Hüseyin AYKAN
Kur’an-ı Kerim, Kurban kıssasında (37/100-113) geçen Hz. İbrahim Aleyhisselâm’ın kurban ettiği çocuğun ismini açıkça zikretmiyor. Bunun birçok hikmeti vardır. Fakat her şeye rağmen bunun yine de merak edilmesi, konunun açıklığa kavuşturulmasını gerekli kılıyor. Nitekim bazı ilim çevrelerinde bu durum gündeme geliyor ve tartışılıyor. İbrahim Aleyhisselâm, ilk oğlu İsmail’i mi yoksa sonra doğan oğlu İshak’ı mı kurban etmiştir? Hz. İbrahim, Hacer’den doğan çocuğu mu yoksa Sare’den doğan çocuğu mu kurban etmiştir? Bu yazımızda bu soruların cevapları üzerinde yoğunlaşmak istiyoruz. Önce söz konusu Kurban kıssasını gözden geçirelim:
100- (İbrahim:) "Rabbim, bana sâlihlerden (olan bir çocuk) armağan et."
101-Bunun üzerine ona (kendisi gibi halîm) yumuşak huylu bir erkek çocuk müjdeledik.
102-Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): "Oğlum" dedi. "Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun." (Oğlu) Dedi ki: "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah, beni sabredenlerden bulacaksın."
103-Sonunda ikisi de (Allah'ın emrine ve takdirine) teslim olup (babası kurban etmek için) onu alnı üzerine yatırdı.
104-Biz ona: "Ey İbrahim" diye seslendik.
105-"Gerçekten sen, rüyayı doğruladın. Şüphesiz biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz."
106-Çünkü bu, gerçekten apaçık bir sınama idi.
107-Oğluna bedel ona büyük bir kurbanlık verdik.
108-Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık.
109-İbrahim'e selam olsun.
110-Biz, ihsanda bulunanları böyle ödüllendiririz.
111-Şüphesiz o, bizim mü'min olan kullarımızdandır.
112-Biz de ona, salih kişilerden, üstelik peygamber olacak bir evladı, İshak’ı müjdeledik.
113-Kendisine de İshak’a da feyiz ve bereketler verdik. Onların neslinden gelenler arasında iyi davranan da var, kendi nefsine açıkça zulmeden de"! (37-Saffat 100-113).
On dört âyetlik kıssa işte bu kadardır. Görüldüğü gibi kurban olan oğlun hangisi olduğu bu kıssada açık değildir. Bu yüzden birçok İslam bilgini bu kıssada geçen oğlun hangisi olduğu üzerinde kafa yormuştur. Bunlardan İsmail diyenler çoğunlukta olduğu gibi, İshak diyenler de olmuştur.
Mevdudi, Tefhimu`l Kur`an adındaki tefsirinde bu hususta iki listeye dikkat çekmiştir. İki listede sahâbelerin isimleri olduğu gibi, bir ismin iki listede de geçmesi dikkat çekmektedir. Önce bunları görelim:
Hz. İshak’tır diyenler: Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Abdullah b. Mes’ud, Hz. Abbas b. Abdulmuttalib, Hz. Abdullah b. Abbas, Hz. Ebu Hureyre, Katade, İkrime, Hasan Basri, Said b. Cübeyr, Mücahid, Şa’bi, Mesruk, Mekhul, Zuhri, Ata, Mukatil, Süddi, Ka’b’ul Ahbar, Zeyd b. Eslem.
Hz. İsmail’dir diyenler: Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali, Hz. Abdullah b. Ömer, Hz. Abdullah b. Abbas, Hz. Ebu Hureyre, Hz. Muaviye, Hz. İkrime, Hz. Mücahid, Hz. Yusuf b. Mehren, Hz. Hasan Basri, Hz. Muhammed b. Ka’b el Kurzi, Şa’bi, Hz. Said b. Müeyyeb, Dahhak, Hz. Muhammed b. Ali b. Hüseyin (İmam Muhammed el- Bakr), Hz. Rebi b. Enes ve İmam Ahmed b. Hanbel v.s.
Mevdudi devamla şunları söylemiştir: “Bu iki listeyi birbiriyle karşılaştırınca bazı isimlerin müşterek olduğunu görürüz. Yani aynı zat’ın değişik hadisler naklettiği belirtilmiştir. Mesela, İkrime’nin Abdullah b. Abbas’dan naklettiği hadise göre kurban edilmesi emrolunan çocuk Hz. İshak’tı. Fakat Ata b. Ebi Rebah’ın yine Hz. Abdullah b. Abbas’tan naklettiği hadis şöyledir: “Yahudiler kurban edilmesi istenilen çocuğun İshak olduğunu iddia ediyorlar. Ama Yahudiler yalan söylemektedir. “Aynı şekilde Hasan Basri’nin, Hz. İshak’ın “zebih“ (Allah yolunda kurban edilen) olduğuna inandığına dair bir hadis vardır. Fakat, Amr b. Ubeyd’in ifadesine göre, Hasan Basri, Hz. İsmail’in zebih olduğu konusunda hiç tereddüt etmiyordu.
