AYŞE OBUZ
Vicdan gündelik hayatta birçok kez karşımıza çıkan ve kullandığımız insani bir yetidir. Vicdan insanı diğer canlılardan ayıran yegâne özelliklerden birisidir. Vicdan konusu tarihten günümüze dinlerin, felsefenin, psikolojinin ve sosyolojinin konusu olmuştur. Örneğin İslam dininde, Kur’an-ı Kerim’de kişinin yaptığı kötü eylemler sonucunda duyduğu vicdan azabı “daralmak” olarak tanımlanmıştır.
“Ve (seferden) geri bırakılan üç kişinin de (tövbelerini kabul etti). Yeryüzü, genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları kendilerini sıktıkça sıkmıştı. Nihayet Allah'tan (O'nun azabından) yine Allah'a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra (eski hallerine) dönmeleri için Allah onların tövbesini kabul etti. Çünkü Allah tövbeyi çok kabul eden, pek esirgeyendir” (Tevbe, 118).[1]
Diğer yandan Eski Ahit, vicdanı bir fenomen şeklinde ifade eder, ancak bunun için “kalp” kavramını kullanmaktadır.
“Ama o günden sonra İsrail halkıyla yapacağım antlaşma şudur, diyor Rab, yasamı içlerine (vicdanlarına) yerleştirecek, yüreklerine yazacağım. Ben onların Tanrısı olacağım onlar benim halkım olacak” (Yeremya, 31: 33).[2]
Yeni Ahit’te (İncil) ise konuyla ilgili birçok ifadeye rastlamak mümkündür. “Pavlus, vicdan düşüncesini, içimizde bulunup sürekli konuşan ve eylemlerimizi değerlendiren ahlâki bir gösterge olarak telakki etmektedir” (Bilgiz, 2007: 21).[3]
Yine Kur’an-ı Kerim’de insanın yapıp ettiklerinin sonucunda bundan kurtulamayacağı, hatta kişinin vicdanının hesap görücü olarak yeterli olduğu boyutu da ayetlerde görülmektedir.
“Her insanın amelini (veya kaderini) boynuna bağladık. İnsan için kıyamet gününde, açılmış olarak önüne konacak bir kitap çıkarırız. Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter” (İsra, 13/14).[4] “O gün insana, ileri götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir. Artık insan, kendi kendinin şahididir” (Kıyamet, 12/15).[5]
Vicdan filozoflar tarafından da konuşulmuş ve ahlâk felsefesinin konusu olmuştur. Ahlâk felsefesinin üzerinde durduğu konulardan birisi de vicdandır. Vicdanın “ne”liği üzerine tartışan filozofların bir kısmı vicdanın doğuştan gelen bir özellik olduğunu savunurken bir kısmı da vicdanın sonradan kazanıldığı üzerinde durmuştur. Yine ahlâk filozoflarının fikir birliği ettiği mesele ise vicdanın kişinin ahlâki eylemlerinde bir yol gösterici olması görüşüdür.
Antik çağ filozoflarından Sokrates, vicdandan ara sıra kendini duyuran tanrısal bir iç ses olarak bahsetmektedir. Sokrates bu iç sesi daimon olarak adlandırmaktadır. Platon’a göre mutlu olmak için ahlâklı olmak şarttır. İnsanın ruhundaki adalet, bilgelik, cesaret ve ölçülülük gibi erdemlerin uyumu vicdan ile barışık yaşamaktan geçmektedir. John Locke’a göre ise vicdan insan ruhundaki bir yargıçtır ve vicdan bu yargılama işini Tanrı’nın ve toplumun koyduğu yasalar üzerinden yapmaktadır.
Vicdan konusu psikoloji tarafından da ele alınmış ve vicdanın gelişimi üzerine çalışmalar yapılmıştır. Gelişim psikologları, insanın ahlâki ve vicdani gelişimi hakkında pek çok görüş bildirmiş ve gelişim teorileri ortaya koymuştur ve bu bağlamda insanın iç dünyasında bir duygu, bir yeti, bir mekanizma olarak beliren vicdanın oluşum ve gelişim aşamaları üzerinde çalışılmıştır.
