat (dengeli) ümmet yapılmasının iki sebebi var: Birincisi; Peygamber’in onlar üzerine bir ‘şehîd/ şâhit’, yani örnek-model olması. (Ahzâb 33:45-46. Nahl 16:89), ikincisi de müslümanların insanlığa şâhit, yani örnek-model olma görevi için.

Şâhit, davacı ile davalı arasında ortada, tarafsız, âdil ve yalnızca gerçeği söyleyen, sözü dinlenen ve itibar edilen kimsedir. Bundan dolayı davranışları ve halleri bakımından örnek (model) alınır.[1]

Şehîd ve şâhid’in bir anlamı da ‘temsil eden, şahsında gösteren’ demektir.[2]

-Evlerinden, yurtlarından, bulundukları yerden hakka karşı kibirle, hışımla, zalimce çıkan topluluklar gibi olmayın; ama böylelerine karşı dikkatli olun. (Enfâl 8:48) Zira böylelerini şeytan aldatmaktadır.

-Zulmetmeyin, haksızlık etmeyin, zalimlere yanaşmayın. (Hûd 11:113) Zulüm eşyayı ait olmadığı yere koymak, ya da hak sahibini hakkından alıkoymak,  şiddetle muamele ve haksızlık demektir. Zulüm, görüntü itibariyle çirkin ve ürkütücü, sonuç itibariyle acı ve etkilidir. Zalim de başkasına şiddet kullanan, işkence eden ve haksızlık yapan, hak yiyendir.

Âyette, “zalimlere meyletmeyin” deniliyor. Bu, kendiniz zalim olmayın, bunun yanında onların taraftarı, destekçisi, seveni, icraatlarında memur olmayın. Zulüm karşısında susmayın, gücünüz nisbetinde itiraz edin, zulümlerini adalet gibi lanse etmeyin, onlara kanmayın demektir.

-Kur’an firavunûn zulmüne destek olan Haman ve Karûn’u örnek olarak veriyor. Bunlardan birincisi bilgi ve becerikliliği ile, ikincisi malıyla/servetiyle firavûnun zulmüne/düzenine destek olmuşlardı. Böylece Kur’an müslüman bilginlere, zenginlere, ileri gelenlere, sanat erbabına; “zülum düzenine yardımcı olmayın” diyor. (Kasas 28:8, 76. Mü’min 40:24. Ankebût 29:39)

-Siz hak yolda yürüyün, doğru olanı yapın. Hak yoldan sapanlar size zarar veremezler. (Mâide 5:105)

-İsraf eden müsriflerden olmayın. (İsrâ 17:29. Şuarâ 26:149-151) ‘İsraf’ kavramında özellikle iki anlam öne çıkıyor. Birincisi, herhangi bir işte normal olan sınırı aşmak, aşırı olmak, ikincisi; ihtiyaçtan fazla tüketmek, gereksiz yere harcama yapmak, savurganlık yapmak. Kur’an israfa düşenlere ‘müsrif’ diyor.

Her türlü haddi (sınırı) aşmak, insanın ve onun içinde yaşadığı toplumun dengesini bozar onları huzursuzluğa götürür. İster harcamalarda aşırılık olsun, isterse davranışlarda aşırılık olsun sonuç aynıdır. Müslüman birey olarak da İslâm ümmeti olarak da bu iki yanlışı yapmamalı. Zira aşırı davranışlar kişinin kendisine ve çevresine zarar verir. Aşırı harcamalar, aşırı tüketim, doymak bilmeyen iştahlar kişileri hataya sürükler. Tabiatın sunduğu hayat kaynağı imkanları kişilerin ve toplumların hoyratça israf etmeleri yanlış ve zararlıdır.

-İnsan haklarını ihlâl etmeyin. İslâm insanların ve varlıkların haklarına ‘kul hakkı’ diyor ve bunun üzerinde titizlikle duruyor. Başkalarını bir şekilde rahatsız etmek, haksız yere kavga ve savaş çıkarmak, hayat kaynaklarına zarar vermek, kamu ve vakıf mallarını hile ile kullanmak, ele geçirmek, çevreyi kirletmek, toplumsal kurallara, trafik kurallarına uymamak insan hakları ihlâlidir.