Hadisler ve tefsirlerde bu konuda ortaya çıkan anlaşmazlık, gayet doğal olarak ulema ve fakihlerin de iki ayrı kampa bölünmesine yol açmıştır. Nitekim, İbn Cerir ile Kadı İyaz v.s. reylerini kesinlikle Hz. İshak lehine vermişlerdir. İbn Kesir gibi alimler ise kesinlikle Hz. İsmail’in zebih olduğuna meyletmişlerdir. Fakat Celalettin Suyuti gibi alimler de ortada kalmış ve kesin bir tavır takınmaktan kaçınmışlardır.
...Allame İbn Kesir: “Gerçeği ancak Allah bilir. Fakat dikkat edildiğinde, Hz. İshak’ın zebih (kurbanlık) olmasıyla ilgili bütün hadis ve rivayetlerin Ka’bul Ahbar tarafından nakledildiği ortaya çıkar. Bu zat, Hz. Ömer döneminde Müslümanlığı kabul etmişti ve Müslümanlara, Yahudi ve Hristiyanların kitaplarından pasajlar okurdu...
...Muhammed b. Ka’b Kurazi diyor ki; “Bir defasında benim yanımda Hz. Ömer b. Abdulaziz ve bazı diğer arkadaşlar arasında “zebih“in İsmail mi, yoksa İshak mı olduğu tartışması çıktı. Toplantıda daha önce Yahudi ama sonradan Müslüman olan dindar bir zat da vardı. O dedi ki, “Ey mü’minlerin emiri! Vallahi billahi, zebih, Hz. İsmail’di. Yahudiler bu gerçeği çok iyi biliyorlar, fakat Araplara karşı kin ve kıskançlıkları olduğu için Hz. İshak’ın zebih olduğunu iddia ediyorlar“(İbn Cerir).
Said Havva da kendi tefsirine İbn Kesir’in tefsirinden şunları alıntılamıştır:
“Bu çocuk İsmail Aleyhisselâm’dir. Çünkü İbrahim Aleyhisselâm’e, doğacağı müjdesi verilen ilk oğlu odur. Müslümanların da kitab ehlinin de ittifakıyla Hz. İsmail, Hz. İshak’tan daha büyüktür. Hatta onların kitaplarındaki açık ifadede Hz. İsmail’in doğduğu sırada Hz. İbrahim’in 86 yaşında olduğu, Hz. İshak’ın doğduğu sırada ise Hz. İbrahim’in 99 yaşında olduğu belirtilmektedir. Onlara göre ise şanı yüce Allah, Hz. İbrahim’e biricik oğlunu kesmesi emrini vermiştir. Bir diğer nüshada ise ilk oğlunu kesmesi emri vermiştir. Onlar burada yalan ve iftira olarak İshak adını kaydederler. Ancak bu mümkün değildir.
Çünkü onların kitaplarına da aykırıdır. Onların İshak adını, yeri hiç yokken sokmaları, ataları olmasından, İsmail’in ise Arapların atası olmasından dolayıdır. Bu konuda onları kıskandıkları için bu kelimeyi fazladan koydular ve tahrif edip “biricik oğlunu“ dediler. Bundan kasıt ise, yanında başka bir oğul olmaması idi. Çünkü o sırada Hz. İsmail’i annesi ile birlikte Mekke’ye götürmüş bulunuyordu. Bu ise batıl bir te’vil ve bir tahriftir. Çünkü “biricik oğul“ ifadesi, ancak başka hiç bir oğlu olmaması halinde kullanılır. Aynı şekilde ilk doğan evladın daha sonraki evlatların sahip olmadığı bir değeri vardır. O bakımdan ilk doğan çocuğun boğazlanması emrinin verilmesi imtihan ve ibtila açısından daha ileri bir derece ifade eder.“
Burada şunu belirtelim ki, İbn Kesir’in burada söz konusu ettiği husus, Tekvin bölümünde 16. bab ile 23. bab arasında yer almaktadır. 22. babta ise şöyle denilmektedir: “Ve dedi: Şimdi oğlunu, sevdiğin biricik oğlunu İshak’ı al- ve Merish (veya Muriye) ülkesine git ve orada benim göstereceğim dağlardan birinde onu kurban et-“ (Tekvin, 22/2). İshak, Hz. İbrahim’in biricik oğlu değildir. Çünkü onun ikinci oğludur. Tahrif nasta açıkça görülmektedir. İbn Kesir’in işaret ettiği de budur.
Kur’an-ı Kerim, onların söylenen Allah‘ın hükümlerini değiştirdiklerini açıkça beyan etmektedir:
“Onlardan zulmedenler, sözü kendilerine söylenenden başka bir şeyle değiştirdiler. Biz de bunun üzerine zulmetmeleri dolayısıyla gökten iğrenç bir azab indirdik.“ (7-A’raf 162)
Mevdudi, bu hususta bir hayli kafa patlatmıştır; kısa ve öz olarak hazırladığı kıymetli tefsirinde objektif irdelemenin neticesinde kurban olan çocuğun Hz. İsmail olduğu neticesini çıkarmıştır. Mevdudi aynı gerçeğe dikkat çektikten sonra Kitab-ı Mukaddes’teki çelişkilere de yer vermiştir:
“Allah İbrahim’i imtihan etti ve dedi ki “Ey İbrahim! Tek ve yegane sevdiğin oğlun İshak’ı yanına alarak Merish ülkesine git ve orada benim göstereceğim dağlardan birinde onu kurban et.“ (Doğuş, 22:1-2).