Freud’a göre vicdanın görevi egoyu gözlemek ve ego ideali ile ölçmektir. Freud, ego idealiyle süper egoyu aynı anlamda kullanmaktadır. Süper ego kişinin ahlâki yönünü temsil etmektedir. Bu noktada süper ego, egonun kontrollü halidir. Bu denetim ego döneminde anne babanın koyduğu yasaklar doğrultusundadır ama çocuk büyüdükçe anne babanın yerini öğretmenler ya da diğer otoriteler alır. Sonrasında da bu denetim vicdan halini almaktadır. “Vicdanın talepleri ve egonun aktüel performansı arasındaki gerilim, bilinç dışı bir suçluluk duygusu olarak yaşanmaktadır. Vicdan ya da bilinç dışı suçluluk duygusu, aynı zamanda süper egonun, egoya hükmetme biçimidir” (Freud, 2012: 17).[6] Yani süper ego, insanın vicdani yanını oluşturmaktadır.
Vicdan diğer disiplinlerle olduğu gibi sosyoloji ile de yakından ilişkilidir. Durkheim Toplumsal İş Bölümü isimli doktora çalışmasında genel ahlâkı farklı biçimlerde ve farklı kavramlarla ele almıştır. Bu kavramlardan biri kolektif bilinç kavramıdır. “Kolektif bilinç/vicdan” (Ritzer, 1992: 6)[7] ise bir toplumun ortalama üyelerinin ortak inanç ve duygularıdır. Durkheim’a göre ahlâk/vicdan bireylerin ferdî ahlâkıyla oluşmaz. Zira insan toplum içinde yaşadığı müddetçe ahlâklı bir varlıktır çünkü ahlâklılık bir topluluk içinde dayanışma durumunda bulunmaktan oluşur ve dayanışmayla koşut olarak değişmektedir.
Durkheim’a göre kolektif bilincin (vicdan) önde gelen unsuru bilgidir. Ona göre “bilim vicdanın en yüksek olgunluk aşamasına ulaşmış biçiminden başka bir şey değildir” (Durkheim, 2006: 78)[8]. Durkheim’a göre ahlâkın kökü cemiyette yani toplumda aranmalıdır.
Toplumsal vicdan toplumdan bağımsız olamayacağı gibi toplum içerisinde de farklılık gösterebilmektedir. Toplumsal olarak bir suç teşkil eden hırsızlık bazı alt kültürlerde ve topluluklarda rahatça yapılabilmekte hatta özendirilip teşvik edilmektedir. Fakat hırsızlığı bir anomi olarak gören topluluklarda hırsızlık yapan birisinin vicdan azabı çekmesi olağandır.
Toplumsal vicdanın yerine de kullanılan kamu vicdanı günümüzde topluma mal olan kadına şiddet, kara para aklama gibi suç içeren davranışlarda devreye girmektedir. Toplumun genelinde suç olarak görülen söz konusu bu durumlar, halk tarafından X gibi mecralara taşınıp duyurulmaktadır. Bu mekanizma önceleri protestolar ve grevlerle kendini gösterirken teknolojinin gelişmesiyle birlikte sosyal medyaya taşınmıştır.
Sonuç olarak sosyal alanda vicdan toplumsal normların çiğnenmesi sonucunda bireylerin topluma karşı duydukları suçluluk duygusudur. Toplumsal vicdan veya kamu vicdanı ise işlenen bu suçlara karşı toplumun verdiği tepkilerdir. Bu noktada vicdan toplumların kimliğinin ve karakterinin oluşmasında etkilidir. Vicdan, içerisinde yaşanılan topluma göre şekillenir; toplum ise vicdanı oluşturmaktadır.
(93. Sayı)
[1] Tevbe 9/118
[2] Yeremya 31-33
[3] Bilgiz, M. (2007). Kur’an Açısından Vicdan ve Değeri. İstanbul: Beyan Yayınları.
[4] İsra 17/13-14
[5] Kıyamet 75/12-15
[6] Freud, S. (2012). Narsizm Üzerine ve Schreber Vakası. B. Büyükkal ve S. M. Tura (çev.). İstanbul: Metis Yayıncılık
[7] Ritzer, G. (1992). Sociological Theory, Mcgraw-Hill, Third Edition. Tatlıcan, Ü. (çev.) http://www.umittatlican.com/files/Emile/Durkheim/(Ritzer,1992)
[8] Durkheim, E. (2006). Toplumsal İş bölümü. Ö. Ozankaya (çev.), İstanbul: Cem Yayınevi