Meal-Okur Araştırması

Bu saha çalışması, Kur'an'ın anlamıyla buluşma hikayeleri ve günlük meal okuma rutinlerini araştırdığımız bir çalışmadır. Bu çalışma sayesinde Kur'an mealine karşı çekinceleri olanlar veya düzenli bir okumaya başlama konusunda bir türlü zaman bulamayanlar için bir ilham kaynağı oluşturmayı amaçlıyoruz. Aşağıda, katılımcılarımızın Kur'an meal okumaya nasıl başladıklarına ve meal okuma rutinlerine dair cevapları yer almaktadır:

 

 

Kur’an meali ile ilk tanışmanız nasıl başladı?

 

Ahmet (25*): 17 yaşındayken düşünsel arayış içerisine girdim ve çeşitli mealleri okuma kararı aldım. Daha öncesinde bir arkadaşımın hediye ettiği Kütüb-i Sitte külliyatını okumuş ve Peygamber’imize atfedilen hadisler yüzünden dine karşı tepkiselleşmiştim. Meal okuma arzumun sebebinin bu tepkiselleşme sonucunda yaşadığım düşünsel buhran olduğu kanaatindeyim. Meal okumaya başladıktan sonra din algımı çok yanlış inşa ettiğimin farkına vardım.  Artık İslam’ın rasyonel bir din olduğunu anlamaya başlıyordum. Sonrasında iman ettim. Sistematik olarak okumalar yapmaya da devam ettim.

 

Fatma (43): Bazı olağan dışı tecrübeler beni bir “tanrı” fikrine götürdü. “Tanrı bize ne söylemiş olabilir?” düşüncesi ile Kur’an okumaya başladım.

 

 

Hafize (45): Benim ilk önce tefsir dersi kasetleri ile yolum kesişmişti. Annemler hacdayken amcamlarda kaldığımız bir gün, mutfakta yengem yemek yaparken açıktı kaset, ben de aslında bütün dersi hatırlamıyorum. Sadece “Ciddi misin?’’ cümlesinde irkildiğimi hatırlıyorum. Mustafa İslamoğlu şöyle diyordu: “İnandığını söyleyen birine şunu sorarım, ciddi misin?” O zamanın eğitim sisteminde orta ikinci sınıftaydım, 13-14 yaşında. Klasik Anadolu muhafazakârı bir ailenin kızıydım. Abdest, namaz, oruç, Kur’an var; dini konulara da duygusal olarak yakınlık duyuyor, merak ediyorum. Ama hiç vakıf, cemaat, dernek, tarikat ortamım yok; Ted kolejinde okuyorum falan… O “Ciddi misin?” sorusu dönüm noktasıydı benim için. Kendimi samimi bir inanan olarak görüyordum ama inandığımı söylediğim her şey konusunda ciddi olma konusu uykularımı kaçırdı. İlk bu tefsir kasetinden kulağıma çarpan bu cümleyle birilerinin Kur’an’la anlam ilişkisi kurduğunu fark ettim. Hafızamdaki en kalıcı an bu.

 

Hubeyb (24): Bir tanıdığımın ricası üzerine Kur’an’da müminlerin özelliklerini anlatan ayetleri derlemek amacıyla okumaya başlamıştım. Ama benim için asıl başlangıç bu değildi. Bu okumanın sonucunda sorgulamaya başlamıştım. Hem inanç içi konuları hem de bizzat inancımın kendisini sorgulamaya başlamıştım. İbrahim peygamberin yolculuğu misali: Allah var mı? Varsa bile neden İslam? Bunun gibi sorular sormaya başlamıştım. Uzun bir hikayem var bu konuda. Ama özet geçmem gerekirse kısa bir deizm aşamasından sonra sorgulayan Müslüman olmuştum.

 

Davut: Merhaba, öncelikle ilgi ve katılım imkânı için teşekkür ederim. Kur'an eğitimim, çoğu ailede olduğu gibi temel eğitim yıllarıma dayanıyor, ilk Kur'an'a geçişlerimiz sonrası okumalarda aksamalar... Orta ikinci sınıfta eğitim dahilinde namaz sûrelerini öğrenirken sonrasında hocamız teşvikiyle zorunlu namaz sûrelerinin mealini de ezberlemiştik. Yıllar sonrası tekrarlı Kur'an okumalarımız olmakla beraber meâl konusunda geri kalıyorduk. Sonraki süreçlerde Kur'an okumayı da belli sûre ve ayetlerle sınırlı tuttuğumuz oldu. Bu son yıllarda yine meal okumalarına az ve öz başlamış olmakla beraber tümüyle Kur'an'ı hatim etme ve meal okuma nasibine henüz kavuşmuş değilim.

 

 

Mert Bitir (40): 3 Eylül 2013 tarihinde tesadüfen gittiğim hastanede yapılan tetkikler sonucunda, beynimde, çok kritik bir bölgede 4 cm tümör olduğu ve en geç iki hafta içerisinde cerrahi müdahale yaptırmam gerektiği, aksi takdirde hayatımı kaybedebileceğim söylendi. İşin trajikomik tarafı ise tümörün lokalizasyonu çok kritik bir bölge olduğundan çaldığımız her kapıdan “Maalesef ameliyat olamazsınız” yanıtı almamızdı. Verilen süre boyunca ulaşabildiğimiz her yere gittik ve hep aynı cevabı aldık: “Maalesef, tümör lokalizasyonu sebebiyle ameliyat şansınız yok.”

Hayatımızla ilgili bir sürü plan yaparken bir anda içine düştüğümüz durum, çok sarsıcı ve tarifi oldukça zor bir durumdu. Ama Hz. Yusuf’u kuyudan kurtarıp saygı duyulan bir yönetici yapan, Hz.Musa’yı Firavun’dan kurtarmak için denizi yaran, Hz. Muhammed’i emsalsiz Kur’an’ıyla şereflendirip âlemlere rahmet yapan Rahman, elbette kendisine yönelecek bu kulu için de en hayırlısını bilmekteydi. Ameliyat için verilen sürenin son günlerinde, dünyaca ünlü bir beyin cerrahının ülkemizde olduğu bilgisini aldık. Kendisine hemen ulaşmaya çalıştık ancak en erken randevuyu bir ay sonrasına alabildik. Süremizin olmadığını belirtmemize rağmen bize verdikleri cevap değişmedi. Çaresizliği iliklerime kadar yaşadığım o gün, ailemin ve beni sevdiğini bildiğim insanların, çok isteseler bile yanımda olamayacaklarını fark ettim. Hepsinin, bu duruma ziyadesiyle üzüldüklerini ancak beni teselli edip dua etmekten başka ellerinden hiçbir şey gelmediğini ve gelemeyeceğini gördüm. İşte o günün gecesinde, Âlemlerin Rabbi’nin vahyi ile tanıştım ve o andan itibaren ben artık eski ben olmayacaktım. O an anladım ki aslında O hep benimleydi ve umudun en büyüğü, En Büyük tarafından aldığım mesajla bana iletildi. Şöyle dua ettiğimi hatırlıyorum: “Allah’ım bana yol göster. Gerçekten çok çaresizim ve ne yapacağımı bilmiyorum. Bana bir mesaj gönder.” Cevap hiç gecikmedi. Kitaplıkta duran Kur’an mealini aldım ve içimden aynı duayı ederek rastgele bir sayfayı açtım. Gördüğüm ilk ayet şuydu: “Siz ey imana ermiş olanlar! Sarsılmaz bir sabır ve namaz ile yardım arayın; zira unutmayın, Allah zorluklara karşı sabredenlerle birliktedir.” (2 Bakara /153) İşte bu ayet, hayatımın dönüm noktası oldu. Ağlayarak ve hiç olmadığım kadar umutla dolarak secdeye kapandım ve içimdekileri Rabbime döktüm. Ne kadar süre o şekilde kaldığımı bilmiyorum ama secdeden kalktığımda hava aydınlanmıştı. Tarifsiz bir huzurla doldu benliğim. Ve o gün öğleden sonra en son ulaşmaya çalıştığımız cerrahın bulunduğu hastaneden şöyle bir telefon aldık: “Mert Bey merhaba. Hocamızın bir randevusu iptal oldu, eğer gelebilecek gibi olursanız sizi alabileceğini söyledi.” Bu nasıl olabilirdi? Bir gecede her şey nasıl değişebilirdi? Tüm bu sonu gelmez soruların tek bir cevabı vardı: “Kûn fe yekûn, ol der ve oluverir.” Bu eşsiz deneyimin ertesi günü hastaneye gittik ve kısa bir süre sonra da yaklaşık 12 saat süren büyük bir operasyonla sağlığıma kavuştum. Ama sağlığıma kavuşmamdan çok daha önemli olan bir şeye daha kavuşmuştum: Rabbimin vahyine!

 

 

Muratcan (25): 2020 yılında pandeminin başlamasıyla hepimiz bir süre evlere kapandık. Bu süre zarfında ben de dahil olmak üzere birçok insan kendi iç dünyasıyla ile öyle ya da böyle bir şekilde baş başa kaldı. Ve kendi iç dünyasında, her zaman derinden gelen ancak hiçbir zaman tam olarak kulak asmadığı için farkına varamadığı farkındalıklar yaşamaya başladı. İnsan fıtratı cevapsız ve belirsiz sorularla bir ömür geçirebilen bir yapıya sahip değil. Belirsizlik her zaman insanın en korkulu rüyalarından birisi olmuştur. Herhangi bir tehlike karşısında yaşanan belirsizlik hayatta kalma içgüdüsü ile çok yakından ilişkili olduğu için en ilkel ve doğal hislerimizden birisidir bu his. Bunun doğal çıktılarından birisi de bu yaşamı sorgulamaktan geçer. Nereden geliyorum? Neden varım? Nereye gidiyorum? En temel insani sorulara cevap bulmak zorundadır insanoğlu. Bugün olmasa yarın. Ama bir gün mutlaka. Bu sorular her insanın vicdanından, kalbinden geçen ve ölümden sonraki o muhteşem belirsizliği yok etmek adına cevaplanması önem arz eden sorulardan sadece birkaçıdır. İşte insanın kendi iç dünyasına çekilmesi ve kendi benliğiyle zaman geçirmeden farkına varamadığı bu tür soruların cevapları için “pandemi” aslında bizlere bir ders vermiş oldu. “Kendinden kaçma, kendinle barışık ol ve kendine yabancılaşma” dersi. Bu sorgulamaların nihai sonuçlarından birisi de insanın sorgulayarak vahyi araştırması ve yukarıda bahsetmiş olduğum büyük sorulara cevap verebilme ihtimali olan büyük iddialara sahip kitaplar olmuştur. Ve bu büyük sorulara verilen iddialı cevapları araştırmak için elimizdeki en güzel kaynaktır Kur’an. Böyle başladı Kur’an serüvenim.