Bu satırlarda dikkate değer iki nokta vardır. Birincisi, kurban edilecek evladın Hz. İshak olduğu belirtilmiştir. İkincisi, bu çocuğun Hz. İbrahim’in tek evladı olduğu söylenmiştir. Oysa bizzat Kitab’ı Mukaddes’in diğer yerlerinde bu sözlerin tamamıyla yanlış olduğu anlaşılıyor. Mesela Kitab’ı Mukaddes’in şu bölümüne bir bakalım:
“Ve İbrahim’in zevcesi Sara’nın hiçbir çocuğu yoktu. Onun Mısırlı bir hizmetçisi vardı. Adı Hacer idi. Sare, İbrahim’e dedi ki: “Bak Allah beni çocuk sahibi olmaktan mahrum etmiştir. Onun için sen benim hizmetçinin yanına git. Belki böylece evimiz neşe ile dolar.“ Ve İbrahim Sara’nın dediğini yaptı. Ve İbrahim Ken’an ülkesinde 10 seneden beri kalıyordu ve işte o sıralarda karısı Sara kendi hizmetçisini ona verdi ki onun karısı olsun. Ve o Hacer’in yanına gitti ve o hamile kaldı.“ (Doğuş/Tekvin: 16: 1-3)
“Allah meleği ona dedi ki “Sen hamilesin ve sen bir erkek çocuğu dünyaya getireceksin, adını İsmail koy:“ (Doğuş/Tekvin, 16:11)
“İbrahim ve Hacer’den İsmail doğduğu zaman İbrahim 86 yaşındaydı.“ (Doğuş, 16:16)
“Ve Allah İbrahim’e dedi ki, senin karın olacak Sara’dan da sana bir erkek çocuk bahşedeceğim. Adını İshak koyarsın... O gelecek yıl aynı tarihte Sara’dan doğacaktır... O zaman İbrahim oğlu İsmail’i ve evin diğer erkeklerini yanına aldı ve aynı gün Allah’ın emriyle onları sünnet etti. İbrahim 99 yaşında sünnet oldu. İsmail ise sünnet olduğu zaman 13 yaşındaydı.“ (Doğuş, 17: 15-25)
“Ve oğlu İshak doğduğu zaman İbrahim 100 yaşında idi.“ (Doğuş, 21: 5)
Bu ifadeler ile Kitab’ı Mukaddes’in içine düştüğü çelişki, kendiliğinden ortaya çıkıyor. Şöyle ki, 14 yaşına kadar Hz. İbrahim’den tek evladının kurban edilmesini istemişse, o İsmail olmalıdır. Yok eğer Allah, Hz. İshak’ın kurban edilmesini istemişse, o zaman onun Hz. İbrahim’in tek evladı olduğunu söylemek yanlış olur .“
Muhammed Hamidullah'da muharref Tevrat'taki çelişkiye dikkat çeker ve "İsmail" kelimesi çıkarılarak yerine "İshak" kelimesini soktuklarını tarihi argümanlarla anlatmıştır.
Yine, Yahudiler ve onların yediği nanelerle ilgili hususlarda araştırmalar yapan Prof. Dr. Abdullah Davud‘da:
“...çok iyi bildikleri için, bu Peygamberi her zaman için kıskanmışlardır. Yahudi fıkıhçıları ve allameleri bu hınçlarından dolayı Kitab-ı Mukaddes’teki birçok bölümleri tahrip ve tağyir etmişlerdir. Halbuki Tevrat’ın Tekvin kitabının 22. babının 2, 6. ve 7 ayetlerinde geçen İsmail adını çıkarıp, bunun yerine “İshak“ı koymak ve “Senin biricik oğlun“ sıfat ve ibaresini bir tarafa bırakmak, Hz. İsmail’in varlığını inkar etmek olduğu gibi, Cenab-ı Hak’la Hz. İsmail arasında yapılmış olan sözleşmeye de açıktan açığa tecavüz demektir,“ diyerek aynı tahrifata dikkat çekmiştir.
Elmalılı da: “Yahudiler Bu zebihin Hz. İshak olduğunu kaildirler. Muhammed ibn İshak, Taberi gibi bazıları da bunu benimsemişlerdir. İbnü’l Arabî de Fusus’unda buna meyletmiştir. Bir de onu İshak ile müjdeledik- belli ki bu şöyle demek oluyor: “Rabbim, bana salihlerden bir çocuk ver“ diyen Hz. İbrahim’e boğazlanmak üzere anlatılan halim oğulla müjdeledikten sonra, başka bir de İshak ile müjdeledik...“ , diyerek bu oğulun Hz. İsmail olduğuna kail olmuştur.
Prof. Süleyman Ateş, önce yayınlanan Kur'an Meal’inde bu çocuğun İsmail olduğunu söyleyen müfessirlere katılırken, daha sonraları yayınlanan tefsirinde bu çocuğun İshak olduğu kanaatine varmış olduğunu açıklamaktadır. Daha sonra yayınlanan Kur'an Meallerinde bu çocuğun Hz. İsmail'dir dipnotunun Hz. İshak olarak değiştiğine şahit olduk.