İnsan/kul haklarına riayet etmek bir açıdan kulluk görevi, başkalarıyla alakalı olduğu bir açıdan da sosyal bir görevdir.

-Toplumsal barışı/ahengi bozmayın. (Rum 30:41. Ra’d 13:25) Mevcut otorite tarafından sağlanan barış ortamını, çeşitli fitne ve fesat davranışlarla, kriminel faaliyetlerle bozmak sosyal ahlâka aykırıdır. Olgun müslümana düşen sosyal barışa katkı sağlamak, huzur ve güven ortamının devamına yardımcı olmaktır.

-Toplum hayatınızı ‘esenlik yurdu’ yapın. Bu şu demektir Müslümanların yaşadığı beldelere/toplumlara fıkıh dilince ‘dâru’l-İslâm’ denir. Bunun diğer adı ‘dâru’s-selâm-esenlik/barış/selâmet yurdudur. Müslümanlar vahyin ölçüleriyle kişisel, aile hayatlarını ‘dâru’s-selâm’ yaptıktan sonra, içinde yaşadıkları toplumun da ‘dâru’s-selâm-esenlik yurdu’ olması için çalışırlar. Varsa onu korurlar. 

-Her Müslüman aynı zamanda dininin davetçisidir. (Âli İmran 3:103, 110. Nahl 16:125) Müslüman elinden geldiği kadar, günün imkân ve araçlarını kullanarak, dili döndüğü kadar, en güzel metotla insanları Allah’ın dinine davet edebilir. (Nahl 16.125. Fussilet 41:33) Bu bireysel olarak her Müslümanın, toplum olarak da İslâm ümmetinin, gayr-i müslimlere karşı görevidir.

-Kur’an’a göre en iyi toplum olmanın şartı “emr-i bi’l-ma’ruf, nehy-i ani’l-münker” yapmaktır. İslâm düşüncesinde ma’ruf; sağlam aklın ve dinin (şeriatın) güzel gördüğü, iyi olduğu anlaşılıp kabul edilmiş, Dinin özüne uygun fiil, söz ve davranışlar, ortak iyiliktir. Münker ise bunun tersidir. Kur’an bu görevi müslümanlara veriyor. Bu görev hem bireysel olarak, hem de cemaat olarak yerine getirilmeli. (Tevbe 9:71, 122. Âli İmran 3:110,114. Hacc 22:41. Lukman 31:17)

- Allah yolunda cihad edin (Hacc 22:78. Bakara 2:218. Âli İmran 3:142. Tevbe 9:16. Hacc 22:78) Cihad ibadetinin hem kişinin kendisine hem de dışarıya yönelik boyutu var. Cehd kökünden gelen cihad, çaba göstermeyi, gayret etmeyi, yoğun çalışmayı, düşmanın saldırısına karşı koymak üzere elinden geleni yapmayı, bütün gayreti harcamayı ifade eder. Bu düşmanın insanın içinde veya dışında olması fark etmez.[3]

Kelimenin sözlük anlamından da anlaşıldığı gibi ‘cihad’, bir saldırı, savaş değil, hak yolda çalışma, kötülüklerle ve zulümle günün şartlarında mücadele etme, olabilecek saldırılara karşı savunmadır. Bu saldırıyı savabilmek üzere çaba göstermek, çalışmaktır. Cihad, bir yönüyle İslâm ile insan fıtratını buluşturmak, dini tebliğ etmek, hak mesajı duyurmak, diğer yönüyle emr-i bi’l-ma’ruf nehy-i ani’l-münker yapmaktır.

Bu da Müslümanlar için hem bireysel, hem de cemaat görevidir.

