Muharrem Erhan KOYUNCU
Dileyen kimsenin, kendisinin kabul ettiği yolu bulmasından başka bir karşılık istemeyen; doğru yolu göstermesi ve yanlış yolda olanları uyarması için Resûller gönderen Rabbimize hamdolsun.
Göğü, yeri ve bu ikisi arasındakileri bir oyun ve bir eğlence olsun diye değil bir anlam ve bir amaç için yaratan Rabbimize hamdolsun.
Bahşettiği hidayet sayesinde “dünya hayatının albenisine kanarak dinlerini oyun ve eğlenceye çevirenler” gibi olmaktan bizleri koruyan ve “Rabbimiz! bütün bunları anlamsız ve amaçsız yaratmadın” deme bilincine eriştiren Rabbimize hamdolsun.
Bilmemiz gereken iki gerçek var: Birincisi; Müslümanın hayatında lüzumsuz tatil yoktur, namazsız geçirilmesine müsaade edilmiş bir gün olmadığı gibi ibadetlerine ara verilecek bir zaman dilimi söz konusu değildir. Hayatının tamamında, Allah’ın kendisinden istediği kulluk vazifesini hakkı ile yerine getirmenin peşinde olan Müslümanın bu anlamda boş zamanı bile olmamalıdır. “Onlar ki, boş ve karalayıcı sözlerden yüz çevirirler” (Mü’minûn 23/3) ve “Yine onlar ki: yalan ve sahte olandan yana şahitlik etmezler; yararsız ve anlamsız olan şeylerle karşılaştıklarında da vakarla geçip giderler.” (Furkân 25/72) âyetlerinde belirtildiği gibi boş sözlerden ve boş işlerden de uzak durur Müslüman.
İkincisi; Müslüman için en iyi tebliğ metodu kendi yaşayışıdır ve yaşadığı her gün kendisine Allah tarafından verilmiş yeni bir mühlettir. Bu nedenle bayram günleri gibi ömrünün her günü de ayrı ayrı kıymetlidir.
Kitabımız Kur’ân-ı Kerim’de Ramazan ve Kurban Bayramlarını işaret eden âyetlerden anlıyoruz ki Allah’ın yüceliğini seslendirmemizin, O’nu bu günlerde duyulur ve görünür olarak anmamızın nedeni “bize hidayet etmesi ve bizi doğru yola ulaştırmasıdır.” Zirâ eğer Allah bize doğru yolu göstermemiş olsaydı, biz asla doğru yolu bulamazdık.
“….Allah sizin için kolaylık ister, sizi zora koşmak istemez; oruç günlerinin sayısını tamamlamanızı, sizi doğru yola ulaştırdığı için O’nu tekbir etmenizi ister; umulur ki şükredersiniz.” (Bakara 2: 185)
“Onların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat sizden O’na ulaşan yalnızca O’na karşı gösterdiğiniz derin sorumluluk bilincidir. Böylece onları sizin yararınıza âmâde kıldı ki, size yol gösterdiğinden dolayı Allah’ın yüceliğini lâyıkıyla takdir edesiniz; ve (sen Ey Rasul,) iyileri (O’nun rızasına ermekle) müjdele!” (Hacc 22:37)
Günümüz insanının parçalı zihin yapısı tüm alanlarda olduğu gibi Allah’ı anma, yüceliğini seslendirme günleri olan Bayram günleri içinde kendisini göstermiştir. İlgili âyetlerin gereği orucunu tutan, kurbanını kesen bir Müslüman aynı âyetlerin devamındaki “Allah’ı anma, O’nun yüceliğini tekbir etme” emrini, söylediği teşrik tekbirleri ile yerine getirmeyi yeterli görmüş hatta bunu bile unutup bu günleri tatil günlerine dönüştürmüştür. Seyahat, eğlence, turizm etkinliklerinden çıkan sesler Allah’ı anma seslerini bastırmaya başlamıştır.
Örnek olarak; bir turizm firmasının Kurban Bayramı’na özel hazırladığı kısa tatil turu; “Eski Varşova; birçok tarihi olaya tanıklık eden ve “Polonya’nın kalbi” olarak bilinen Krakov; dünyanın en eski tuz madenlerinden Wieliczka; Nazi Almanyası tarafından II. Dünya Savaşı döneminde yapılan en büyük Nazi kampı Auschwitz; Polonya Kültürü; Chopin; dünyanın en geniş kalesi Malbork; Kopernik’in doğduğu ortaçağ kenti Torun…” şeklinde bir programı teklif ediyor Allah’ı anma günlerine erişen Müslümanlara.
