Sevtap MENDİ
Zaman konusu, fizik biliminin ve felsefenin en çok karmaşık bulduğu konulardandır. Newton fiziğinde zaman, uzaydan bağımsız olarak evrenin her noktasında mutlak kabul edilmektedir. Einstein, Newton fiziğinin uzay ve zamanı ayrı ele alarak tanımladığı zaman kuramını, özel görelilik yasası ile çökertmiştir. Einstein, Newton’un aksine uzay zamanın esnek ve dinamik olduğunu ileri sürerek hareket ve yerçekimine bağlı olarak izafileşen zaman kuramını ortaya atmıştır.
Özel görelilik kuramında, uzayda yapılan hareketler zamanın geçişini etkilemekte ve hareket halindeki her şey için zaman daha yavaş akmaktadır. Evrende en yüksek hız ışık hızıdır. Saniyede 300.000 km olan ışık hızını fiziksel olarak aşmak mümkün görünmemektedir. Özel görelilik kuramına göre insan eğer ışık hızında hareket edebilseydi zamanın durduğuna şahit olabilirdi. Günlük yaşantımızda ise hareket ve zaman arasındaki ilişkiye dair bu etkiyi hissedebilmemiz çok zordur. Çünkü bu etki dünyada saniyenin milyarda biri kadar çok küçük boyutlarda yaşanmaktadır.
Bizler zamanın ölçümünü içinde yaşadığımız dünyanın hareketlerine göre belirlemekteyiz. Saatler, günler, aylar ve mevsimler dünyanın ve ayın hareketlerinden yola çıkılarak hesap edilmektedir. Fakat zamana dair bu ölçümler zamanı tanımlayamazlar. İnsanın şimdi olarak algıladığı zaman evrenin her yerinde bizim şimdimiz değildir. Mesela bizim şimdi görebildiğimiz güneş ışınları güneşin 8 dakika öncesine aittir.
Big bang ile başlayan, yaratılış anında uzay ve zamanın birlikte varlık sahnesinde bulunmalarından dolayı ne uzayı ne de zamanı birbirinden bağımsız olarak düşünebilmek mümkün değildir. Fizikçiler bu nedenle iki kavramı birleştirerek uzay-zaman ifadesini kullanmayı daha uygun bulmaktadırlar. Evrendeki bütün olaylar mekân ve zaman boyutu birlikte kullanılarak tanımlanabilmektedir. Zamanın, en, boy, derinlik şeklinde nitelenen üç boyutlu mekâna eklemlenerek dördüncü bir boyut olarak düşünülmesi bu nedenledir.
Fizikçiler dört boyutlu uzay-zaman yapısını daha anlaşılabilir kılmak için uzay-zaman konisini kullanmaktadırlar. Koninin yüzeyi ışık hızı bölgesidir. Şimdi noktası sonlu ile sonsuz zamanın kesiştiği bir noktadır. Her varlık bu şimdi noktasındadır. Işık hızını aşamayanlar için şimdi noktasında zaman sonlu olmak zorundadır. Yani daha açık bir ifadeyle, ışık hızının sınırı hareketlerimizi de sınırlayarak, sınırlı bir evrenin içinde ve sınırlı bir zaman diliminde var olmamıza sebebiyet vermektedir.
Nedensellik ilkeleri bu sınırlı uzay-zaman içerisinde gerçekleşmektedir. Koninin içinde hareketler daima neden-sonuç ilişkisiyle tanımlanmaktadır. Işık hızının aşılması durumunda neden-sonuç ilişkisi de aşılarak fizik açısından zamandan aşkın bir duruma geçebilmek mümkündür. Fakat maddeler ışık hızını aşamadığı için ışık konisinin içinde hareket etmek zorundadırlar.
Bizler ışık hızı duvarını aşamadığımız evrenin içinde, zamanın daima geçmişten geleceğe doğru aktığını hissetmekteyiz. Zamanın daima geri döndürülemez bir şekilde ilerlemesini, fizikçiler ‘entropi yasası’yla açıklamaktadırlar. Yaratılış anından itibaren evrenin artan bir hızla genişleyerek düzensizliğin artmasına yol açması, zaman okunun tek yönlü ilerleyişini belirlemektedir. Kırılan bir yumurtanın ardından yumurtanın tekrar eski konumuna dönüşmesini engelleyen fiziksel yasa, sistemlerin düzensizliğini ölçen ‘entropi yasası’dır. Zaman okunun daima ileriyi göstermesi aynı zamanda içinde yaşadığımız evrenin nedensellik ilkeleriyle algılanmasını sağlamaktadır. Diğer bir deyişle yaşadığımız olayların nedenlerle anlam kazanması, zamanın tek yönlü şekilde geleceğe doğru akmasına bağlı olarak gerçekleşmektedir.