 

 

Oğuz (38): Kur’an-ı Kerim dinlemeyi çok severdim, bir gün dinlediğim ayetlerin manası beni çok meraklandırdı ve bu şekilde meal-tefsir okumaya başladım.

 

 

Ömer (28): Lise yıllarımda dinimi tekrardan amacına uygun sorgulayarak, fıtratıma kulak vererek ilerlemeye başlamıştım. Beled Suresi’nin “Aklımızı kullansaydık” ayetini yaşıyordum, bu ayetten bihaber olarak. O ayet ki içimdeymiş, beni diğer ayetlerle tanıştıracak, her birisiyle hasbihal edeceğim o rehber ayet bendeymiş. Allah, “Hepiniz birer ayetsiniz” derken neyi kastettiğini anlamıyordum, şimdi anlıyorum. Bir amacım olmalıydı, bu ayet denizinin dalgaları arasında sürüklenirken bir pusulam, bir salım… O günlerde ailem de geleneksel eğitim ile eğitmişti beni. Bir şeyler yapıyordum dine dair. Anlamını bilmediğim kelimeleri tekrarlayıp duruyordum. “Tilavet,” diyordum kendi kendime, “Ne kadar hoş, ne kadar güzel geliyor kulağa.” Kıraati bu kadar güzelse şayet ne anlatıyordu gerçekten bu hakikat suları diye düşünmeye başladım. Türkçe okumaya o yıllarımda başlamış, kitabı hiçbir zaman yanımdan ayırmıyor; okul, ev, yol bilmeden taşıyor, arkadaşlarımla ayetler üzerinde halka açık yerlerde konuşuyor, öğrendiklerimi anlatmak, farklı bakış açıları kazanmak için dinlemek, hakikati paylaşmak için tebliğ ediyordum. Hasılı benim tanışmam; küçük bir evin en küçük çocuğunun bir ayete merakıyla başladı. 

 

Rumeysa: 2014 yılında lise için Van’da yurtta kalmam gerekiyordu. Yurtta kaldığım süre zarfında etrafımdaki insanlar cuma günleri toplanıp Yasin okurdu.  Kur’an okumayı bilmediğim ve bu durum çok hoşuma gittiği için yaz tatili döneminde babama Kur’an kursuna gitmek istediğimi belirttim. Kendisi bana “Gerçekten Kur’an’ı okumak istiyorsan ilk başta kendi bildiğin dilde okuyup içeriğini anlaman ve Allah'ın evrene gönderdiği mesajı öğrenmen gerekiyor. Bunun için bir meal okuyarak başlayabilirsin. Gün gelir de ‘Mesajı aldım,’ ve ‘Ne anlatıldığını biliyorum,’ dersen işte o zaman Arapçasını da öğrenmeye başlayabilirsin” diye söylemişti. O günden sonra düzenli olarak meal okumaya başladım ve o gün bu gündür elimden geldikçe her meli okuyup anlamaya ve araştırmaya çalışıyorum.

 

Süleyman (21): Aniden gelen birtakım sorgulama isteklerimden sonra bunu pratiğe dökmem gerektiğini düşündüm ve ilk olarak Diyanet’in çevirisini okumaya başladım ancak tam bitirmedim. Devamında Edip Yüksel gibi insanları YouTube’dan keşfederek onların meallerini almaya karar verdim.

 

Güneş: 2012 yılında, sabah namazı sonrası, “Kur’an öğreneceğim,” dedim. Elifba alarak ve her gün sabah namazı sonrası düzenli çalışarak 10 günde Kur’an’ı kendi kendime okumaya başladım. Daha sonra televizyon ve radyodan takip ederek ilerlettim. Hatim yaptım. Her gün düzenli Kur’an-ı Kerim okuyordum. Daha sonra kendime sordum: “Burada sana bir şeyler anlatılıyor ama ne anlatılıyor?” Meal aldım. Kısa sürede bir kez okudum.

 

Zeynep: Ben geleneksel bir aileden gelen muhafazakâr ebeveynler tarafından yetiştirilmiş bir çocuk olarak zaten inançlarına bağlı şekilde büyütülmüştüm. Fakat ne yazık ki bu tip ailelerde yetişen çocukların çoğunluğu için şunu söyleyebilirim ki dini bilgi size doğrudan aktarıldığı ve çok kolay bir biçimde sürekli ulaşılabilir durumda olduğu için istemeden de olsa dogmatik bir inanç sistemi geliştirmiş oluyorsunuz. Bu yüzden de dinî konularda araştırma, sorgulama ve bireysel okumalarda bulunma yönelimleriniz maalesef gelişim gösteremiyor. Hele de özel bir merakınız ve araştırmacı ruhunuz yoksa. İşte ben de bu şekilde yıllar boyunca kendini Müslüman olarak tanımlamış ve buna inanmış/inandırılmış bir birey olarak varlığımı sürdürmeye devam ediyordum. Ta ki üniversite yıllarımda çok sevdiğim biri tarafından bu konulardaki dogmatik bilincimin yüzüme tokat gibi çarpılışını hissedinceye kadar. O yıllarda kendisine çok fazla değer verdiğim bu kişinin kafası oldukça karışmış, deizme hatta ateizme yönelişini bana hissettirmeye başlamıştı. O yaşıma kadar hiç karşılaşmadığım argümanlar sunarak bana çok mantıklı sorular soruyor ve cevaplarını benden dinlemek istiyordu. Beni çok yakından tanıyan bu kişi, sorgulamadan inandığım şeylere sıkı sıkıya bağlı olduğumu biliyordu ve dinime toz konduramadığımı görebiliyordu. Bu yüzden objektif yaklaşmam konusunda ısrarcı davranıyordu. Bir ateist veya deist gibi düşünmem için sürekli olarak beni teşvik ediyordu. Bu durum kafamın içinde bambaşka bir pencere açılmasına sebep olmuştu. Sorduğu sorular o kadar kafa karıştırıcı ve o kadar mantıklıydı ki beni en hassas olduğum alanlarımdan kıskıvrak yakalayabiliyordu. Bu müthiş sorular her tartışmamızda bana kendimi hem çok çaresiz hem çok aptal hem de çok savunmasız hissettiriyordu. Kendimce o güne kadar öğrendiğim bilgileri kullanarak saçma sapan açıklamalar yapmaya çalışsam da her seferinde komik duruma düşüyordum. Hem onun gözünde kendimi bu kadar küçülmüş hissetmek hem de onu ikna etmenin aksine dinden daha da uzaklaştırıyor olmak beni gerçekten çok üzmüştü. Tüm bunlar yüzünden var gücümle araştırmalara girişmiştim. Özellikle ateizm ve deizme yönelik eleştiriler konusunda YouTube’da fazlaca içerik mevcuttu ve hepsi de çok faydalı oluyordu. Ne yazık ki aylarca süren mücadeleme rağmen bulduğum cevaplar onu tatmin etmeye yetmemişti. Yeni sorularla ve yeni argümanlarla gelmeye devam ediyordu. Tartışmalarımız da gün geçtikçe kırıcı ve yıpratıcı olmaya başlamıştı. İçine sıkışıp kaldığım bu durum beni mental anlamda çok zorluyordu, bu yüzden sürekli Allah’tan yardım diliyordum. Kısa zaman sonra bir gün, annemle bir mağazada dolaşırken gözüme bir kitap ilişti. Üzerinde kırmızı harflerle “Neden Müslümanım?” yazıyordu. O gün o kitabın kapağını gördüğüm an, aylardır mücadelesini verdiğim çabamın Türkçe bir cümle hâlinde karşımda duruşunu net bir şekilde idrak edebildiğim ilk andı. O kadar zamandır arkadaşıma tam da bu sorunun cevabını vermeye çalışmıştım ve içimden de kendime sürekli bu soruyu sorup durmuştum. O gün benim hayatımın bir kırılma noktası oldu diyebiliriz. Bu kitabı gün ağarıncaya kadar göz yaşları içinde okuduğumu ve hemen kendime bir Kur’an meali aldığımı dün gibi hatırlıyorum. Arkadaşıma faydalı olmak isterken aslında kendime faydalı olmuştum. Neden Müslüman’dım? Ve neden bu kadar derinden inandığım bir varlığın mesajını bizzat kendisinden dinlemekte bu kadar geç kalmıştım? Artık her şey açık seçik ortada gibiydi. Duygularımın yoğunluğuyla hareket ederek aldığım meali yavaş yavaş ve düşüne düşüne işte bu şekilde okumaya başladım.

 

Asya (46): Tefsir dersi dinledikten sonra

 

Meal okumakta ilk motivasyonunuz neydi?

 

Ahmet (25): Atalarımdan miras aldığım ve çevremdeki çoğu insanın körü körüne inandığı dinin vicdanım ve aklımla çelişmesi neticesinde içsel çatışmalar yaşamam ve gerçekten indirilen dini anlama isteğim.

 

Fatma (43): Meal okumaya anlama dinamiği ile başladım. Sonrasında kitabın aslında ne söylediğini anlamak için Arapça öğrenme hedefi belirdi.

 

 

Hafize (45): Sanırım sevgiden yola çıktım ben. Pozitif bir insanım. Mutlu bir çocukluk ve gençlik geçirdim, Heidi gibiydim. Etrafıma karşı ilgili, hayretli, hayata şükran duyan, Yaratıcı’ya karşı sevgi/hayranlık duyan, coşkulu bir tip düşünün. Zaten çok dua ederdim, yani benim Allah’la sözlü sözsüz iletişim hattım hep açıktı. Zekeriya aleyhisselamın duasını görünce bana çok tanıdık gelmişti mesela: “Sana dua edip de hiç elim boş dönmedim.” Aynen öyle hissediyordum; büyük güven, sevgi, saygı, bağlılık duydum hep. Yakın bildim. Hâlâ secdede dua anlarını çok severim. Benim gönlüm dolu doluydu. Duada ben O’na yöneliyordum, niyaz ediyordum. Kur’an O’ndan bana geldi, bu hitabı mutlaka dikkate almalıyım hissiyatıyla. Biri seslenince “Efendim,” diyerek duyduğunu ve dinlediğini belirtirsin ya… Var olmak, iletişim kurmaktır. Ben iletişim kurabilirliği çok sevmiştim. Zaten herkes sevdiği ile iletişim hâlinde olmak istemez mi? Kur’an’ı anlamak için yönelişim işte bu iletişimde daha ileri, daha ciddi, daha bilinçli bir adımdı.