Sayın Ateş, zikri geçen tefsirinde; müjdelenen çocuğun İshak olduğunu ve kurban olunmak istenenin de aynı çocuk olduğunu; aynı surenin 112. âyetinin yanısıra 11-Hud 71 ve 51-Zariyat 28,29 ayetlerinde anlatılan Hz. İshak'ın müjdelenmesini de baz alarak: "Kısır ve yaşlı bir hanımın çocuk doğuracağı, müjdelenmeye değer önemli bir haberdir. Ama genç bir cariyenin gebe kalması, olağan üstü bir olay değildir...", diyerek böyle ilginç bir haberle müjdelenen bir çocuğun kurban sunulmaya daha elverişli olabileceğine kani olduğunu belirtir.
Diğer açıdan yine Said Havva’nın, tefsirine alıntıladığı şu tarihi rivayet de gayet enteresandır:
“İmam Ahmed rivayet ediyor... Şeybe kızı Safiyye dedi ki: Bizim bütün ev halkımıza ebelik yapmış Süleym oğullarından bir kadının bana bildirdiğine göre Rasûlullah (a.s), Osman b. Talha (r.a.)’ya bir haber göndermiş (ve çağırmıştı). Bir defa da dedi ki: Osman’a Peygamber (a.s) seni niye çağırdı? diye sormuş, o da şöyle demiş: Rasûlullah (a.s) bana dedi ki:“Ben (Kabe’ye) girdiğim zaman koçun boynuzlarını gördüm. Sana onları bir örtü ile örtmeni emretmeyi unuttum. Çünkü Beyt’in içerisinde namaz kılanı meşgul edecek bir şeyin olmaması gerekir. Süfyan dedi ki: Koçun boynuzları Kâbe yanıp onlar da birlikte yanıncaya kadar Beyt’in içinde asılı kaldı. Bu da boğazlanmak istenenin İsmail Aleyhisselâm’ın olduğuna dair bağımsız bir delildir. Çünkü Kureyşliler İbrahim Aleyhisselâm’ın fidye olarak kestiği koçun boynuzlarını birbirlerinden miras alagelmişlerdi. Ve bu yüce Allah tarafından Muhammed (a.s)’in peygamber olarak gönderildiği zamana kadar sürmüştü.
...Diğer taraftan koçun boynuzları İsmail oğulları elinde Kâbe’de asılı olarak bulunuyor idi. Bu durum Haccac ve Ibn ez-Zübeyr döneminde Kâbe’nin yanması zamanına kadar öylece devam etti.
El-Esmai’den şöyle de rivayet edilmiştir:“ Ben Ebu Amr b. el-Ala’ya, boğazlanması emredilen kişinin hangisi olduğunu sordum; şöyle dedi: Ey Esmai, aklın seni nereye bırakıp gitti ve İshak ne zaman Mekke’de bulundu ki? Mekke’de olan İsmail’di; babası ile birlikte Beyt’i inşa eden o idi. Kurban kesilen yer de Mekke’dedir“.
Ayrıca Barnabas İncilinin Almanca versiyonunda da bu çocuğun “İshak“ değil “İsmail“ olduğunu tesbit ettik.
Şimdi Kur’an-ı Kerim’in genel düzleminde, bu kurban olan çocuğun hangisi olduğuna anlamaya gayret edelim. Kur’an bütünlüğündeki mana örgüsüne göre kurban olan çocuk ilk çocuktur:
100- “Rabbim, bana salihlerden (olan bir çocuk) armağan et.“
101- Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik. (37-Saffat 100-101)
Burada Hz. İbrahim’in duasının ardından ilk müjdelenen ve birinci verilen “halim huylu“ çocuğun ismi geçmemektedir. Fakat bu çocuğun isminin Kur’an’ın birçok yerinde beyan edilmiştir: O da Hz. İsmail’dir. İkinci olarak müjdelenen çocuk İshak’tır. Şimdi bunları görelim:
"İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir." (14-İbrahim 39)
Bilindiği gibi Hz. İbrahim çocuğu olmadan önce Rabbine dua etmişti (37/100-101). Bu ayeti kerime (14/39) de Rabbimiz Hz. İbrahim'in duasını birinci çocuğu olarak İsmail'i ve ardından ikinci çocuğu olarak İshak'ı vererek kabul ettiğini apaçık beyan ediyor. Bu durum kıssamızda geçmişti:
101- Biz de onu halim bir çocukla (İsmail’i) müjdeledik.
...
112- “Biz ona, salihlerden bir peygamber olarak İshak’ı da müjdeledik.“
Esasen bu mevzuu sadece bu iki ayeti kerime ile birlikte düşünüldüğünde bu konuyu açıklamaya yetiyor. Yine bu ilk kurban olan çocuğun ile sonra müjdelenen çocuğun ismi sırasıyla başka ayetlerde de verilmiştir:
“Yoksa Ya'kub'a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Ya'kub) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti. Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan tek Allah'a kulluk edeceğiz; biz ancak O'na teslim olmuşuzdur, dediler.“ (2-Bakara 133)
"Biz, Allah'a ve bize indirilene; İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâta indirilene, Musa ve İsa'ya verilenlerle Rableri tarafından diğer peygamberlere verilenlere, onlardan hiçbiri arasında fark gözetmeksizin inandık ve biz sadece Allah'a teslim olduk" deyin.“ (2-Bakara 136)
“Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve esbâtın Yahudi yahut Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine (bildirilmiş) bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.“ (2-Bakara 140)
“De ki: Biz, Allah a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub oğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak O'na teslim oluruz.“ (3-Al’i İmran 84)
Evet, ayeti kerimelerdeki sıralamalarda açıkça görüldüğü gibi bir Peygamber olarak Hz. İsmail, Hz. İbrahim’in ilk oğludur.