Yine bir başkası da “Büyük Çin Seddi, Yasak Kent, Ming Mezarları, Gök Tapınağı, Yazlık Saray ve Bahçeleri, Seramik Askerler Ordusu, Suzhou Bahçeleri ve Büyük Kanal; dünyanın en hızlı değişen kenti, “Doğu’nun İncisi” Şanghay; Çin Halk Cumhuriyeti’nin akıl almaz hızlı gelişimi, globalite ve modernite…” şeklinde bir tatil turunu bayram günlerini de içine alacak şekilde programlamış. “İşte bayram böyle kutlanır!” der gibi.
İnsanların birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmediği, sâlih ameli ve dehşetli din gününü hatırlatmadığı, kimsenin kimseye karışmadığı, özgür bireylerin tercihlerine göre hayatın şekillendiği bir toplum hâline gelen Müslüman ümmetinin Bayram günlerine yansıyan görüntüsü; Allah’ı anmak yerine Chopin için Polonya’ya, modernite ve globaliteye şahit olmak için Şanghay’a seyahat eden bir topluluk ne yazık ki.
Diğer taraftan kampanyadan yararlanma son tarihi bayram günleri olan, alışveriş festivalleri, indirim haftaları, yiyecek harcamalarını kredi kartına bilmem kaç taksite bölme, üstelik belli bir harcamaya şu kadar puan verme fırsatları ile geçen bayram öncesi günler insanlara hangi bayrama ne için eriştiklerini unutturuyor.
Bu motivasyonlarla bayram günlerine erişen modern zaman insanlarının normal zamanlarda bir selamı esirgedikleri komşularından bayram günlerinde ziyaretleşmeyi esirgemeleri ve şehri terk edip gitmeleri normal hâle geliyor.
Ne yaptıklarını öğrenmek istesen “Dalıp gitmişiz, eğleniyoruz işte,” derler. De ki “Allah’ı mı, ayetlerini mi, yoksa elçisini mi hafife alıyorsunuz?” (Tevbe 9:65) âyeti gereği bayram günlerini Allah’tan gayri her şeyi anmak için bir fırsat gibi görenlere sormak lâzım: Siz neyi hafife alıyorsunuz?
Peki Bayram günlerinde Allah’ı anma nasıl olmalı? Bir müslümanın Allah’ı hesaba katmadan geçirdiği bir an mı var? Günde beş vakit kıldığımız namaz bir nevi Allah’ı anma değil mi?
"Sana vahyedilen bu ilahî kelâmı [başka insanlara] ilet, ve namazında dikkatli ve devamlı ol: çünkü namaz [insanı] çirkin fiillerden ve akla ve sağduyuya aykırı olan her türlü şeyden alıkoyar; Allah'ı anmak gerçekten en büyük [erdem ve iyilik]tir. Allah bütün yaptıklarınızı bilir."(Ankebût 29:45)
Evet, Müslümanlar için her gün Allah’ı anma günüdür ve günde beş vakit namazlarına Allah’ı anarak başlar ve her hareketinde O’nun ismini yüceltirler. Bu günlük ibadetler bireysel olarak kişiyi Allah’ı anma sorumluluğundan kurtarır peki ya toplumsal olarak bu sorumluluğumuzu yerine getirmenin yolu yöntemi nasıl olmalı? Ya da şöyle soralım: Bayram namazlarında ve bayram günlerindeki farz namazlardan sonra getirilen teşrik tekbirleri topluca Allah’ı anma sorumluluğunu yerine getirmiş olmak için yeterli mi?
Şimdi şu karşılaştırmayı yapmamız lâzım; İslâmî hiçbir referansı olmayan ve ismi içerisinde “anma” fiilini de barındıran üstelik “anma” etkinlikleri için resmî tatil ilan edilen dünyevi bir bayram ile “size yol gösterdiğinden dolayı Allah’ın yüceliğini lâyıkıyla takdir edesiniz” şeklinde âyet ile sabit bir “anma” fiilinin gerçekleşeceği dini bayram günlerinde yaptığımız şeyler aynı mı? Elbette aynı değil.