 

Hubeyb (24): Bizi yaratananın sözünü anlayarak okumaktan daha önemli bir gaye olamayacağını bilmekti.

 

Davut: Kur'an okuma ve öğrenme sürecinde vaktiyle eğitim veren hocamız (S.Güven), ezberlenecek ilk namaz sûrelerini de anlamlarıyla öğrenmeyi şart koşmuştu.

 

Mert Bitir (40): Meal okumaktaki motivasyonum sadece iman değildi. Yaşadığım deneyim, Allah’a ve vahyine inanmaktan daha fazla bir şey kazandırmıştı bana: O’nu bilmeyi. Ben sadece inanmıyorum, aynı zamanda biliyorum.

Muratcan (25): Meal dediğimiz şey bir metnin anlamı demektir. Dolayısıyla herhangi bir metni okumaya başlayan bir insan, o metni anlamak için bir yola çıktığını kabullenerek başlamıştır bu yola. Olması gereken de budur. Ancak Kur’an gibi ilahi bir vahye geldiğimizde bunun böyle olmadığını fark ediyoruz. Hiçbir anlamını bilmeden sadece seslendirerek yapılan okumaların yeterli olacağı ve anlamak için uğraşmamızın boş bir çaba olduğu gibi birtakım ithamlarla karşılaşıyoruz. Aslında her insan, çevrenin ve kültürün vermiş olduğu dogmaları bir kenara bırakıp da kendi benliğine döndüğünde, doğru olanın nasıl olması gerektiğinin yollarını bulması çok daha kolaylaşacaktır. Allah tarafından gönderilme iddiası olan bir metin var ise elinizde, bu metnin iddiasını onu anlayarak gerçekleştirebilirsiniz.

 

Oğuz (38): Hiç kimseye, aracıya, şeyhe ihtiyaç olmaması ve Kur’an’ın tutarlığı en büyük motivasyon kaynağımdı.

 

Ömer (28): Beni yaratan birisi vardı. Koskoca devranı döndüren, güneşi, ayı, yıldızları ölçüye göre yüzdüren birisi vardı. Hoş kokuları içimde renklerle buluşturan, tabiat seslerini ahenkle dinleten birisi… Bana sevmeyi öğreten, sevilmeyi nasip eden, koruyup kollayan, düştüğümde beni kaldıran, bana sürekli öğreten birisi vardı. En çaresiz anlarımın çaresiydi. Hatalarımı affeden, güven ihtiyacımı veren, beni başıboş bırakmayan birisi. Ve O, bir şeyler diyordu. Bana kendi kelimelerini hediye eden, beni kendi dosdoğru yoluna çağıran o güzel kelimelerle sesleniyor ve okudukça hayatıma yön vermek için içimdeki cesareti arttırıyordu. İşte o kelimelerin anlamlarını bildikçe hayatıma irademle ve onun yardımıyla esen rüzgârın nereye götürdüğüne değil rüzgâra yön veren olmamı istediği için, nesne değil özne yaptığı için O’nun kelimelerini anlamak istedim.

 

Rumeysa: İlk motivasyonum daha önce de belirttiğim gibi babamın konuşması ve içimdeki öğrenme ve merak hevesi oldu. Tabi ailemin de meal okumasının bana katkısını es geçemem. Ailem, ben küçükken cumartesi akşamları toplanır, sırası ile herkes bir sure okurdu. Büyük amcam da elinden geldikçe bize ayetleri açıklardı. Tabi o zamanlar küçük olduğum için önemini kavrayamazdım ama şu an, o zamanların bana kattıklarını daha iyi anlayabiliyorum. İşte böyle etrafımda görüp duydukça, içinde bulundukça daha çok heveslenip meal okumaya daha fazla yöneldim.

 

Süleyman (21): Tanrıyı tanıma, onun dinini anlama isteği.

 

Güneş: Kur’an okurken anlama isteği. O kucaklayıcılığı beni anlamaya doğru götürdü.

 

Zeynep: Büyüdüğüm aile ortamı sebebiyle zaman zaman Kur’an’daki sarsıcı ayetlerle karşılaştığım oluyordu. Bazen kendime daha fazlasını öğrenme sorumluluğunu yüklediğimi ama bir türlü yeltenmediğimi hatırlıyorum. Bu yüzden bunca yıl okumayışımla ilgili kendimce çıkarımım şudur ki muhtemelen yetiştiğim ortamda bu bilgilerle istemsiz şekilde haşır neşir oluşum beni olayın hayret vericiliğinden bir hayli koparmış ve ilahi mesajı normalize etmeme sebep olmuştu. Neden Müslüman olduğumu araştırmaya başladığımda zannediyorum ki “peygamber” ve “vahiy” kavramları iç dünyamda gerçek mahiyetiyle buluşmuş oldu. Yani meselenin ciddiyetini tam olarak algıladığımda acilen Kur’an mesajı ile muhatap olmam gerektiğini bir ürpertiyle hissetmiştim. Sonuçta her şeyin sahibinin size bir mesaj iletmiş olduğunu, yani sizin sahibinizin sizinle muhatap olduğunu tam olarak kavradığınızda o noktadan dönüş olmuyor. En büyük motivasyonum bu duygusal uyanış olmuştu. Diğer motivasyonum da toplum içinde mensubu olduğum dinin kaynağına olan uzaklığımın beni küçük düşürdüğünü hissetmem diyebilirim.

 

Asya (46): Kur’an’ı anlamak.

 

Bir okuma planı dahilinde mi okudunuz?

 

Ahmet (25): Evet. Bir grup arkadaşımla beraber sistematik okumalar yaptık.

 

Fatma (43): Planlı okumam hiç olmadı, kendi tabiatım gereği. Fakat denizden çıktığımda, otobüste, evde, bulunduğum tüm alanlarda sürekli döne döne okuyordum.

 

Hafize (45): Hayır, maalesef. İlk okumalarım çok heyecanlıydı, çok sistemsizdi. Evde olan bir meali okudum, mushaf sırasıyla her gün 20 sayfa… Sloganik bir cümle bulunca onu yazdım, duvara astım, ezberledim. “Ayet otomatı” evresi geçirdim. Kur’an’da varlığını bile bilmediğim veya adını çok az duyduğum, kulağıma çok yabancı gelen adları olan sureleri okumaya karar verdim, Mutaffifin gibi. Lise ve üniversite boyunca pek çok meal okuması girişimim oldu. Ama Hayat Kitabı Kur’an Gerekçeli Meali’ne kadar hiç meal seçmedim, evde ne varsa, elime ne geçtiyse… Kendime özel bir meal almamıştım hiç. Mukayeseli okumamıştım.

 

Hubeyb (24): Hayır, ilk başta yüzeysel okumuştum ancak daha sonraki zamanlarda, Arapça öğrenip meal hatası olduğunu düşündüğüm ayetleri eski sözlüklerden, kaynaklardan, etimolojiden ve Kur’an’ın kendi ayetlerinden değerlendirerek okuyordum.

 

Davut: Hayır, gerek Kur'an okumada gerekse meal okumada plan dahilinde değil gerek dahilinde ve anlık istekle gelişen okumalar olmuştur.

 

Mert Bitir: İlk zamanlarda kesinlikle bir plana bağlı kalarak okumadım. Sağlığıma kavuşunca yaptığım ilk şey baştan sona Kur’an mealini bitirmek oldu. Sonra bir daha, sonra bir daha… Her okuduğumda yeni bir şey anladım. Ve hâlâ her an okumaya ve anlamaya devam ediyorum.

Muratcan (25): Ramazan ayında başlamıştım sanırım. Bu ayda başlamak Kur’an okuma açısından beni çok daha fazla motive etmişti. Ve her gün iftardan sonra okumak gibi gerçekleşen doğal bir plana dahil etmiştim kendimi.

 

Oğuz (38): Yaklaşık 6-7 yıl bu şekilde okudum, sonrasında her ihtiyaç olduğunda merak ettiğim konularda okumaya devam ettim.

 

Ömer (28): İlk önce elimin altında en kolay ulaşacağım meali okudum. Sadece okudum. Daima okudum. Berceste ayetlerin altını çize çize, çizdiğim ayetleri anlata anlata okudum. Sayfalarda değilmiş sadece ayetler, havada, suda, hayatımın dört bir yanını kuşatmış, iyi ki de kuşatmış. Kitapta okudukça ayetleri varlık sahnesinde aradım. Aradıkça bir bir Allah onları karşıma çıkardı. Aradıkça onları bulan ben değildim oysaki, aradıkça karşıma çıkartan birisi vardı. Karşıma her çıkışlarında yeniden tanıştım. Onlar sabitlerdi, yasaydı, sünnetullahtı; ben değişiyordum. Her defasında başka bir Ömer olarak okuyordum ayetleri. Özetle planım her zaman okumaktı. O ayetleri, daha önceden öğrendiğim bilgileri referans kabul ederek okumadım. Aksine ayetleri referans edinerek öğrenmiş olduğum bilgileri değiştirmeye çalıştım.

 

Rumeysa: Aslında bu işe birden girdim diyebilirim çünkü bir plan program olmadan bir gün dolapta gözüme çarpan meali direkt elime alıp okumaya ve bir süre sonra okumalarımı bir plana göre yapmaya başladım. Ki bunun benim için daha yararlı olduğunu düşünüyorum çünkü çoğu zaman bir plana göre hareket etmek istediğimizde ertelemelerimiz çok olur. Bir işe birden başlayınca başta karmaşık gelebilir ama sonuçta başlamış oluyoruz ve zaman geçtikçe düzen de oturmaya başlıyor.

 

Süleyman (21): Hayır, kafamın düzgün olduğu ve odaklanabildiğim her an okudum.

 

Güneş: Evet. Önce Arapçasını okuyordum, sonra meali. Usul usul yüreğime nakış gibi işlenen bir güzellik.

 

Zeynep: Bir okuma planım yoktu. Mushaf sırasına göre düzenlenmiş bir meal satın aldım ve en başından okumaya başladım. Ama okurken çok yavaş okuyordum ve üzerine çok düşündüğüm için dikkatim çok çabuk dağılabiliyordu. Bu yüzden geceleri sessizlikte okumayı seviyordum. Her gece mutlaka okuyordum.

 

Asya (46): Mushaf sırasına göre başladım.

 

Meal okumaya dair bir rutininiz var mı? Neler?