Meseleye meşhur tefsir usulümüz olan “siyak ve sibak“ ilişkisi açısından da baktığımızda şöyle bir sonuca ulaşırız: Hz. İbrahim Aleyhisselâm’ın çileli ve yorucu tevhid mücadelesinin akabinde, yanında yeğeni Lut Aleyhisselâm’la birlikte kavminden hicret eder. Bugün elimizdeki tarih bilgilerine göre Babil-Ur (Irak) dan hicret ettiği yer önce Mısır’a ve sonra Kenan diyarı (Şam-Filistin toprakları)’na olmuştur. Hz. İbrahim Aleyhisselâm’ın ihtiyarlık çağlarındadır, yanında çocuğu yoktur ve Rabbinden çocuk ister. Şimdi bunları Kur’an-ı Kerim’de görelim:
. . .
97- “Dediler ki: “Onun için (yüksekçe) bir bina inşa edin de onu çılgınca yanan ateşin içine atın.“
98- “Böylelikle ona bir tuzak hazırlamak istediler. Oysa biz, onları alçaltılmışlar kıldık.“
99- “(İbrahim) Dedi ki: “Şüphesiz ben, Rabbime gidiciyim; O, beni hidayete erdirecektir.“
Burada 99. ayette geçen Hz. İbrahim Aleyhisselâm’ın “ben Rabbime gideceğim“, ifadesiyle anlatılan bu hicretten sonra duasında (100. Ayette) Rabbinden çocuk istemiştir. Bu nokta da sorulması ve cevaplanması gereken soru şudur:
Böyle bir duada hiç çocuğu olmayan birisinin mi çocuk istemesi uygun olur, yoksa çocuğu olanın mı?
Bu soruya birinci çocuğu olanın diye cevap vermek, hiç şüphesiz tutarlı bir değerlendirme olmayacaktır. Buna ihtiyaç ve gerek yoktur. Üstelik ihtiyarlamış olgun bir ülü’l-azm Peygamberden!.. Ancak ihtiyar bir Peygambere düşen böyle bir konumda, hiçbir çocuğu olmadığı bir haldeyken çocuk istemesi yakışık olur. Akleden bir insanın kabul edeceği bir husustur bu.
Bilindiği gibi peygamberler böylesine ihtiyaçlarını gidermek için dualarını son noktada, son çare olarak yaparlar. Kaldı ki, Hz. İbrahim Aleyhisselâm tevhidi mirası devredebilmek ve geride bu manada zürriyetler bırakabilmek için böyle bir son çareye başvurmuş olduğunu, hayatının son demlerindeki duasıyla kanıtlamaktadır. Nitekim aynı ihtiyarlık yaşlarına kadar çocuğu olmayan Hz. Zekeriyya Aleyhisselâm’ın da hiç çocukları olmadıkları halde ve son çare olarak Allah’tan istedikleri gibi:
“Orada Zekeriyya, Rabbine dua etti: Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesıl bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin, dedi.
“Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir Kelime'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler.“
“Zekeriyya: Rabbim! dedi, bana ihtiyarlık gelip çattığına, üstelik karım da kısır olduğuna göre benim nasıl oğlum olabilir? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir; Allah dilediğini yapar.“ (3-Al-i İmran 38-40)
Ve aynı husus Enbiya sûresınde de anlatılmıştır:
“Zekeriyya'yı da (an). Hani o, Rabbine şöyle niyaz etmişti: Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen, vârislerin en hayırlısısın, (her şey sonunda senindir).“
“Biz onun da duasını kabul ettik ve ona Yahya'yı verdik; eşini de kendisi için (çocuk doğurmaya) elverişli kıldık. Onlar (bütün bu peygamberler), hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı; onlar, bize karşı derin saygı içindeydiler.“ (21-Enbiya 89-90)
Görüldüğü gibi Hz. Zekeriyya Aleyhisselâm, geride hayırlı bir nesil bırakmak arzusuyla, aynı tevhidi mirası zürriyetlerine devredebilmek için hiç çocuğu olmadığı bir halde, dua etmeye ihtiyaç duymuştur!