Uçsuz bucaksız kozmik sistemimizin içerisinde nedensellik kanunlarının işlemediği ve zamanın tanımlanamadığı yerlerde bulunmaktadır. Büyük ölçekli yıldızların kendi içlerine çökmeleriyle çok yoğun ve boyutsuz tekillik noktalarına dönüştüğü bu yerler; karadeliklerdir. Işığın bile çekim gücünden kaçamadığı bu tekillik noktalarında uzay zamanı tanımlayabilmek imkânsız hale gelmektedir. Bilinen fizik kanunlarıyla açıklanamayan karadeliklerin ötesinde ise ne olduğu bilinemiyor. Bazı bilim adamlarına göre, karadeliklerin bizim evrenimizden başka evrenlerin kapılarına geçit olabileceği düşünülüyor. Samanyolu galaksimizin merkezinde de bulunan bu karadeliklerin aynı zamanda kozmik kıyamete de neden olabileceği ileri sürülüyor.
Kısaca özetleyecek olursak; günümüz fizik yasalarının zamana dair keşfettiği iki gerçeklik bulunmaktadır. Bunlardan birisi; zamanın mekân ve harekete bağlı olarak izafi bir şekilde nitelenmesi; diğeri ise zamanın bir başlangıç noktasından başlayarak daima ileri doğru akması ve kozmik kıyamet ile son bulmasıdır.
Fizik yasalarının iflas ettiği karadelikler gibi yerlerde ise zamanı ve olayları anlayabilmemiz şimdilik mümkün görünmektedir.
Metafizik Zaman Algısı
Bir de kalkıp dediler ki: ‘hayat sadece dünya hayatımızdan ibarettir; ölürüz, zira (bir kez) hayata gelmiş bulunuruz ve bizi sadece zaman yok eder.’ Casiye/45:24
Peygamberimiz dönemindeki Mekkeli müşriklerden bazıları mutlak zaman anlamına gelen dehrilik inancına sahiplerdi. Zamanın ezeli ve ebedi olduğuna dayanan bu ilkel materyalizmde Allah’ın zamana ve hayata müdahalesi kabul edilmiyordu.
Günümüzde zamanın başlangıcının ve sonunun olduğunu ortaya koyan bilimsel keşiflerin ardından zamanın mutlaklığı fikri tamamen çökertilmiştir. Zamanın yaratılış gerçekliğine rağmen ateizm ve deizm gibi materyalist inançlar hala yaratıcının zamana müdahalesini kabul etmemektedirler.
Kur’an’da hem göklerin ve yerin yaratılışı gibi makro planda, hem de insan gibi iradeli varlıkların tercihlerinin yaratılmasında Allah’ın zamana müdahalesini belirten ayetler bulunmaktadır.
‘O gökleri ve yeri gerçek bir amaçla yaratmıştır; O geceyi gündüzün başına sarar, gündüzü de gecenin başına sarar; yine O her biri kendi mecrasında belirli bir süreye kadar akıp gidecek olan güneşi ve ayı da bir yasaya bağlamıştır.’ Zümer/39:5
‘Hiç düşündünüz mü? Eğer Allah geceyi üzerinizde kıyamet gününe kadar baki kılsaydı, Allah’tan başka size ışık getirebilecek ilah kimdi? Hala (bu sese) kulak vermeyecek misiniz?’ Kasas/28:71
‘Ve O’dur sizin yararlanmanız için geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı (yasalarına) boyun eğdiren; zaten bütün yıldızlar O’nun emrine teslim olmuşlardır. İyi bilin ki bütün bunlarda aklını kullanan bir toplum için mutlaka çıkarılacak bir ders vardır.’ Nahl/16:12
Hayatın her anına müdahil olan Allah’ın insana musahhar kıldığı en büyük nimetlerden birisi hiç şüphesiz zaman nimetidir. Kur’an’da zamanın bölümlerine yemin edilerek (asr, duha, fecr, leyl gibi) insana bu nimetin kıymetini bilmesi gerektiği hatırlatılmaktadır. Hareketin olmadığı yerde zaman da düşünülemez. İnsan tercihleriyle ve davranışlarıyla Allah’ın iradesine bağlı kalarak tarihte yol alabildiği kadar zamanın etkin ve yapıcı öznesi olurken; zamanı ve iradelerini doğru yönetemeyenler insanlık tarihinde olumsuz bir etki yaratmaya veya pasif kalmaya mecburdurlar.
İslamiyet bu anlamda bütünüyle insanın hayatını yönlendirici ilkeler barındırmaktadır. Belirli saatlerde ve günlerde düzenli olarak yapılması gereken ibadetler; Müslümanın zihnine Allah’ın hayatın her anına müdahil olduğu gerçekliğini hatırlatarak sosyal hayat içerisinde bu bilinçle hareket edebilmeyi öğretmek içindir. İslamiyet’te bütün ibadetler, Müslümanın zamanını doğru değerlendirerek hem Allah’a karşı hem de sosyal hayatta sorumluluklarını yerine getirebilmesini hedeflemektedir.