Ahmet (25): Bir kavram veya konuyu araştırıyorsam genellikle aynı bağlamda olan ama farklı surelerde yer alan ayetleri bir araya toparlar ve spesifik olarak o konuyla ilgili bir sonuca varmaya çalışırım.

 

Fatma (43): Rutin işini pek beceremediğim için okumalarıma da yansıdı hâliyle.

 

Hafize (45): Doğrusu meal değil tefsir insanıyım. Bu benim yaşam rutinimle de alakalı elbette. Çoğu insana göre çok daha uzun saatler ayırabiliyorum mukayeseli çalışmaya, ardı ardına tefsir videoları izlemeye. Nuzül sırasına uygun devam eden bir Kur’an halkasını takip ediyorum. Haftada bir Kur’an’ın kıssaları üzerine bir çalışma rutinim var. İki haftada bir yayınlanan Siretü’l Kur’an’ı hiç kaçırmıyorum.

 

Hubeyb (24): Yok. Ancak belli durumlarda hep okuyorum. Psikolojik olarak bunalıma girdiğimde; Allah ile konuşmak, hayatımdaki eksiklikleri görmek, Kur’an’ın bana emrettiği hâlde benim yapmadığım veya yapmayı azalttığım şeyler var mı diye kontrol etmek amacıyla okuyorum. Bazen de takıldığım ayetleri -özellikle bilimsel hata veya çelişki olduğu iddia edilen ayetleri- değerlendirmek amacıyla bizzat Arapçasından kontrol ederek, bilimsel verilerle birlikte değerlendirerek okuyorum.

 

Davut: Hayır.

 

Mert Bitir: Genellikle her gece okuma yapıyorum. Ama bu sadece gece okuduğum anlamına gelmemeli. Her an bir şekilde fırsatını bulup “karanlıklardan aydınlığa” koşuyorum. Çünkü biliyorum ki “Onlar, inanmışlardır ve Allah'ı anmakla kalpleri huzur ve doyum bulmuştur, çünkü bilin ki kalpler gerçekten de ancak Allah'ı anarak huzura erişir.” (13 Ra’d /28)

Muratcan (25): Meal okumayı hayatımın genelinde, yaşam tarzımda (uyumak gibi, yürümek gibi) doğal bir rutine çevirmeye çalıştım. Bu sayede güncel yaşamım içerisinde her zaman vahyin vermiş olduğu diriliği hissedebildim.

 

Oğuz, (38): 20 yıldır meal okuyorum. Önceleri vardı ancak son 5 yıldır rutinim yok maalesef.

 

Ömer (28): Lise ve üniversite yıllarımda her gece yatmadan en son okuduğum cümleler Rabbimin ayetleri olsun diye en az bir sayfa olmak üzere okurdum. Çoğunu anlar ama anlamlandıramazdım. Okudukça onlar kendini bana açtı. Canlı olduğunu öğrendim Kur’an’ın, anlamın... Allah her şeyin anlamıydı, her şeye vekil olan oydu. Rutinim: Her fırsatta Allah’ı an, her başarını Allah’a ada, her hüznünü Allah’a arz et, her şeyini O’na anlat, herkesten çok O’nu sev, hep O’na tevekkül et.

 

Rumeysa: Aslında bir rutinim yok. Çünkü Kur'an'ın yeri ve zamanının olmadığını, her zaman ve her yerde okunabileceğini düşünüyorum. Okuduğum mealler genellikle rahatlıkla görebileceğim ve okumayı unutmayacağım yerlerde olur. Ki gördükçe zaman fark etmeksizin açıp okuyabileyim. Bazen gece yarısı, bazen sabahın erken saatlerinde açıp okuyabiliyorum. Ama bir zaman dilimi olarak belirtirsem özellikle gün batımına yakın ve gece saatlerinde okumayı tercih ediyorum. O vakitlerin bana sessizlik, huzur ve odak sağladığını ve beni mutlu ettiğini düşünüyorum.

 

Süleyman (21): Hayır.

 

Güneş: Meal okumaya dair rutinim var, her gün düzenli okuyorum. Okumayınca boşlukta hissediyorum. Okuduğum hâlde sanki daha önce okumamış gibi ayetin üzerinde düşüncelerim açılıyor. Sürekli notlar alıyorum. İlk aldığım notlar, “Rabbena” ile başlayan ayetlerin dua ayetleri olmasıydı. Daha önce bilmiyordum. Meal okurken bu dikkatimi çekti. Tüm dua ayetlerini not aldım.

 

Zeynep: Yatsı namazından önce ve sonra mutlaka okuyorum. Bu rutin okuma namaz öncesinde bilincimi yerine getirmeme yardımcı oluyor. Namazdan sonra yaptığım okuma ise çok daha detaylı ve üzerinde rahat şekilde uzun uzun düşünebildiğim ve derinleşebildiğim okumalar oluyor.

 

Asya (46): Belirli Aralıklarla gruplara anlatarak okumalar yapıyorum. Yılda bir ay yoğun okuma yapıyorum

 

Mukayeseli okuma yapıyor musunuz? Bu okumalarda nasıl bir yöntem uyguluyorsunuz?

 

Ahmet (25): Evet. Genellikle mealleri karşılaştırarak okuyup bütüncül bir sonuca varmaya çalışırım. Çevremdeki Arapça bilen ve dil bilimi konusunda uzmanlaşmış insanlardan destek alırım. Sözlüklerden faydalanırım. Ve tabii ki en önemlisi metnin iç tutarlılığına çok önem veririm. Çeviri hatalarını anlayabilmek adına bir kavramın veya önermenin geçtiği ayetleri teker teker incelerim.

 

Fatma (43): Evet, zaman zaman mukayeseli okuma zaman zaman da düzenli kitap okuması yapan arkadaşlarımla dersler ve tartışmalar şeklinde ilerliyorum.

 

Hafize (45): Mukayeseli okumaya çok önem veriyorum. Zaman içinde farklı mealler tanıdım. Meal yazarlarının diline, üsluplarına, bakış açılarına dair bilgim oldu. Evimdeki mealleri önüme açıp kuranmeali.com gibi siteler üzerinden baka baka çalışıyorum. Bir mealin üstüne diğer mealin farkını, dipnotunu yazdığım çok oluyor. Çok yazarak çalışırım, defterlerim var ama mealimin üstü de yazılı çizilidir, post-it ile doludur. Meallerim çoğunlukla konsolda ya da yemek masasındadır, kitaplığa düzgünce kaldırsam bile çok kısa dinlenme süresi tanıyorum onlara. Çoğunlukla gözümün önünde, elimin altında, sürekli tebdili mekândadır mealler. Tefsir videosu da çok izliyorum, ancak öyle içime siniyor. Söyleyen çok yüce olduğundan sözü de çok kıymetli. Benim söz ile göz, kulak, akıl üzerinden buluşuyor olmam ayrı kıymetli. O yüzden çapım neyse, verebileceğim emeği esirgemem.

 

Hubeyb (24): Arapça öğrendiğim için herhangi bir mealden okumuyorum, 2020 yılında kendi mealimi çıkarttım. Ancak şu an bile okurken bizzat Arapçasından okuyorum, bazı ayetlerin çok anlamlı olmasından ötürü bazen hiç görmediğim bir açıyı görüyorum.

 

Davut: Hayır.

 

Mert Bitir: Şahsi kanaatim odur ki mukayeseli okuma kesinlikle yapılmalı. Yani okunan meal, aslında meal yazarının yorumundan ibaret. Farklı anlamları olan bazı ayetlere, farklı meal yazarları tarafından değişik anlamlar verilebiliyor. Bu durumun başlıca sebepleri arasında meal yazarlarının içinde yetiştikleri ve bulundukları sosyokültürel ortam, aldıkları eğitim, Arapçaya ve Arapça gramerine hakimiyet gibi onlarca farklı değişken sayılabilir. Aksi olsaydı zaten şu anda yüzlerce değil bir tane meal olurdu. 

Muratcan (25): Mukayeseli okumalar yapmayı çok önemli ve gerekli buluyorum. Çünkü meal dediğimiz şey nihayetinde o insanın bilgisi çerçevesinde metinden anladığıdır. Bir başkası başka bir şekilde anlayabilir veya yorumlayabilir. Ve her insana hitap eden yorumlama şekli de insan sayısı kadar olabilir. Bu yüzden insanların, anlamadıkları yahut kafalarına yatmayan bazı ayetler olduğunda, hemen farklı bir meal veya meal sitelerinden ilgili ayetin farklı anlamlarına başvurmaları gerektiğini düşünüyorum.

 

Oğuz (38): Rutin meal okumasında yapmıyorum. Ancak ihtilaflı konularda veya bu konuda başka çevirilerin nasıl olduğunu merak ettiğimde aplikasyon uygulamalarına bakarak kıyaslama yapıyorum. Kelimelere verilen mana farklarını görebilmek adına.

 

 

Ömer (28): Meal okumaya başladıktan sonra uzun bir dönem tek meal üzerinden yol aldım. Kur’an’ın genel anlatımına dair zihnimde harita oluştuktan sonra kavramlara daha çok önem verdim. Kur’an’ı daha iyi anlayabilmek için kavramların, dilde kalıplaşmış “dinî” kelimelerin anlamlarının kalıp anlamlarından detay anlamlarına odaklanmak için farklı mealler okumaya başladım. Arkadaşlarımızla olan Kur’an halkamızda yaklaşık 7 farklı meal ile ayetleri inceledik, kelimelere verilen farklı anlamların daha zengin bir bakışa eriştirdiğine şahit olduk. Kim, hangi kelimeye, nasıl bir anlam vermiş? Farklılıklar üzerinde zengin sohbetler gerçekleştirdik. Kelimeleri sadece ayet bazında değil Kur’an ölçeğinde/bağlamında değerlendirdik. Her kelimenin açıklayıcısı olan Kur’an hiçbir kelimeyi “öylesine” kullanmamıştı.

 

Rumeysa: Evet yapıyorum. Çünkü çoğu mealde aklımda soru işareti yaratan yerler olabiliyor. Bunun için de elimde bulunan kaynaklardan ve meal uygulamalarından yararlanıyorum. Örneğin bir ayetle ilgili elimde bulundurduğum tüm çevirileri okuyup, sure geneli ile düşünüp mantığıma da yerleştirdikten sonra not alıyorum. Tabi önceliğim, realistliğine ve düşünce yapısına güvendiğim ve eskiden beri tanıdığım meal yazarları olabiliyor. Bahsettiğim kişilere de uzun okumalar ve araştırmalar sonucunda kendim karar verdim diyebilirim.