Aynı durum İbrahim Aleyhisselâm için de söz konusudur. Hz. İbrahim Aleyhisselâm’a bu duasından sonra hasretle beklenilen birinci çocuk veriliyor. Sonra bu birinci çocuk yanında koşabilecek işler görmeye başlayınca, sınav gereği onu kurban sunması isteniyor. Bu yaşın, halk dilinde delikanlılık yaşlarında filan olduğu düşünülebilir. Hz. İbrahim’in ona kurban olmakla alakalı olarak fikrini sorduğuna göre de bunun aşağı yukarı (belirli yaş vermiyoruz, değişik coğrafi ve beslenme durumuna göre değişebileceğinden) bunun mükellef yaş sınırlarında olduğu anlaşılabilir. Yine de bunun biraz daha aşağı yaşlarda da olabileceği ihtimali olabilir. Bu ilk çocuk kurban sunulduktan sonra ikinci çocuk doğmuştur. İbrahim Aleyhisselâm ihtiyarlık döneminde zaten bunu duasının kabul olunmasının ardından Allah’a hamd ederek söylüyor:
"İhtiyar halimde bana İsmail'i ve İshak'ı lütfeden Allah'a hamdolsun! Şüphesiz Rabbim duayı işitendir." (14-İbrahim 39)
Hz. İbrahim'in ikinci çocuğunun doğması ve koşuşturabilecek yaşa gelmesi yıllar yılını alacaktır ki, bu zaten kıssanın (37/97-113) seyri açısından hiç de uygun düşmez. Yukarıdaki ayeti kerime dikkatle incelendiğinde kıssamızla örtüştüğü, kıssayı tefsir ettiği ve bu oğulun Hz. İsmail'den başkası olamayacağı gerçeği ortaya çıkar. Rabbimiz Hz. İbrahim Aleyhisselâm’ın duasını kabul etmiş ve önce Hz. İsmail’i, daha sonra da Hz. İshak’ı lütfetmiştir. Kıssamızda da aynen böyledir; önce halim çocuk (Hz. İsmail) (37/101), sonra Hz. İshak (37/112) müjdeleniyor. Bu da bu çocuğun Hz. İsmail'den başkası olamayacağına önemli bir hüccetttir.
Şimdi yine Kur’an’ın, Kur’an’la tefsir usulünü dikkate alarak, bu meseleye bir başka açıdan açıklık getirmeye çalışalım.
Mevdudi’nin dikkat çektiği gibi şanı yüce Rabbimiz, Hz. İbrahim Aleyhisselâm’e ve kocamış olan büyük hanımına İshak’ı ve İshak’ın oğlu olacak Yakub, daha henüz doğmadan önce müjdelemişti. Diğer bir deyişle Hz. İshak’ın, Yakub adında bir çocuğu olacağı önceden bildirilmiştir:
“O esnada hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik.“ (11-Hud 71)
“(İbrahim'in karısı:) Olacak şey değil! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey dedi.“ (11-Hud 72)
Şimdi, Hz. İbrahim Aleyhisselâm rüyasında ileride doğacak bir çocuğu (İshak’ı) boğazlarken görmüş olsaydı, Allah’ın onu gerçekten kurban edilmesini istediğine ihtimal vermezdi. Zira, bu çocuk kurban edildiği takdirde onun Yakub adında bir evladın babası olması söz konusu olamazdı.
Dikkat çekmek istediğimiz diğer bir husus da iki çocuk için iki değişik vasıf kullanılmış olmasıdır. Kıssamızda geçtiği gibi birinci çocuğun (Hz. İsmail’in) özelliği “mülayim“ (uysal, mütevazi, içli) oluşudur:
101- Biz de onu halim bir çocukla müjdeledik.
İkinci çocuk olan Hz. İshak’ın özelliği ise “Alim“ (Bilgin) olmasıdır. Şimdi bunları Kur‘an‘dan inceleyelim:
“(İbrahim) Derken onlardan korkmaya başladı. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.“ (51-Zariyat 28)
“Dediler ki: Korkma; biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz.“ (15-Hicir 53)
Diğer bir husus da Hacc’da kurbanların kesilmesidir ki bunun yeri bellidir, orada kesilirler ve Rasûlullah (a.s) efendimiz de aynı uygulamayı yapmış ve bunu teşvik etmiştir:
“Udhiyye kurbanı kesiniz, çünkü o babanız İbrahim Aleyhisselâm`ın sünnetidir”.
“Biz de ona büyük bir kurbanlığı fidye vererek kurtardık“ (37-Saffat 107), beyanıyla bu sünnet somutlaştırılmıştır. Kurban vakıasının da Hacc'la aynı mevsimde irtibatlandırılmış olması da bu çocuğun Mekke’de yaşayan İsmail’den başkası olmamasını gerektiriyor.
Hz. İbrahim Aleyhisselâm’ın Hacc ederek, insanları buna çağırdığı bilinmektedir. Nitekim Kur‘an-ı Kerim de:
“Bir zamanlar İbrahim'e Beytullah'ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut.“
“İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen yorgun argın develer üzerinde sana gelsinler.“
“Ta ki kendilerine ait birtakım yararları yakînen görmeleri, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanlar üzerine belli günler de Allah'ın ismini ansınlar. Artık ondan hem kendiniz yiyin, hem de yoksula, fakire yedirin.“
“Sonra kirlerini gidersinler; adaklarını yerine getirsinler ve o Eski Ev'i (ilk evi, Kâbe'yi) tavaf etsinler.“ (22-Hac 26-29), hükmü beyan edilmiştir.
