Izdırap.
Izdırap, insanın özsel kavramlarından birisidir. İnsan, düşünen bir hayvandır denilmiştir; insanın toplumsal bir hayvan olduğu da tekrarlananlar arasındadır ancak onun ızdırap çeken bir hayvan olduğu pek dillendirilmemiştir. Halbuki insan; düşünmenin ızdırabını çeker, kalabalıkların içinde olmanın ya da dışında kalmanın ızdırabını çeker, konuştuklarının ve sustuklarının ızdırabını çeker… Velhasıl hayat, ızdırabın bir sahnesidir.
Izdırabın insan hayatındaki kökensel konumu, dinsel anlatılarda da görülmektedir. Tevrat’ın Yaratılış bölümünde Tanrı, Adem ve Havva’ya “iyiyle kötüyü bilme ağacı”ndan yemelerini yasaklamıştır. Tanrı’nın yasağını çiğneyen Adem ve Havva, cennet bahçesinden kovulmuş ve bilmenin ızdırabını çekecekleri dünyaya gönderilmişlerdir. Bütün bir insan soyuna sirayet eden “babalar günahı” işte budur. Tanrı, Adem’e şöyle seslenmektedir:
Yaratılmış olduğun toprağa dönünceye dek
Ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın.
Schopenhauer; ızdırabı, insan mutluluğunun iki düşmanından birisi olarak görmektedir. Diğeri ise can sıkıntısıdır ve insan, ızdıraptan kurtulup mutluluğa erişmeyi umarken yakasını can sıkıntısına kaptırmaktadır. Bu yüzden Schopanhauer’a göre hayatın bize sunduğu, ızdırap ve can sıkıntısı arasındaki şiddetli bir salınımdan başka bir bir şey değildir. Schopenhauer’ın “pesimist” olduğu söylenilen felsefesinden hareketle “Izdırap dolu dünyada mutluluğun imkanı nedir?” sorusu, yanıtlanmayı beklemektedir.
Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’a iliştirdiği bir soru vardır: “Kolay elde edilmiş bir saadet mi, yoksa insanı yücelten ızdırap mı daha iyidir?” Izdırap, mutluluğun bir düşmanı olarak değil, aynı zamanda bir merhalesi olarak da görülür. Hegelci bir perspektiften nasıl ki yanlış, doğrunun bir merhalesiyse çekilen sıkıntılar da mutluluğun bir merhalesidir; kavramların içsel diyalektiği bize bunu göstermektedir. Tasavvuf düşüncesinde “kamil insan” olma yolunun çile çekmekten geçmesi, sebepsiz değildir.
Izdırap dolu dünyada ızdırapsız bir hayat arzusu, distopik kurguların da hareket noktalarından birisi olmuştur. Aldous Huxley’nin Cesur Yeni Dünya romanında “soma” adlı tabletler, her türlü ızdıraptan kurtulmayı vaat etmektedir. Ne var ki ızdırabın tabletlerle yok edildiği bir hayat, Aristoteles’in mutluluk tanımının çok uzağına düşmektedir. Cesur Yeni Dünya’daki “soma” ve mutluluk sorusu; psikiyatrik ilaç kullanımına dair tartışmaların sosyal bilimlerde önemli yer teşkil ettiği günümüzde yeni bağlamlar kazanıyor gibi gözükmektedir.
Noktasız Dergi, yedinci sayısında “IZDIRAP” başlığını ele alıyor. Izdırabın yas, cenaze töreni gibi toplumsal ve bireysel yansımaları, mutluluğa dair felsefi sorunlar, varoluşçuluğun ızdıraba yaklaşımı, ızdırabın psikolojik yükü gibi “ızdırap” başlığına dahil edilebileceğini düşündüğünüz makale, deneme, çeviri, inceleme yazısı ve çizimlerinizi 17 Aralık 2021 tarihine kadar noktasizdergi@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.