 

Süleyman (21): Nadir de olsa mukayeseli okuma yapıyorum. Yöntem olarak ise mantıklı olmasına, akla ve ayetler arasındaki örüntüye uymasına dikkat ediyorum.

 

Güneş: Evet. İnternetten çalışma imkânım oluyor. İnternette imkân olduğu için ayetlerin meallerini Elmalılı mealinden, Diyanet mealinden ve diğer hocaların meallerinden mukayese yapabiliyorum.

 

Zeynep: Mukayeseli okumaları sadece bazen tam kavrayamadığım ayetler üzerinde yapıyorum. Veya merak ettiğim bir konu ile ilgili araştırma yapıyorsam tüm çevirilere bakmaya çalışıyorum.

 

Asya (46): Daha önce mukayeseli okuyordum. Mustafa İslamoğlu mealinden sonra mukayeseli okumadım hiç, ihtiyaç kalmadı.

 

Kişisel tecrübenize dayanarak sizce bir mealde ne olmalı, ne olmamalı?

 

Ahmet (25): Bir mealde olabildiğince parantezlerden kaçınılması gerektiğini ve meal yazarının ön kabullerini yansıtabileceğinin farkında olmasını isterim. Dolayısıyla ön kabullerinin olabileceği konusunda içgörüsü yüksek yazarların meal yapmasını daha doğru bulurum. Sadece Arapça biliyor olmanın meal yazma hususunda yetersiz bir vasıf olduğu kanaatindeyim. Meal yazacak kişinin bilhassa hâkim geleneğin ön kabullerinden sıyrılmış; Arap dili, edebiyatı ve kültürüne hâkim ve felsefe/mantık bilgisi yüksek olması gerektiğini düşünüyorum. Kısacası çok yönlü düşünebilen birisi olması gerektiğini düşünüyorum.

 

Fatma (43): Öncelikli olarak Muhammed Esed mealinde bir boy taşınabilir olması açısından önemli. Kelimelerin hem kök hem de hangi alanlarda ne demek için kullanıldığı bilgisi önemli. Ciddi olarak bu konuyla ilgilenen bilginlerin ayete ve kelimeye dair yorumları da önemli fakat bunun için alan bulunabilir mi bundan emin değilim.

 

Hafize (45): Dipnotlu mealleri tercih ediyorum. Ben orta öğretim hayatımda yabancı dil eğitimi aldım, Almanca ve İngilizce. Shakespeare’in sonelerini, tiyatro metinlerini, Newsweek köşe yazılarını İngilizce okuduğumuz bir dil sınıfımız vardı. Üniversitede de dil okudum zaten. Çeviri dersi gördüm. Kaynak dilden hedef dile anlam aktarmanın motamot bir süreç olmadığını biliyorum. Hele de metin düz bir metin değilse. Lisans tezim de “yabancı dilde kültür şoku” konuluydu. Çekimli dillere aşinaydım, lisede edebi metinler ve divan edebiyatı dersi almıştım, etimolojik olarak kelimeleri tahmin edebiliyordum. 2003-2005 arası Arapça öğrenmeye heves ettim. İlk başlarda kısa, basit cümleleri ve dua cümlelerini anlayabiliyor olmak çok hoşuma gitmişti. Süreç içinde gördüm ki Arapça sözlük ya da gramer kitabı yazacak kadar Arapça da bilsen meal ve tefsir ayrı ilimler. Bu sadece bir çeviri işi değil. O yüzden dipnotları, tercih edilen meallerin gerekçelerini önemsiyorum. Ve tabi meal yazarının bir metodu, usulü varsa okuyucu burayı es geçmemeli. Meal yazarını tanımalı; bu konuda yetkinliğini, varsa dahil olduğu ekolü bilerek okumalı. Bir de “Allahualem” ifadesini gördüğüm her yerde memnun olurum.

 

Hubeyb (24): İlk olması gereken ve kendi hazırladığım mealimde de en çok dikkat ettiğim konu, motamot çeviri yapılmasıdır.  Çoğu meal yazarı, kendi anlayışını “ayetin çevirisi” olarak yazıyor. Ben ayetleri motamot meal ettim, hatta ayette zamirleri yazarken bile “O (Allah)” şeklinde yazdım. Ayette zamir varsa zamir yazılmalı, zamiri atıp yerine direkt isim bile yazılmamalı. Çünkü dil kuralları açısından zamirin bazen nereye gittiği belli olmayabilir. Bundan ötürü okuyucuya motamot ne yazıyorsa o verilmeli. Güncel Diyanet meali buna hiç dikkat etmiyor. Hatta bazen “Rahman” sözcüğünü “Allah” diye tercüme ettikleri bile oluyor. Bence diğer önemli bir nokta -ki yine kendi mealimde dikkat ettim- okuyucunun yanlış anlayabileceği ayetlerle ilgili ufak bir dipnot bırakılması gerekiyor. Mesela “Allah onların kalplerini mühürledi” mealinde olan ayetler var, okuyucu bu ayete ilk denk geldiğinde “Allah durduk yere kalpleri mühürlüyorsa, kişinin suçu ne? Keyfi bir hareket yapmış olmuyor mu?” şeklinde bir soru soruyor. Bu soruya takılmaması için dipnot olarak “Allah; zorbalık yapan, büyüklük taslayanların kalplerini mühürler” mealindeki ayetleri belirtmek gerekiyor. Böylece okuyucu, Kur’an’ı Kur’an’la değerlendirmiş oluyor ve kalplerin mühürlenmesinin keyfi bir hareket değil kişinin kendi eylemiyle zorbalık yapması veya büyüklük taslaması gibi durumlarda Allah’ın bir tür cezası olduğunu anlayabiliyor. Bir de özellikle çelişki iddia edilen veya bilimsel-tarihsel hata olduğu iddia edilen ayetlerle ilgili, bilimsel verilerle birlikte değerlendirme yapılması gerekiyor. Kendi mealimde bu tarz konuların üzerinde çok durdum.

 

Davut: Şimdiki basılı materyallerin zenginliği, bilgisayar destekli okumalar ve meallerde açıklık (renkli basım/kolay erişim) okunurluk adına oldukça kolaylık sağlıyor.

 

Mert Bitir: Bence bir mealde olması gereken en önemli şey, tek bir kelimeyle açıklanamayacak ve birden fazla anlama sahip ayetlerin tüm anlamlarını dipnot şeklinde okuyucu ile buluşturmak olmalı. Kesinlikle ama kesinlikle olmaması gereken şey ise ayetin orijinal Arapça metninde olmayan bir ibarenin sanki metinde varmış gibi mealde, üstelik parantez içerisine alınmadan yazılmasıdır. Bu doğrudan anlamı tahrif etmektir ve makul hiçbir açıklaması yoktur. İkinci olarak da parantez içi ifadelerin mümkün olduğunca az tutulmasıdır. Zira okuyucu, Allah’ın mesajıyla buluşmak ister. Yazarın gereksiz parantezlerle uzattığı şey bir süre sonra meal olmaktan çıkar.

Muratcan (25): Bence bir meal olabildiğince yalın ve sade olmalı. Meallerde en çok karşılaştığım sorunlardan biri, çevirmenin kendi görüşünü metnin orijinal diline yamamaya çalışması. Bunu bilerek veya bilmeyerek yapsa da olabildiğince orijinal metne sadık kalınarak yalın bir çeviri yapılması, ancak gerekli olan durumlarda numaralandırma yaparak ilgili ayetin açıklamasını sayfanın altında vermesi gerektiğini düşünüyorum.

 

Oğuz (38): Anlam farklılıkları ve kısa notlar abartmamak kaydı ile mutlaka olmalı. Ayrıca taşınabilir olması ve üzerinde not alınması için bölümlerin yer alması faydalı olabilir.

 

Ömer (28): Bir meal; tefsir gibi olmamalı, zor kelimeler barındırmamalı, sade ve anlaşılır olmalı. Basma kalıp cümlelerden uzak olmalı, “Bu ayeti daha önce okumuş muydum?” dedirtmeli. Berceste ayetler özenle çevrilmeli. Okuyucu için ise hangi meali okursa okusun anlamın, hidayetin, sadece ve sadece Allah tarafından verildiği unutulmamalı. “Saye” sadece Allah’ın izniyledir.

 

Rumeysa: Bence bir mealde, ayetlerde geçen kelimelerin kaç anlamı varsa hepsi verilmeli. Kelimenin başka ayetlerde kullanım şekli de örnek gösterilmeli. Meal yazarlarının kendilerince mantıklı bulduğu anlamlara göre ayetin çevirisini yapmasının objektifliğe aykırı olduğunu düşünüyorum. Olmamasını düşündüğüm şey de parantez içleri. Ayetin yorumlanmış hâlinin parantez içerisinde verilmesinin kişinin yorum gücünü kısıtladığını ve düşüncelerini o yoruma kaydırdığını düşünüyorum. Meal yorumsuz olmalı ve gereken net bir şekilde yazılmalı ki kişi başkasının yorumlarına kapılmadan okuduğunu kendi aklına göre yorumlayabilip açıklayabilsin.

 

Süleyman (21): Parantezler elden geldikçe daha az olmalı, sadece Kur'an kaynak alınarak çevrilmeli.

 

Güneş: Her bir kelimenin farklı anlamları olabiliyor. Çok çalışma gerektiriyor ama bir ayette okuduğunuz kelime başka bir ayette farklı anlama gelebiliyor. Bunun karşılaştırılması yazılabilir.

 

Zeynep: Ben meallerin dipnotlarındaki tefsirlerden çok faydalanıyorum ve ihtiyacım olsun olmasın mutlaka bağlantılı ayetleri ve o konudaki yorumu görmek istiyorum. İlk meal okumamda Mehmet Okuyan’ın kısa tefsirli mealini almıştım ve bağlantılı ayetlere yönlendiren dipnotları sayesinde Kur’an’ın kendi kendini açıkladığını görmüştüm. Bu bağlantılar ve tefsirler hem anlayamadığım noktalarda yardımcı olmuştu hem de onu bir bütün olarak algılamamı sağlamıştı.

 

Asya (46): Birebir çeviriler anlaşılmıyor. Dipnotlu parantez içi açıklamalara ihtiyaç var. Küçük çanta boy olmalı.

 

Meal okumadan önce/sonra/okurken bir anlama metodu/usul kitabı okudunuz mu? Buna ihtiyaç hissettiniz mi?