Bu ayetlerde kurbandan bahsedilmektedir. Yine dikkat edilirse kurbanın sunulmasındaki hedefler açıklanmıştır. Ve Hacc‘la alakalı olarak anlatılmıştır. Şanı yüce Rabbimizin Hz. İbrahim Aleyhisselâm’ın diliyle yaptığı bu davete icabetidir bugün hacıların bu muhteşem çağrının yapıldığı mukaddes beldedeki Beytullah’ı ziyaretlerinin nedeni. Bu İbrahimi çağrının yaklaşık 4500 yıldan beri hiç kesintiye uğramadan günümüze kadar gelmiş olması gösteriyor ki; Hz. İbrahim’in kurban sunduğu oğlunun Hz. İshak değil, Mekke’de yaşamış olan oğlu Hz. İsmail’dir.
Ayrıca kıssamızın 102. âyetinde bu çocuğun sabırlı olduğu vasfına dikkat çekilmiştir:
“Dedi ki: “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah, beni sabredenlerden bulacaksın.“
Peki, bunları söyleyen ve sabredenlerden olan “sabır“sahibi bu çocuk kim?
İşte, bu soruya Enbiya suresinde cevap verilmiştir:
“İsmail'i,... de (yâd et o)... sabreden kimselerdendi.“(21-Enbiya 85)
Görüldüğü gibi burada sabreden çocuğun Hz. İbrahim’in ilk oğlu Hz. İsmail’in olduğunu anlamamız hiç de zor olmuyor. Bu sabrını bu çocuk kurban sunulurken göstermiştir.
Yine kıssamızın 103. âyetinde ikisinin teslim olmalarından bahsediliyor:
103- Sonunda ikisi de (Allah’ın emrine ve takdirine) teslim olup onu alnı üzerine yatırdı.
Fakat burada Hz. İbrahim’in kurban sunulan oğlunun adı yine belirtilmemiştir. Bu belirsizlik Kur’an’ın bütünlüğünde irdelendiğinde giderilmiştir:
“Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.“ (2-Bakara 127)
“Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (Müslümanlar) kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer ve ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin.“ (2-Bakara 128)
Bu âyetlerde Hz. İbrahim Aleyhisselâm’ın yanındaki teslim olan oğulun ismiyle birlikte anılması, bu oğulun Hz. İsmail’den başkasının olamayacağını göstermiştir. Görüldüğü gibi Hz. İbrahim ve oğlu Hz. İsmail, Mekke’ye has mekanlarda veya bu mekanlardan kaynaklanan ibadet türlerini canlandıran birer aktör olarak hep birlikte zikredilmişlerdir. Kaldı ki, kurban ibadetini de bunlardan müstağni düşünmemiz mümkün değildir. Kur’an’da Hz. İbrahim ve oğlu İsmail, Kâbe ve hacc kavramlarıyla hep birlikte anılmışlardır. Beytullah’ın da hacc ile alakalı yönü herkesçe bilinmektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu mevzuda şöyle buyurulmuştur:
“Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik.“ (2-Bakara 125)
Başka bir ayette Kâbe’nin temellerini de ikisinin yükselttiği belirtilmiştir:
“Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.“ (2-Bakara 127)
Ne var ki Kur’an’ın genel düzleminde, Hz. İshak Aleyhisselam ile Hz. İbrahim Aleyhisselâm’ın arasında bu ortamlara (Mekke’ye) ait hiç bir diyalog bulunmamaktadır. İbrahim Aleyhisselâm yeğeni Lut Aleyhisselâm’ı Sodom ve Gomore (Ürdün) topraklarına, birinci oğlu İsmail Aleyhisselâm’ı Kabe ve Hicaz (Arabistan) bölgesine ve ikinci oğlu İshak Aleyhisselâm’ı Kenan illeri (Şam-Filistin) topraklarına hazırlamıştır. İbrahim Aleyhisselâm kendisi de başta çağının Nemrud’una karşı olmak üzere Babil merkezi Ur (Irak), Mısır ve yeğeni ve oğullarının yaşadığı bölgelere, geniş bir coğrafyaya tevhidin davetini götürmüştür. İbrahim Aleyhisselâm’ın bu strateji şüphesiz vahyin rehberliğinde gerçekleştirilmiştir.
Mekke’ye, Kabe’ye, Hacca ve kurban menasikisi ile alakalı olarak Kur‘an‘da zikredilen çocuğun Hz. İsmail olduğu açıkça gösteriyor ki, Hz. İbrahim’in kurban olarak sunduğu oğlunun Mekke’de hiç yaşamamış olan oğlu Hz. İshak değil (belki Hacc ziyareti için bir an gelip-gittiğini düşünsek bile), bu kurban olan çocuğun küçük yaşından beri Mekke’de yaşamış olan birinci oğlu Hz. İsmail olduğu ortaya çıkar.
Nitekim kıssamızda geçen:
107- “Biz de ona büyük bir kurbanlığı fidye vererek kurtardık“, hükmü nazil olmuştur. Yine burada Hacc’la irtibatı (en azından mevsim ve zaman birlikteliği olarak) içeren kelime zebih (kurbanlık) kelimesidir. Genellikle kurban vakıası hacc ile ilgili bölümlerde yan yana zikredilmiştir. Burada çocuğun yerine büyük yani iri, gösterişli bir kurbanlık hayvandan bahsedilmesi Mekke‘ye irtibatlı bir olayı gündeme getirmiştir. Bu da yine bu çocuğun Hz. İsmail’den başkası olamayacağına bir işarettir.