-Eğer aranızda hasımlık, sürtüşme, savaş olan topluluklar veya kişiler barış isterlerse, siz de barışa yanaşın. Zira barış her zaman hayırlıdır. (Enfâl 8:61. Tevbe 9:6)

-‘Allah’ın İpi’ne’ toptan sımsıkı sarılın, tefrikaya düşmeyin. (Âli İmran 3:103) Bu aynı zamanda bir cemaat, ümmet olma emridir. Cemaat olan mü’minler birbirlerini daha iyi tanırlar, destek olurlar, yardımda bulunurlar, eksik taraflarını tamamlarlar. Tıpkı bir vücudun her parçasının diğerlerinin acısıyla hemhâl olması gibi.[4]

-Birbirinizle çekişmeyin, didişmeyin, kavga etmeyin, tefrikaya düşmeyin; sonra zaafa düşersiniz. Bu tehlikeye düşmemek için de Allah’ın ve Elçisinin koyduğu ölçülere uyunuz. (Enfâl 8:46) 

-Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip (izin alıp) ev halkına selâm vermedikçe girmeyin. (Nûr 24:27) 

-Fâsıkların (yoldan çıkmışların) getirdiği, yaydığı, yazdığı haberlere, bilgilere araştırmadan, kesin olduğundan emin olmadıkça inanmayın. (Hucurât 49:6) Bu aynı zamanda siz aslı/gerçek olmayan haberleri yaymayın, hem de çevrenizdeki bütün bilgi ve haber kaynaklarına dikkat edin anlamına gelir. Bu uyarı iletişimin son derece geliştiği günümüzde iman edenler için ne kadar yerindedir.

-Birbirinize hakkı ve sabrı tavsiye edin. (Asr Sûresi)

-Birbirinize sabrın yanında bir de merhameti tavsiye edin. İşte böyleleri ‘meymenet’ sahipleridir.” (Beled 90:16) ‘Meymenet’li olanları; vicdan veya sağ duyu sahipleri olarak da anlamak mümkün. Onlar birbirlerine merhametli olmayı öğütlerler. İnsanlar arasında merhamet yaygınlaşsın, merhamet ahlâkı çoğalsın diye çaba gösterirler. Zira iyi ahlâkın, başkalarına iyilik etmenin, iyi davranmanın, haklara riayetin, adaletli olmanın temelinde sevgi ve merhamet anlayışı yatar.

Merhameti tavsiye aynı zamanda merhameti fiilen yaşamaktır, pratik olarak göstermektir. 

-Evinden yurdundan haksız yere çıkartıldıkları için muhâcir (göçmen) durumuna düşenlere, Allah yolunda samimiyetle çalışanlara yardım edin (ensâr olun). (Enfâl 8:74. Haşr 59:8-9)

-Allah’tan hakkıyla korkup-çekinin, bu bilinçle aranızdaki sorunları halledin, aranız bozuksa düzeltin. (Enfal 8:1)

-İyi bir çığır açın ya da iyi bir şeye öncülük edin. (Kasas 28:41-42. Ahzab 33:47. Sâd 38:58-65) Bir hadiste geçtiği gibi toplumda iyi bir çığır, güzel bir âdet başlatana onun sevabını alır. Ölse bile o güzel âdet sürdükçe ilk başlatan sevap yazılır.[5]

Kur’an, insanlara öncülük eden, bir çığır açtığı, bir oluşum başlattığı için peşinde bir topluluk olan önderlere, liderlere ‘imam’ diyor. Müslüman ferdi olarak bu olumsuz önderliğe kalkışmadığı gibi, cemaat olarak da kötü âdetleri başlatmazlar, sürdürmezler. Yanlış, bâtıl, çirkin töreleri/âdetleri savunmaz, devam ettirmezler. Onlar, hayır ve iyilik, sevgi ve kardeşlik, huzur ve barış, yardımlaşma ve dostluğu artıracak işlere öncülük eder. Bu amaçla yapılan faaliyetlere katılır, yardımcı olurlar.

 

29.06.2020

Zaandam

 

 

 

[1] Elmalılı, H. Y. Hak Dini Kur’an Dili (sad.), 1/432

[2] Heyet, DİB., Kur’an Yolu, 2/52

[3] İbni Manzur, Lisânu’l-Arab, 3/223

[4] Buhârî, Edeb/27 no: 6011. Müslim, Birr/17(66) no: 6586

[5] Müslim, Zekât/20(69) no: 2351, İlim/6(16) no: 6804. Nesâî, Zekât/64 no:2555. Ebû Dâvûd, Sünnet/6 no: 4609. Bir Benzeri: Müslim, İmâre/38(133) no: 4899. Ebû Dâvûd, Edeb/115 no: 5129. Tirmizî, İlim/14 no:2670-2671

Follow