 

Ahmet (25): Evet ama ben her görüşün dinlenmesi gerektiğini düşünen birisiyim. Dolayısıyla birbirinden çok farklı anlayışlarla ele almaya çalıştım. Tabii ki Kur’an’ın büyük ölçüde kendi kendini açıkladığını düşünenlerden birisiyim.

 

Fatma (43): Bunun üzerine düşünmedim açıkçası. Kitabı direkt bana vahyedilmiş gibi okudum. Anlamını kendi hayatım ve çağım için değerlendirdim hep.

 

Hafize (45): Ben ihtiyaç hissettim çünkü imam hatipli, ilahiyatlı değilim; seküler bir geçmişin üzerine, öğrenmem gereken çok konu, bilmem gereken çok kavram vardı. İki tane anlama metodu/tefsir usulü kitabını baştan sona didik didik okudum. Faydasını gördüm. Arapça öğrenmeye çalıştım. Nahv ve sarf kitapları, sözlükler edindim. Kur’an’da Kim Kimdir kitabı, Mehmet Okuyan’ın Çok Anlamlılık kitabı, Konularına Göre Kur’an Fihristi, Kur’an’dan Esma-i Hüsna elimin altındadır.

 

Hubeyb (24): Takıldığım ayetlerde bir metot olması gerektiğini fark ettim. O metot da “Kur’an’a bütüncül yaklaşma” metodu olmuştu. Çünkü tek başına bir ayet her yere gidebiliyor ama bütüncül bakınca çıkacak olan sonuç tektir. Örneğin savaş ayetleri tek başına ele alındığı zaman, durduk yere insanlara savaş açmayı emrediyor gibi görünebilir. Ama tüm ayetler (Mesela Enfal 61, Mümtehine 8, Bakara 256) savaş ayetleri ile birlikte değerlendirilince İslam’da nefsi müdafaa ve insanları fiziksel olarak savunma amacıyla savaşın olduğu görülüyor. Buna benzer birçok yanlış anlamanın önüne geçmek için bütüncül okuma metodu gerekiyor.

 

Davut: Bir anlama metodu okumuş değilim, bu konuda da bir bilgim yok diyebilirim.

 

Mert Bitir: Meal okurken ilk başlarda hep Mushaf sırası ile okudum. Ancak son zamanlarda nüzul (iniş) sırası ile okuyorum. Ayrıca Mustafa İslamoğlu’nun yazdığı Kur’an’ı Anlama Yöntemi – Tefsir Usulü isimli kitaptan ve Kürşad Atalar’ın kaleme aldığı Kök Anlam Yöntemiyle Kur’an Tefsiri – Cin Suresi isimli kitaptan çokça istifade ettim.

Muratcan (25): Meal okumadan önce herhangi bir kaynak ihtiyacı hissetmedim. Ancak okuduktan sonra vahyin bana işaret etmiş olduğu evren ayetlerini incelemek adına yüzlerce kitabı bir solukta okumaya başladığımı söyleyebilirim. Vahyin en güzel taraflarından biri de okumaya aç, sürekli sorgulayan, araştıran ve inkişaf eden bireyler inşa etmesi olmuştur.

 

Oğuz (38): Hayır kullanmadım. Hiç ihtiyaç hissetmedim. Çeviri yapanların ihtiyacı olabileceğini düşünüyorum. Okuyucular için ihtiyaç olmayabilir.

 

Ömer (28): Okumadım. Okumadığım içinse ihtiyacım olup olmadığını şu an için bilemiyorum. Şunu ifade edebilirim ki öğreticinin sadece Allah olduğunu kabul edince eksik bilgilerimizi göstererek bizleri o yola yönlendiriyor. Rabbim bizlere bilmemiz gereken bilgileri öğretsin.

 

Rumeysa: Hayır herhangi bir kitap okumadım ve açıkçası ihtiyaç da duymadım. Çünkü meali okumaya başladıktan sonra kendi kendime aslında öyle değil de böyle olmalı diye karar verdim. Zaten meali okuma ve anlama çabasına girdikten sonra bir bakmışsınız ki aslında gayet net ve anlaşılabilir bir şekilde düzen oluşturabiliyorsunuz. Meal okumanın nasıl olacağı hakkında yazılan kitapların da yine bir şekilde insanları farklı yönlendirebileceğini düşünüyorum. Bilerek veya bilmeyerek kişinin düşüncesi değiştirilebilir. Bana göre insanın kendi çabası öncelikli, bunun için zor da olsa bazı düğümleri kendiniz çözmelisiniz.

 

Süleyman (21): Hayır.

 

Güneş: Okumadım. İhtiyaç hissetmedim. Mealden sonra tefsirlere başladım. Fahrettin Razi, Bayraktar Bayraklı Hoca’nın tefsirini aldım ve günlük 1 saat düzenli okumalarım oluyor.

 

Zeynep: Hayır henüz öyle bir kitap okumadım. Şu ana kadar okuduğum meallerin kısa tefsirli mealler olması anlayamadığım noktalarda yeterli oluyordu. Eğer daha fazla bilgiye ihtiyaç duyarsam şimdilik internetten araştırıyorum.

 

Asya (46): Okuduğum meal usul açısından açıklamalı olduğu için ihtiyaç olmadı.

 

Mobil uygulama, meal defter gibi sizin tercih ettiğiniz kolaylaştırıcı yöntemler var mı? Varsa hangi uygulamaları kullanıyorsunuz?

 

Ahmet (25): Not alırken genellikle defter veya herhangi bir Mushaf kullanmam. Microsoft Word ve Excel sıklıkla kullandığım uygulamalardır. Ayrıca meal okumasını da acikkuran.com üzerinden yaparım.

 

Fatma (43): Mobil uygulama olarak Açık Kur’an ve Quranix kullanıyorum. Ya da Google'dan karşılaştırmalı sayfaları açıp kontrol ediyorum.

 

 

Hafize (45): Meal defterim var. Pandemi öncesi camide bir mukabele halkasına dahil olunca onu yanımda taşıdım. Vaize hanım cüzleri evde okunmak üzere dağıtıyordu ama kendi Diyanet mealinden sureleri anlatıyordu. Ben yanımda iki meal daha getiriyordum, hocanın açıklamalarından notlar alıyor veya benim önümdeki mealde farklı gördüğüm bir şeyi derse katıyordum. Çoğunluk hacanneydi. Benim kalemle meal deftere yazmam bile tuhaf bulunuyordu. Onlar kalemi ve bir parça kâğıdı mukabelede hangi cüzü okuyacakları ve haftaya hangi ayeti ezber edeceklerini unutmamak üzere kullanıyorlardı. Uygulama olarak Kuran Okuyan ve Hayat Kitabı uygulamalarım yüklü. Bir ayetten bahis açıldığında hemen bakmak için kullanıyorum daha çok. Benim günlük hayatım sakin ve evcimen geçiyor, mobil bir hayatım yok. O yüzden basılı kitapları daha çok kullanıyorum.

 

Hubeyb (24): Maalesef yok, sadece kök haritası veren siteleri ve eski Arapça-Arapça sözlükleri kullanıyorum.

 

Davut: Mobil uygulamalar günümüz okumalarında daha erişilebilir kaynaklar.

 

Mert Bitir: Ben genellikle karşılaştırmalı, etimolojik ve semantik analizli okumalar yaptığım için Açık Kur’an isimli siteyi kullanıyorum. İlgili sitenin, farklı işletim sistemlerine sahip akıllı telefon ve tabletler için geliştirilmiş ve tamamen ücretsiz uygulamaları da mevcut.

Muratcan (25): İnternet üzerinden mukayeseli okumaları kolaylaştırması adına acikkuran.com gibi bir site önerisinde bulunabilirim. Tabi daha detaylı bir okuma için eski sözlüklere de başvurulabilir.

Oğuz (38): İkra ve Okuyan uygulamalarının kullanıyorum.

 

Ömer (28): Kur’an Okuyan, Günün Duası, Açık Kur’an gibi uygulamaları aktif olarak kullanıyorum. Ders olarak Siretü’l Kur’an derslerinden defterlerce yararlanıyorum. Allah razı olsun.

 

Rumeysa: Evet çok var. Not almak ve telefonumda uygulama bulundurmak olmazsa olmazım. Okuduğum ve genellikle çok sorulan sorulara cevap olacak nitelikteki kısımları, unutmak istemediğim ve ilk okuduğumda anlamadığım bölümleri sık sık not alırım. Yıldan yıla hangi ayeti nasıl algıladım ve ne düşündüm diye dönüp bakabiliyorum. Uygulama için önemli ve güzel olan kısım da her an her yerde açıp bakabiliyorsun. Örnek verecek olursam birçok çeviriyi karşılaştırdığı için uzun bir süredir Açık Kur’an uygulamasını kullanıyorum.

 

Süleyman (21): Uygulama olarak Açık Kur’an kullanıyorum.

 

Güneş: Mobil uygulama kullanmıyorum. Bazı mealleri pdf olarak indiriyorum. Pdf üzerinden okumalarım da oluyor.

 

Zeynep: Kuran Okuyan uygulaması her an her yerde faydalanabildiğim, çok sevdiğim ve sıkça kullandığım bir uygulama. Uygulama üzerinden işaretlemeler yapıp notlar alabiliyorsunuz. Ezan Vakti Pro uygulamasının da sürekli olarak önüme ayetleri bildirimler şeklinde düşürmesini çok seviyorum.

 

Asya (46): Mobil uygulamayı tercih ediyorum.

 

Bir meal okuru olarak sizde nasıl bir değişim oldu? Meal okumaya yeni başlayanlara ne önerirsiniz?

 

Ahmet (25): Meal okumaya başladıktan sonra Kur’an’ın çok basit, kolay ve açık bir kitap olduğunu anlamaya başladım. Mushaf’a kutsiyet atfedilmesinden ziyade anlaşılmasının çok daha önemli olduğunu kavradım. Ayrıca bize “din” adı altında sunulan birçok anlatının temelsiz olduğunu öğrendim. Tabii ki çeşitli mealler içerisinde çok fazla çeviri hatası olduğunu da görmüş oldum. Dolayısıyla meal okumaya yeni başlamış birisinin de ön kabullerden ve doğrulama yanlılığından olabildiğince sıyrılarak okumalar yapması gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki kitabın dilini öğrenmenin kitabı anlama hususunda önemli olduğunu düşünmekle beraber mantık ve felsefe bilgisinin de çok ciddi katkı sağladığını düşünenlerdenim. Ayrıca kitabın bütüncül okunması gerektiğini, ayet cımbızlanarak anlaşılamayacağını düşünüyorum. Kitaptaki bir konuyla ilgili çıkarımda bulunmak istiyorsak o konu bağlamında anlatılan tüm önermeleri beraber ele alarak bir çıkarımda bulunmak gerekir. Okuyucunun çok yönlü düşünebilmesi büyük bir artıdır. Böylelikle metni yaratıcı ve geniş kapsamlı düşünerek ele alabilir. Ancak bunlardan daha da önemli olan bir şey varsa o da samimiyet ve iyi niyetli bir yaklaşımdır. Ayrıca okuyucunun bir konuyu anlamak için acele etmemesi gerekir. Kur’an’ın öğretmeninin de Tanrı olduğunu asla unutmamalıdır.

