Fehmi YAĞLI
İnsanlık aleminde bugüne kadar geleceğe yönelik verilen birtakım haberler ve haberi veren kimseler insanoğlunun her zaman dikkatini çekmiştir.
İstisnai özelliğe sahip bu tip kişiler batı medeniyetinde “Kâhin” diye adlandırılırken verdikleri haberlere de “kehanet” denilmiştir. İslam medeniyetinde benzer kimselere ise “Evliya” “Şeyh” gibi isimler verilirken, verdikleri haberler “keramet” diye ifade edilmiştir.
Batı da meşhur olan kahinlerden en dikkat çekenlere sosyal medyada sıkça rastladığımız Nostradamus ve Baba Vanga'yı örnek verebiliriz. İslam aleminde de Muhyiddin İbn-i Arabi bu alanda dikkat çekmiştir. Bu insanların inançları farklı olsa da müşterek benzer taraflarının gelecekle ilgili verdikleri birtakım haberlerin isabet kaydetmesidir.
İslam inancında gelecekten haber vermenin gaybi bir husus olduğu, gayb’ın da ancak Allah tarafından bilinebileceği inancı imanı bir konu olduğundan düz mantıkla bakıldığında bu kişilerin kehanetlerinin ve kerametlerinin reddedilmesi gerekmektedir. Ancak kayda geçen gelecekle ilgili kehanet ve kerametlerin de zamanı geldiğinde ortaya çıkması inkâr edilemez bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Bu durumda inandığımız dinin bu hususta ki görüşlerinde çelişkiye düştüğü gibi bir izlenim ortaya çıkmaktadır. Allah katında kabul görecek olan dinimiz İslam’da asla çelişki olduğuna inanmamız istenemez ve düşünülemez. Bir çelişki var gibi görünüyorsa da bunun kafalarımızda ki kavramalara yüklediğimiz yanlış zihinsel tespitlerden kaynaklanıyor olacağı ortadadır. Çelişkinin gayb kelimesine sözlükte, “Birinden gaip veya saklı olan her şey; gaip olan, görülemez veya gizli herhangi bir şey; ilahi bir vahiy yoluyla olmaksızın algılanamaz veya zihinsel algının ötesinde olan veya keşfedilemez herhangi bir şey; gelecekte olan bir hadise gibi bir sır veya gizem.” anlamları yüklenildiğinden şehadet alemi ile ilgili arızi gayb ile mutlak gayb olan Allah katında ki gayb’ın birbiriyle karıştırılmasından kaynaklanmıştır.
Bu durumda kehanet ve kerametlerin gaybi bir bilgi olup olmadığı sorgulanması şarttır. Sadece Allah cc tarafından bilinebilecek olan gayb ile kehanet ve keramete konu olan gayb aynı mıdır? Olduğu sorusuna cevap aramamız kafamızda ki çelişkiyi ortadan kaldıracaktır. Kur'an bu konuda bizi bilgilendirirken ‘Âlem-i Şehadet’ ve ‘Âlem-i Gayb’tan bahsetmektedir. Bu kavramları ‘bilinen alem’ ve ‘bilinmeyen alem’ olarak ifade edebiliriz.
Şehadet âlemi; görünen ve bilinen alemdir. İnsanoğluna imtihanı için tahsis edilmiş başlangıcı ve sonu belirlenmiş zaman tahsisli bir süreçtir.
An, geçmiş ve gelecektir.
Geçmiş; varlık aleminin ilk yaratılış ânından bulunduğumuz ân'a kadar ki süreçtir. An ise insan yaşamının en az süresi olan bir nefeslik zaman dilimidir. Gelecek ise yaşadığımız andan itibaren başlayıp adına kıyamet dediğimiz son saate kadar ki geçecek olan süredir.
Bu tarif çerçevesinde şehadet aleminin başlangıcından son saatine kadar olan kısmın Allah'tan başkasının bilemeyeceği gayb ile ilgili olmadığını söylemek mümkündür. Yaptığımız bu tarifin sonucunda şehadet aleminin geçmişiyle ve geleceğiyle ilgili bir takım kehanet, tahmin ve kerametlerde bulunmanın mutlak manada ki gayb’dan haber vermek demek değildir. Dolayısıyla gelecekle ilgili kahinlikte veya keramette bulunan ve bunda isabet kaydeden insanları Kur’an vahyinden haberdar olan bir Müslümanın asla kutsamayacağı ortadadır. Kuran vahyinden habersiz Müslümanların veya diğer insanların, kehanette ve keramette isabet kaydeden bu tip insanlara ilahlık özellikleri yükleyerek bu doğrultuda teveccüh göstermelerinin inanç bozukluğuna yönlendiren şeytani bir sapma olacağı aşikardır.