Kıssamızda geçen Hz. İbrahim Aleyhisselâm tarafından kurban olarak sunulması emredilen oğulun Hz. İsmail olduğu hususu, zaten günümüzde de genel kabul görmüştür.
Hz. İbrahim Aleyhisselâm bu görkemli sınavın üstesinden gelişinin ardından, mükafat olarak kendisine ikinci çocuk olan Hz. İshak müjdelenmiştir:
112- “Biz ona, salihlerden bir peygamber olarak İshak’ı da müjdeledik.“
Gerçekten bu müthiş sınavdan yüzünün akı ile çıkan İbrahim Aleyhisselâm’a ikinci çocuğun müjdelenmesi, çok anlamlıdır. Böylesine büyük bir imtihanın üstesinden gelmek, ancak ikinci çocuğun (Hz. İshak’ın) müjdelenmesini gündeme getirmiştir. Zira Kur‘an‘da bir çocuğun müjdelenmesi gerçeği, özellikle hiç olmayan ve olması beklenilen çocuklar için yapılmıştır. Dikkat edilirse bu müjde İbrahim Aleyhisselâm’a veriliyor. Ve bu müjdelenen oğul bir Peygamber ve ismi İshak. Bu müjde birinci çocuğun kurban sunumundan sonra olmuştur:
“O esnada hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik.“ (11-Hud 71)
Burada ise Hz. İbrahim'in ödüllendirilmesi ve birinci büyük eşinin ilk çocuğu olarak bu soydan da zürriyetin devamı söz konusu olmuştur.
Netice itibari ile şunu söyleyebiliriz: Her şeyin en doğrusunu hakkıyla en iyi bilen Rabbimizdir. Bizim için önemli olan, şanı yüce Rabbimizin emri gereği Hz. İbrahim Aleyhisselâm’ın bu sınavı hakkıyla vermiş olması ve oğlunun da bu emre hakkıyla teslim olduğu gerçeğidir. Zaten bizim de alacağımız dersler burada aranmalıdır. Gerçekten önemli olan, Kur’an’ın bu görkemli kıssasından almamız gereken evrensel mesajı almak ve gereğini yapmaktır. Kim olursa olsun bu çocuk önemli olan bu çocuğun şanı yüce Rabbimizin emrine canı değerinde karşılık verdiğidir. Ne mutlu onlara. Selam olsun onlara. Bunu idrak edebilsek yeter. Gerisinden sorumlu değiliz, vesselam.
Kaynakça
1) Said Havva: El-Esas Fi't-Tefsir, Şamil Yay. İstanbul 1989. C. III, Sh. 249. Ayrıca bkz. Afif Abdülfettah Tabbara: Kur'an’da Peygamberler ve Peygamberimiz, Gonca Yay., Sh.146, İst.
2) Mevdudi: Tefhimu'l Kur'an, C.5, Sh. 30-31, İnsan Yay. İst. 1989. Ayrıca Mevdudi’nin aynı eserinin 32 ve 33 sahifelerinin okunmasını salık veriyoruz. Daha geniş bilgi isteyene İbn’i Kesir’in bu kıssa ile ilgili tefsirine bakılmasını öneririz.
3) Muhammed Hamidullah, İslam Tarihine Giriş, Sh. 23-24, Beyan Yayınları, İst. Tarihsiz.
4) Prof. Dr. Abdullah Davut: Tevrat Ve İncil’e Göre Hz. Muhammed Aleyhisselam, Sh. 36, Nil Yay., İzmir 1990.
5) Elmalılı: Hak Dini Kur'an Dili, C. 6, Sh. 4064, 4065. Eser Kitabevi, İstanbul 1971.
6) Prof. Dr. S. Ateş: Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, C. 7, Sh. 415-415. Yeni Ufuklar Neşriyat, İst. 1989.
7) Said Havva: A.g.e., C. 12, Sh.250, 254. Ayrıca bkz. Mevdudi: A.g.e., C.V, Sh. 33.
8) : “Da sprach Gott und sagte zu Abraham: „Nimm deinen Sohn, deinen Erst geborenen, Ismael, und komm auf den Berg und opfere ihn!“ Wie ist İsaak erstgeboren, wenn Ismael sieben Jahre alt war, als İsaak geboren wurde?“ --> Das Barnabas Evangelium, 44.Kapitel (Seite 72), 1994 Spohr Verlag, India. (Ital-Englische Originalausgabe: The Gospel of Barnabas, 1907 Oxford).
9) Mevdudi: A.g.e., C. 5, Sh. 32.
10) Yumuşak huylu, hemen öfkelenip ceza vermeye yeltenmeyen, sabır ve kararlılık timsali (A.Bulaç). Hz.İbrahim için bkz. 'halim' 11/75.
11) Tirmizi; Ahmet b. Hanbel; İbn Mace; Ayrıca bkz. Prof.Dr. İbrahim Canan: Kütüb-i Sitte, C.17, sh. 410, Akçağ Yay.; Ayrıca bkz. Elmalılı Hamdi Yazır: A.g.e., C. II, Sh. 6201. Ayrıca krş. =37/107; 60/4.
12) Hüseyin Aykan: İbrahimi Eylem Ve Biz –Kurban Bilinci-, Çıra Yay., İst. 2009.
İNCELEME
Sayı 60 (2018)