 

Fatma (43): Gençken kötü bir insan olmasam da yeryüzünde yasanın önemini öğrendim. Dünyada kuramasam bile kendi zihnim ve etki alanımda barış yurdunu kurmanın ne kadar hayati olduğunu gördüm. Tanrı olsa da olmasa da iyiliğin ve iyiliği yaymanın zaruretini fark ettim ve kendi zaman çizgimde hep daha iyi bir insan olmaya dair ilerleme durumunun varoluşuma kattığı hedeften oldukça memnunum. Haklar ve adalet çizgisinde her gün yeni bir şeyler öğrenmek ve uygulamak, kendime dair memnuniyetimi arttırıyor. Yaş, bilgi ve tecrübeyle her okuduğumda anlama boyutumun yükselmesi artı bir değer katıyor hayatıma. Tevazuyu, haddimi bilmeyi öğretmesi mucize benim gibi kibirli bir insana. Netice olarak korkunç derecede anlamsız ve kaotik görünen evrenime düzen ve yasa getirdi, beni hep iyiye doğru yöneltti. İlahi sistemin kayırmasız olduğunu, her insanın kendi çabasının karşılığını bulacağını bilmek doğal olarak sükûnet ve huzura kavuşmama sebep oldu. Yeryüzünde her ne olursa olsun her şeyden haberdar ve her şeye müdahil bir Tanrı açıklaması belirsizliğe tahammülsüz zihnimde teslimiyet oluşturdu. Ve son nefesime kadar aklımı daha verimli kullanmak ve daha da iyi bir insan olmak hedefime bağlı kalmama olanak sağladı/sağlıyor.

Rabbin öğretmen olduğunu, samimiyetlerini kaybetmedikçe ki zaman zaman kaybetseler bile Rabbin kitabı öğreteceğini bilip paniğe kapılmamalarını tavsiye edebilirim. Kitabı Tanrı’dan bağımsız düşünmemelerini, saygı ve sevgiyle yönelmelerini ve Rabbin en yüksek verim için öğretirken yaşatacaklarına hazır olmalarını, son olarak da kitaptaki en yüksek ölçekte vurgulanan akıl konusunda kendilerini geliştirip kullanmalarını öneririm.

 

Hafize (45): Söze muhatap olan akıllı, fikirli bir varlık olma duygusu beni çok besliyor. Meal ya da tefsir çalışırken yorulduğum, kafamın karıştığı yerler bile olsa kendimi mutmain hissederim. Belki zaman zaman eksik kaldığımı hisseder daha ilerisini ararım ama hep varlık bilincimi tazelerim. Anlam arayışı, merak… Bunlar zaten fıtratta olan şeyler. Kendimle barışık ve hoşnut hissettiğim çok anlar yaşadım Kur’an’a emek verince. Çok yüzleşme yaşadım kendimle. “Daha iyi bir ben çıkarmalıyım, daha iyi bir dünya mümkün” ufku ve umudu devşirdim okumalarımdan. Daha aktif olmaya çalışıyorum. En azından kendimi ve kendi çevremi güzelleştirmek adına küçük adımlarım çoğaldı. Mega projelerden, büyük davalardan vazgeçtim. İnsanlık adına yüz akı işleri kendi çapımda yapmak gibi daha gerçekçi, daha tutarlı, daha neşeli iddialarım oldu.

 

Önce samimiyet ve ciddiyet yanında umut ve cesaret eşlik etsin. Teknik olarak nüzul sırası benim tecrübe edindiğim kadarıyla önemli bir fark yaratıyor. Acele ederek değil sindirerek okusunlar, bunun için mukayeseli çalışma imkânlarını mutlaka denesinler. Parçacı değil bütüncül yaklaşsınlar, bir ayet bir pasaja dahildir, bir pasaj bir nüzul sebebiyle ilişkili olabilir, bir sure bir zaman ve zeminin şartlarında, bir muhataba, bir yaşantıya tekabül ediyordur. O yüzden ayetleri kopuk kopuk almasınlar, gerekirse bir tefsire açıp baksınlar. “İlkesel ayetler” tamlamasını araştırsınlar. Mevcut ön yargılar ve bagajlardan kurtulsunlar. Öfkeyle, nefretle, ön yargıyla Kur’an’la kavga etmeye, onu mıncık mıncık etmeye gelenler ile anlamaya açık, değişmeye dönüşmeye açık gelenler farklı sonuçlar alıyorlar. Bir de anlam arayışına mutlaka dualarını katsınlar.

 

Hubeyb (24): İlk soruda anlattığım gibi önce inanç içi konuları, sonra inancın bizzat kendisini sorgulamaya başladım. En önemli değişim, Kur’an’ın beni yönlendirmesi oldu. Sorgulamaya yönlendirdiği gibi çeşitli bilimsel ayetleri (Fussilet 9-12, Müminun 14) anlamak için kozmolojiye ve biyolojiye yönlendirdiği de olmuştu.

Pek çok şey önerilebilir ama Arapça bilmeyenler için ilk olarak iki şey önerebilirim: 1) Karşılaştırmalı mealleri ve kesinlikle metne motamot sadık kalan mealleri okumalarını, 2) Her ayette “Ben bu ayetten ne anlamalıyım? Ne tür bir mesaj çıkarmalıyım? Ayet neyi anlatmak, neyi vurgulamak istedi?” sorularını sorarak okumalarını öneririm.

 

Davut: Meal okumuş olmak, evrensel Arapça Kur'an dilinin mesajını algılamada daha etkili olabiliyor. Her şeyden önce Kur'an tüm insanlığın evrensel kutsal kitabı olması yönüyle Arapça okundukça frekans tazeleyici özelliği ile de büyük bir mucize. Bizler kendi dilimiz ve anlaşılabilir dillerle kutsal kitabın mesajını meal üzere okumakla anlama noktasında ilk adımları atmış oluruz. Şüphesiz okundukça, hayat buldukça açılan bir kitap Kur'an. Rehberimiz daim, hayat yolculuğumuza ışık, imanımıza kuvvet olsun.

 

Mert Bitir: Meal okursanız sadece inanmazsınız. Aynı zamanda bilirsiniz! Meal okumaya yeni başlayanlara ilk tavsiyem, kesinlikle bir meale bağlı kalmamaları olacaktır. İniş sırasıyla karşılaştırmalı okuma yapmak, Rabbimizin bireyleri ve toplumları nasıl aşama aşama inşa ettiğini görme, anlama ve uygulama noktasında çok daha verimli olacaktır. Anlamakta zorlandıkları yerleri not alıp Arapça sözlüklerden faydalanabilirler. Kendileri gibi meal okuyan kişilerle fikir alışverişi yapabilirler. Bizim gibi sıradan insanların bile bu satırları yazmamızdaki amacı okunup anlaşılmak olduğu hâlde, tüm zamanlara ve mekânlara rahmet olan ve üstelik apaçık olduğunu iddia eden Kur’an’ın, yani Allah’ın vahyinin anlaşılmamak gibi bir gayesi olduğu düşünülebilir mi? Elbette ki Kur’an bundan çok daha fazlasıdır ve tek amacı inanıp sakınanlara doğru yolu göstermektir. Sevgili kardeşlerime bunu hiç akıllarından çıkarmadan okumalarını tavsiye ederim.

Muratcan (25): Burası benim hayatımı değiştiren kısım. Ancak en özet hâliyle kendimle yeniden tanıştım diyebilirim. Daha iyi, daha çok araştıran, sorgulayan, inançlara ve geleneklere dair çok daha sorgulayıcı bir tavır sergileyen, kolay kanmayan. inkişaf edebilen, zeki ve entelektüel bilgi açısından bilim, felsefe, din gibi geniş yelpazeye sahip alanlarda çalışmalar yaparak öğrenmeye doyamayan bir insana dönüştüm diyebilirim.

Meal okumaya yeni başlayan arkadaşlara, öncelikle bu kitabın ana mesajının ne olduğunu anlamaları açısından genel bir hızlı okuma yapmalarını öneririm. Sonrasında konu veya ayet özelinde, çalışmalarını sürdürmelerini önerebilirim.

 

Oğuz (38): Özellikle güncel hayatla ilgili olan kimseye açamadığım dertlerimi, ihtiyaç olmadan yüreğimin her derdini Allah’a açabildiğim için kendi sorunlarımı ve dertlerimi daha rahat çözebildim.

Kur’an’ı hiçbir ön yargı olmadan, o günü kadir gecesi gibi düşünüp okumak gerekir.

 

Ömer (28): En önemlisi Rabbimi öğrendim. O Rabb ki bize öğrettiği gibi cezalandırıcı bir tanrı değil bizi affetmek için fırsat kollayan, bizi seven, bize şefkat duyan, ısrarla düşmemize rağmen ısrarla bizi kaldıran, her duamıza karşılık veren… Çok şükür. İnşallah Rabbimizi unutanlardan olmayız.
İkinci olarak dertlendim. Daha mutlu oldum diyemem ama daha huzurluyum çok şükür. Dertlerimi, işlerimi, önceliklerimi ve ertelememem gereken işleri bilmeye devam ediyorum. 

Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınmalı. Bu sadece dil sığınması değil. Şeytan dosdoğru yolumuzda oturacak, bizlere sağdan soldan yaklaşacak. Kelâm hakkında şüpheye düşürecek, yıldıracak, en zayıf noktalardan vuracak. Bizler temiz bir kalple de yaklaşmayabiliriz. Kendi nefsimizden de Allah’a sığınmalı, kendi düşüncelerimizi Kur’an’a söyletmekten korunmalıyız. Bizler düşüncelerimizi Kur’an’la değiştirebilecek cesareti göstermeliyiz. Bu yol sarp bir yokuş. Rabbim en iyi yardımcı. Bir adım, daha sonra bir tane daha… Bunu yeterli sayıda yaptığımızda aşılamaz sarp yokuşlar Allah’ın izniyle aşılabilir hâle gelir. Her gün okumalı, ayetleri çapraz okumayla birbirleriyle düşünmeli. Oku, tanı, bil ama tanımlama, yargılama. Olduğu gibi kabul et, anla. Kendini dönüştür, mücadele et. Dua et anlayışlarımızın zenginliği ve derinliği için. Kelimelere ruh veren Allah’tır. Samimi bir şekilde kendisine yönelene elbette yardım edecektir.