Kendilerinde bulunan bir takım istisnai özellikten dolayı kehanet ve keramette bulunan bu tip sıra dışı insanların sahip oldukları bu özellikleri sebebiyle farklılıklarını üstünlük görüp insanları sapkın inançlara yönlendirmeleri kendi kişisel tercihleri sebebiyledir. Bilhassa istisnai bir takım özellik sahibi Müslüman kimselerin sahip oldukları bu özelliklerini insanlar üzerinde kullanırken Kur’an vahyi ve Peygamberimizin gösterdiği İslam dairesinde kullanması halinde hem kendisine hem de kendisini takip eden Müslümanlara faydalı olacaktır. Aksi halde bu yolu seçen toplulukların zeminin kayganlığından dolayı şirke düşmeleri çok daha kolay olacağı unutulmamalıdır. Buna; özel olarak görevlendirilen Hârut ve Mârut isimli meleklerin, birtakım sırları isteyen kimselere imandan vazgeçmeleri karşılığında imtihanlarına vesile kılınmasını örnek olarak verebiliriz.
Bugüne kadar bazı meşhur olmuş kimselerin yaptıkları geleceğe yönelik kehanetlerin veya kerametlerin doğru çıkması şehadet alemi içerisinde bulunmamızdan kaynaklanmaktadır. Şehadet aleminde var olan ancak kazası gelecekte yaşanacak olan bir bilgiyi zamanı gelmeden önce haber veren kişilerin, doğuştan istisnai özelliklere sahip kimseler olduğu çok açıktır. Bu kişilerin özellikleri sahip oldukları inançlarından dolayı değil, genetik olarak fıtratta bazı insanlara Allah'ın verdiği istisnai özellikten kaynaklanıyor olabileceğini söylemek mümkündür. Kayıtlarda var olan, günümüze kadar intikal etmiş kehanet ve keramet sahibi bazı insanlar, sahip oldukları bu maharetleri nedeniyle diğer insanları etkilemiş ve onları peşine takarak güç ve menfaat devşirmişlerdir.
Bu tip istisnai özelliklere sahip insanların maharetleri kendi çaba ve gayretleri ile değil, kendi ellerinde olmayan nedenlerle sahip olduklarını; Alois Irlmaier isimli Alman kâhinin “Gördüğüm şeyleri yaşamak zorunda kalmayacağım için öleceğime seviniyorum.” ifadelerinden anlayabiliyoruz.
Keramet ve kehanet sahibi insanlar da dahil olmak üzere, bütün insanlardan farklı olarak Allah’tan vahiy alabilen Peygamberlerin, gelecekle ilgili birtakım rivayetlerine bu bakış açısından bakıldığında mümkün olabileceği ve Kur'an’a da aykırı olmayacağı söylenebilir. Kaldı ki bilim çevreleri de bir takım özellikli bilimsel çalışmaları neticesinde gelecekle ve geçmişle ilgili keşiflerde bulunabilmektedir. Günümüz ilim çevrelerince zamana yolculuktan bahsedilebilmektedir. Son saate kadar olan zaman diliminin şehadet alemi olması nedeniyle, söz konusu bilim çevreleri geleceğe yönelik keşifler yapması da mümkün olabilecektir. Belki de şu an itibariyle insanlıktan gizlenen bir takım benzer keşiflerin yapılmış olması bile muhtemeldir.
Ancak kaza dediğimiz yaşanacak zamanı geriye alma veya öteleme gibi imkanlara hiçbir zaman sahip olamayacaklardır. Kur'an’a vakıf tahkiki iman veya taklidi iman sahibi olsun hiçbir Müslüman bu tür bilgilere gaybi bilgi gözüyle bakmayacağı gibi, bu tür kehanetlerde ve kerametlerde bulunan özellikli kişilere veya bilimsel çevrelere gayb’tan bilgi veren gözüyle bakmayarak imanını muhafaza etmesi gerekmektedir. Bu yüzden bazı alimler bu durumu arızi gayb olarak izah etmişlerdir.
Söz konusu alimler, Müslümanların imanda çelişkiye düşmemeleri için bu konuyu ‘ârızi gayb’ ve ‘mutlak gayb’ diye iki kategoride izah etmeye çalışmışlardır. Bu durumda kişilerin gelecekle ilgili kehanetleri ve kerametlerini ‘arizi gayb’ olarak ifade etmek mümkündür. Bu şekilde arızi gaybın, mutlak gayb olan ve yalnızca Allah katında bilinen gaybla karıştırılmaması sağlanmış olmaktadır. Kur'an’da konuyla’ ilgili ayetlerden ve bazı hadislerden de öğrendiğimize göre; ‘mutlak gayb’ sadece Allah cc nezdinde bulunan ilimdir. Allah'ın zatıdır. Kişi için ölümünden sonra ki süreçtir. Varlık alemi için de yaratılış anından önceki süreç ve son saat itibariyle başlayacak olan sonra ki süreçtir.
Kur'an da bildirilen Allah'ın zatı, ahiret alemi, yeniden diriliş vb. bu alemde müşahede edilemeyecek olan gaybi hususlara inanmak, insanlar için bu dünyada tam bir imtihan vesilesidir. İmtihanı kaybetmeme ve ümmetin imanını zafiyete uğratmama adına kelimelere yüklediğimiz anlamların Kur'an’a uygunluğuna çok dikkat etmemiz gerekmektedir.
ANALİZ
Sayı 59 (2018)