Birincisinde bayrama konu olan kişi ya da kurumun hayatı, başarıları, şiir, şarkı, sempozyum, konferans vs. etkinliklerle stadyumlarda, salonlarda, okullarda, meydanlarda, televizyonlardan canlı yayınlarla görünür halde anılırken ikincisinde topluca getirilen teşrik tekbirleri anma fiili için yeterli görülüyor.
Sorun işte tam burada başlıyor. Dünyevi olan bir bayram ya da anma etkinliğinde anmaya konu kişi ya da kurumun tüm iyi, güzel, başarılı yanlarının toplumda duyulması, öğrenilmesi, örnek alınması için olağanüstü bir çaba; fakat konu Allah’ı anmak olduğu zaman teşrik tekbirleri ile sınırlı bir anma faaliyeti, seyahatlere çıkan bir ümmet ve tatil anlamına gelen bayramlar.
“De ki “Yaptığını güzel yapmak Allah’a mahsustur. Çocuk edinmemiştir. Yetki kullanmada ortağı yoktur. İhtiyaçtan dolayı edindiği bir velisi de yoktur. O’nun büyüklüğünü iyi kavra. O’nu yücelttikçe yücelt” (İsra 17:111) âyeti gereği önce kulluk etmiş olmaktan şeref duyduğumuz Allah’ın büyüklüğünü kendimiz iyi kavramamız sonra da O’nu her fırsatta yüceltmemiz ve yüceliğini anlatmamız gerekiyor.
Bu anma ve anlatmaların organize, topluca, ümmet ile elbirliği halinde yapılacağı günler ise Bayram günleri; “O, kendisinden başka ilâh olmayan Allah’tır: varlığın mutlak hâkimidir, kutsalın kaynağıdır, mutlak kurtuluş ve huzurun membaıdır, güven ve iman verendir, (iyi ile kötüyü belirlemede) mutlak otorite sahibidir, mutlak üstün ve yüce olandır, her şartta iradesini yürütendir, büyüklüğünde sınırsız olandır. Eşsiz yüce olan O, onların şirk koştukları her şeyin ötesindedir, aşkındır.” (Haşr 59:23) ve “O Allah’tır; mutlak yaratıcıdır, var ettiğinin ilk örneklerini yaratandır, yarattığı ilk örneklere sûret giydirendir. En güzel nitelikler ve tüm mükemmellikler Allah’a mahsustur: Göklerde ve yerde olan her şey O’nun adına hareket eder zira O’dur her işinde mükemmel olan, her hükmünde tam isabet eden. (Haşr 59:24) gibi Rabbimizin adeta kendisini biz kullarına tanıttığı âyetleri ya da Esmâ-i Hüsnâ’dan olan El-Kebir, Zu’l-Celâli Ve’l-İkrâm vb. isimleri konu alan sempozyumları, konferansları, toplantıları ve her türlü etkinliği bayram günleri boyunca düzenlemek bir anmadır meselâ.
Bayram günleri Allah’ın yüceliğini herkesin duyabileceği şekilde, açıktan seslendirme vaktidir. Toplumsal görünürlük zamanıdır. Örtümüzün altından kalkmanın, dünyalık telaşlara ara vermenin, temiz elbiseler giymenin ve en yakınlarımızdan başlayarak ulaşabildiğimiz herkese Rabbimizin büyüklüğünü duyurmanın zamanıdır.
Dinimizi anlatmanın, tebliğ etmenin en güzel, en etkili yolunun yaşayışımız olduğunun bilinciyle hareket eden Müslümanlar için bundan daha iyi bir fırsat, daha uygun bir zaman yoktur.
“İbadetlerinizi tamamladıktan sonra (bir zamanlar) atalarınızı andığınız gibi, hatta daha güçlü bir biçimde Allah’ı anın! ....” (Bakara 2:200) âyetinde görüleceği üzere ataların anıldığından daha güçlü bir biçimde Allah’ı anmak içindir bayramlar.
Bu fiil Allah’a olan yükümlülüğümüzü yerine getirmek içindir. Allah’ın emridir. Dinimizdendir. İhmal edilemez. Görmezden gelinemez.
Zirâ anılmaya ve hayran olunmaya Allah’tan daha lâyık başka bir varlık yoktur.
“Bu dünya hayatı geçici bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Âhiret yurdu ise, sorumluluk bilincini kuşananlar için daha hayırlıdır: Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” (En’âm 6:32)
Vesselam…
ANALİZ
Sayı 60 (2018)