 

Rumeysa: Bendeki değişimin çok farklı ve büyük olduğunu düşünüyorum. Genel söylemek gerekirse bakış açınız, insanlara yaklaşımınız, yaşam şekliniz, ahlak anlayışınız, saygı ve sevgi kavramınız çok değişiyor ve bir yerden sonra içiniz daha sakin ve olumlu olabiliyor. Doğru bulduğunuz bazı şeylerin mücadelesine daha fazla giriyorsunuz. Normalde sustuğunuz yerlerde adalet söz konusu ise sesiniz çıkmaya başlıyor. Sabrı, şükrü, anlam arayışınızı belirliyorsunuz. Farklı ve güzel bir kısmı da melankoli, duygu durumunu daha iyi yönetip azaltabiliyorsunuz.

Elinizden geldikçe kendi yolunuzu kendiniz belirleyin çünkü sizi farklı taraflara çekmeye çalışacak çok insan olacaktır. Mantık çerçevesi dahilinde baktığınızda sizi yönlendirebilecek güvendiğiniz insanlardan da destek alabilirsiniz. Ama önceliğiniz aklınız ve iradeniz olsun.  Aklınıza ve iradenize güvenin. Kendi aklınız ile okuyup anlamlandırmak çok daha önemli diye düşünüyorum. Çoğumuz ailemizin öğrettiği şeyleri uygulamaya çalışıyor olabilir ama bunları sorgulamaktan ve araştırmaktan çekinmeyin çünkü “her koyun kendi bacağından asılır.” Okuyabildiğiniz kadar meal okuyun ve bunu zamanla çeşitlendirin. Okumalarınız arttıkça her şeyi daha net görüp kendinize göre daha iyi düzenleyebileceğinizi görürsünüz.

 

Süleyman (21): Atalarımdan gelen inanç ile Kur’an’da anlatılan inancın farklı olduğunu gördüm. Samimi bir şekilde ayetleri anlamaya çalışmalılar. Bir yerde açık aramak veya başka bir şeyi kafaya takarak okumak asla sağlıklı olmaz. Zihnimiz olabildiğince düzgünken okumak ise en mantıklısı. Kısaca bunları öneririm.

 

Güneş: Hayatımda çok şey değişti. Yüce kitabım beni bana anlatıyor. Öyle kucaklayıcı ki.  Tefekkür nedir bilmezdim. Tefekkür etmeyi öğrendim. Bir karahindiba çiçeğinin bana çok katkısı oldu. Çimlerin üzerinde sapsarı süzülürken birdenbire tüye dönüyordu. Ve bir rüzgâr o tüyleri uçurup uzağa gönderiyordu. Zümer 21. ayet: “Allah'ın gökten bir su indirip onu yerdeki kaynaklara yerleştiren, sonra onunla çeşitli renklerde ekinler yetiştiren olduğunu görmez misin? Sonra onları kurutur ki sen de onları sapsarı görürsün, sonra da çer çöpe çevirir. Şüphesiz bunlarda akıl sahipleri için öğüt vardır.” Hadid 20. ayet: “Bilin ki dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği, ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardır. Allah'ın hoşnutluğu ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir.” Dünyanın aldatıcı bir geçinme olduğunu bir karahindiba çiçeğinden öğrendim. Kalıcı olarak. Kalbimde yer ederek. İzleyerek, anlayarak ve hissederek.  Ve bunları düşünerek fotoğraflar çekmeye başladım. Her şey, bir şey anlatıyordu. Yoldan çevirmeye çalışanlar olabilir. “Meal okunmaz, anlayamazsın. Kafan çok karışır,” diyenlere aldırmadan yılmadan çalışmak gerek. Rabbimiz rahmetinden güzellikler nasip ediyor. Biz doğruyu, güzelliği isteyelim. Hiçbir şey bilmiyordum yüce kitabımızdan. Rabbimin bana en güzel armağanıdır, okuduğumu anlayarak hayatıma taşımak. Ali İmran/27: “Geceyi gündüze sokarsın, gündüzü geceye sokarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.” Meali okumaya başladığımda bir ağaç gözümde canlandı. Kışın kupkuru olan ağaç üzerinde bir tek yaprak yok. Ve bahar… Dalları yemyeşil. Ali İmran 27 üzerinde düşünmeye başladım. Ölü dallardan dipdiri yapraklar çıkıyor, sonra dipdiri yaprakları olan dal ölü gibi oluyor. Dalları yemyeşil olan ağaca verilen hesapsız rızık. Dalların rızkı yapraklar… Yazmaya bazen kelimeler yetmiyor. Okudukça her gün yeni yeni sayfalar açılıyor. Rabbime hamdolsun. Sevgi ve muhabbetlerimle. Rabbimiz ilmimizi arttırsın inşallah.

 

Zeynep: Meal okumaya başladıktan sonra hayatım neredeyse tamamen değişti diyebilirim. Kur’an, okuyucusu üzerinde inanılmaz bir bilinç inşa eden mucize bir kitap. Okurun hayatı algılayışını, olayları kavrayışını, düşünme şeklini, nesnelere bakışını bile temelden değiştirebilen bir etkiye sahip. Yeniden inşa olan bu zihnin; yaşam tarzınız, düşünme şekliniz ve davranışlarınız üzerindeki etkisini çok açık şekilde gözlemlemek mümkün oluyor. Önce konuşma şekliniz, sonra konuştuğunuz konular değişiyor. Olayları yorumlama kabiliyetiniz ve bakış açılarınız yepyeni bir boyut kazanıyor diyebilirim. En önemli önerim tabii ki doğru ve güvenilir çevirileri okumaları olacaktır. Ben deizmle mücadele etmek durumunda kalmadan önce meallerde bu düzeyde bir farklılık olduğundan tamamen habersizdim. Tüm çevirilerin hemen hemen aynı olduğunu sanıyordum. Bu yüzden de çok zor durumda kaldığım olaylar yaşadım. Fakat sonra aslında yanlış tercüme edildiğini düşündüğüm bazı ayetler olduğunu öğrendim. Bu yüzden ilk mealimi, çevirisinde sıkıntılar olduğunu düşündüğüm kişilerden almamaya karar vererek seçmiştim. Yine de her çeviriden alacağımız verimin kişi özelinde değişebileceğini düşünüyorum. Bu yüzden aslında her çeviri okunabilir. Ben sadece ilk meal okumamda böyle bir yol tercih etmiştim. Önemli olduğunu düşündüğüm diğer önerim de okuma öncesinde mutlaka dua etmek. Okuduğunuzu size en faydalı olacak şekilde algılayabilmek için Rabbimizden yardım istemeyi unutmamak gerek. Onun müsade verdiği kadar kavrayabiliyor olduğumuz bilincini okuma öncesinde dua ile ortaya koymak gerçekten önemli diye düşünüyorum.

 

Asya (46): Kur’an’ın anlaşılır bir hitap olduğunu farkettim. Allah ile iletişimim güçlendi ve vahiy gündelik rutinimin bir parçası oldu. Nüzul sırasına göre okuma yapmalarını öneririm.

 

 

 

Sonuç ve Değerlendirme:

 

Bu çalışmada, katılımcılara Kur’an meali ile buluşma hikayeleri ve günlük okuma rutinleri ile ilgili sorular sorduk. Çalışmaya katılan kişilerin çoğu, Kur’an mealini tanıma süreçlerinde bir arayış ve sorgulama sürecinden geçtiklerini belirttiler. Katılımcılar, sorgulama sürecinde iç dünyalarındaki belirsizlikleri gidermeye çalıştıkları, hayatlarında olağan dışı tecrübeler yaşadıklarında ise bir “tanrı” fikrine yönelerek, Kur’an mealini okumaya başladıklarını ifade ettiler.

Bazı katılımcılar, Kur’an meali okumaya, iç dünyalarında gerçekleşen sorgulamalar sonucu başlamışlardı. Bir katılımcı ise beyin tümörü ile mücadele ederken, Kur’an mealine yönelmiş ve içindeki belirsizlikleri yok etmek adına cevapları aramıştı. Bu süreçte, bir ayette şöyle denildiği hatırlanmıştı: “Siz ey imana ermiş olanlar! Sarsılmaz bir sabır ve namaz ile yardım arayın; zira unutmayın, Allah zorluklara karşı sabredenlerle birliktedir.” (2 Bakara /153) Bu ayet, hayatının dönüm noktası olduğunu belirtmişti.

Bir diğer katılımcı, pandemi sürecinde kendi iç dünyasıyla baş başa kalınca, belirsizliklerle dolu soruların cevaplarını aramaya başladığını ve Kur’an meali okumaya başladığını belirtmiştir. Bu katılımcı, sorgulama sürecinde, fıtratına kulak vererek, dinini tekrar amacına uygun şekilde sorguladığına dikkat çekmektedir.

Çalışmamızdan elde edilen sonuçlar, Kur’an meal okuyanların birçoğunun arayış ve sorgulama sürecinden geçerek, Kur’an mealinin belirsizlikleri gidermek ve hayatındaki sorulara cevap aramak isteyen insanlar için bir kaynak olduğunu göstermektedir. Bu sonuçlar, Kur’an meali okumanın iç dünyadaki belirsizliklerin giderilmesi konusunda muhatabına bir ufuk açtığını ifade etmektedir. Aynı zamanda Kur’an ile kurulan birebir ilişki neticesinde sorgulama sürecinde olan insanların geçici olan karşısında kalıcı olana dair bir anlam arayışına yöneldiğini göstermektedir.

Ayrıca, çalışmamızda katılımcıların çoğunun, sorgulama sürecinde bulundukları dönemlerde Kur’an meali okumaya başladıklarını belirtmeleri, Kur’an mealinin bu tür dönemlerde insanlara umut ve güç verdiğini göstermektedir. Sonuç olarak; katılımcıların hemen hemen tamamı Kur’an’ı onunla diyalog kurarak, Kur’an’ı bir metin ve yazı olarak değil bir hitap ve söz olarak, O’nun iniş sürecini dikkate alarak okuma konusunda hemfikirdir.

Dipnot:

*İsimlerin yanında yer alan parantez içi rakamlar katılımcıların yaşlarını göstermektedir.

 

Sayı 89 (2023)

Follow