Gamze ÖZBAĞ
Kızım olursa adını 'Meryem' koyacağım. Hayır. Önce 'Hanne' olacağım!
“Kızım olursa adını ‘Meryem’ koyacağım.”
Ne çok duyarız bu dua niyetine söylenmiş cümleyi. Kim Meryem gibi bir kız evlada sahip olmak istemez ki, iffetli tertemiz bir evlada… Her anne ister Meryem gibi bir evlat ama her anne düşünmez Hanne olmayı; Meryem’e sahip olmayı, Hanne olmayı reddederek ister çoğu zaman.
Bu kitabı[2] aldığımda “Hanne”nin kim olduğunu bilmiyordum. O benim için sadece İmran’ın karısıydı. Oysa kitabı okuduktan sonra Hanne benim için adamakla harcamak arasındaki o ince çizgiydi.
Hanne kim?
Yıllarca evlat hasretiyle yanan potansiyel bir anne ve anne olmak için yanan bir “kadın”. Kendinden bir parçayı Rabbine adama yürekliliğini gösteren bir “kadın”.
Candan ziyade canandan vazgeçebilen bir “kadın”.
Rabbinin ona gösterdiği cömertliği, yine O’na adayarak sadakatini ispat eden bir yürek Hanne.
Ve bir kadın yüreğiyle başlıyor adayış, bir anne yüreğiyle…
Demek “anne” olmak mühim bir iş.
“Seni seviyorum ya Rabb”ın ispatıydı
Hanne’nin sadakati Meryem’in temizliğiyle tekrar ödüllendiriliyor ve İsa ile adeta şölene dönüyordu. Kıssada mesaj açık veriliyordu; “Hanne gibi olursanız Meryem gibi evlatlarınız ve İsa gibi torunlarınız olur” deniyordu.
“Seni seviyorum ya Rab” iddiasının ispatıydı, Hanne’nin Rabb’ine sunduğu Meryem’i. Ve Rabbi onu mahcup etmedi. “Tertemiz olarak” âlemlerin kadını oldu Meryem.
Hanne olmak mı zordu, Meryem kalmak mı? Satırlar arasında yürürken beni en çok düşündüren bu cümleydi. Meryem gibi olmasını istediğimiz evlatlara Hanne gibi bir anne olabiliyor muyduk ya da olabilir miydik… Hanne önce “kul” olmayı ve kulluğunu ispat etmeyi tercih etmişti. O, önce kul sonra anne oldu. Bu noktada çözüldü kafamın içindeki düğümler. Ne zaman gerçek bir “kul” olmayı tercih edersem, Hanne olmak o zaman kolaylaşacaktı. Hanne olduğumda ise Rabbim beni mahçup etmeyecekti.
Hanne’nin çığlığı yükseliyor kitaptan
Mustafa İslamoğlu'nun Adayış Risalesi kitabı, samimiyetin ne olduğunu gözler önüne seren satırlarla doluydu. Her cümlesini ibretle okuduğum ve “ben de çok seviyorum seni Allah’ım ama….”larla başlayan bol “ama”lı düşüncelere daldığım ve kendi samimiyetimle yüzleştiğim bir kitaptı.
Evlatlarını “diplomalara” adayarak harcayan anne babalara inat Hanne‘nin çığlığı yükseliyordu kitaptan adeta. “Harcamayın ve harcanmayın”. Adandıkça çoğalan ve ödüllendirilen tek adrese işaret ediyordu satırlar.
Mütedeyyin olduğunu iddia eden ve çocuklarının da bu terbiyede yetişmesini isteyen anne ve babalara, “samimiyet”i işaret ediyordu Adayış Risalesi… Ve en çok da “anne”lere…
Çünkü önce “Hanne” olmak gerekiyordu Meryem’e sahip bir anne olabilmek için.
Editörden H/Anneliğe Övgü
Bu eser der ki:
1- Kur'an'ın bir kıssası bile sizin hayatınızı, hayata bakışınızı değiştirir.
2- Tefsir oku(t)manın zor olduğu günümüzde Kur'an'ın mesajını bu türden 'özel' eserlerle gündemde tutabiliriz.
3- Ada(n)mak nedir, harca(n)mak nedir? Bunları yeniden, baştan, en baştan sorgulamamız gerekir.
4- Anne(lik)in ne kadar büyük bir öneme haiz olduğu gerçeğini unuttuğumuzun farkında mısınız?
[1] http://www.dunyabizim.com/mustafa-islamoc49flu/3887/o-kadin-kime-adadi-kendini
[2] Mustafa İslamoğlu, Adayış Risalesi, Düşün Yay.
İKTİBAS/AİLE
Sayı 60 (2018)