İbadetler insanın zamanına ve tüm hayatına Allah ile anlam katması, şah damarından yakın olan Allah’ın kalbimizden geçirdiğimiz samimi niyetlere göre her an her işimizle ilgilendiğinin farkına varmamızı sağlayan içsel bir dinamizm için gereklidir. Tıpkı bedenin suya ve yemeğe ihtiyacı olduğu gibi, ruhun da ibadetlerden uzak gıdasız bırakılması, maneviyatın zayıflamasına ve hastalıklı bir ruh haline kapı aralamaktadır. Mesela her yıl Ramazan ayında tutulan bir aylık oruç ibadetinde, ruhun gıdasının bedenin ihtiyaçlarından öne alındığı bir dönem geçirilir.
İslamiyet’te mekanların ve zamanların kutsallığı, o mekân ve zamanlarda yaşanılmış olayların önemi ile anlam kazanmaktadır. Müslümanların her yıl ay takvimine göre düzenli olarak kutladıkları Ramazan ayını önemli kılan olay ise, sevgili peygamberimize vahyin bu ayda inmeye başlamasıdır. Vahiy ile hayata dair evrensel değerleri insanlığa hatırlatan Allah’ın bu büyük nimetini sadece indiği döneme mahkûm etmeyip kendi dönemimize ve hayatımıza vahyin ilkelerini taşıyabilmek için, her yıl Ramazan ayında bu kutlu olayı hatırlarız ve oruç gibi bir ibadetle taçlandırırız.
İnsanoğlu uzay ve zaman aleminde adeta bir yolculukta gibidir. Dünyamız, güneş sistemimiz, galaksimiz ve tüm kozmik sistem sürekli farklı koordinatlarda dönme hareketiyle yol alarak bilinmez bir diyara doğru hareket halindedirler. Ne bir saniye önce ne de bir saniye sonra aynı yerde değilizdir. Zaman ve kozmos sürekli yenilenmektedir. Akıp giden zamanın içinde namaz, oruç, gibi düzenli olarak yapılan ibadetler, yenilenen her zamanı ve mekânı Allah’a bağlılığımıza şahit kılabilmek, her yeni zaman dilimine zamandan aşkın olan ile nefes aldırabilmek içindir.
Kur’an’da zamana dair yeminlerin bulunması, yaşadığımız her anın insan eylemlerine mahşerde şahitlik yapacağı anlamına gelmektedir. Ramazan ayı bu anlamda nadir zamanların nadir insanların katılımına şahitlik yapacağı çok özel bir zamanı temsil etmektedir.
Sabahın berrak aydınlığını temsil eden kuşluk vakti şahit olsun
Karanlığın dibini bulup sakinleşen gece şahit olsun. Duha/93:1-2
Kuşatıp örten gece şahit olsun!
(Gecenin kuşatmasını) yarıp ortaya çıkaran gündüz şahit olsun! Leyl /92:1-2
(Karanlığı) yarıp çıkan sabah vakti şahit olsun!
O tarifsiz on gece şahit olsun!
Çift ve tek şahit olsun!
Sabaha yürüyen gece şahit olsun!
Ne yani, şunların hepsinde sahibini koruyan oturaklı bir aklı olanlar için, sağlam bir şahitlik yok mudur? Fecr /89:1-2-3-4
Zamandan bağımsız tanımlanamayan hareketlerimizde zaman denilen olgu; bir ömrü nasıl yaşadığımızı gösteren eylemlerimizin ilmek ilmek dokunduğu soyut bir kavramdır. Kur’an ise hayatımızı nasıl geçirmemiz gerektiğine rehberlik yapan tek ilahi kaynaktır.
(O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, insanlığa rehber olan apaçık belgelerini taşıyan ve hakkı batıldan ayıran Kur’an işte bu ayda indirilmiştir: sizden biri bu aya eriştiğinde oruç tutsun; hasta ya da yolcu olan kimse başka günlerde kaza etsin! Allah sizin için kolaylık ister, sizi zora koşmak istemez; oruç günlerinin sayısını tamamlamanızı, sizi doğru yola ulaştırdığı için O’nu yüceltmenizi ve şükretmenizi ister. Bakara /2:185
Sınırlı ömrümüzde sınırlı zamanın sonu geldiğinde, herkes her yaptığının sebep ve sonuçlarını önünde bulduğunda, son pişmanlığın fayda vermeyeceği gerçekliğiyle karşılaşacaktır. Çünkü artık zamanı geri döndürmek mümkün olmayacak, herkes kendi elleriyle işleyerek hazırladığı sonsuz bir yolculuğa çıkacaktır.
Asr şahit olsun:
Elbet insanoğlu tarifsiz bir kayıptadır;
Ancak, Allah’a inanıp güvenenler, erdemli ve sorumlu davrananlar; yani birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bundan müstesnadır. Asr /103:1-2-3
Kaynakça: Mustafa İslamoğlu, Hayat Kitabı Kur’an, Düşün Yayıncılık 2012
ANALİZ
Sayı 59 (2018)