Yusuf YAVUZYILMAZ
İslam’ın bütün ibadet biçimleri sembolik anlamlarla yüklüdür. Hiç kuşku yok ki, her ibadet içsel (deruni, ahlaki, irfâni, batıni) ve formel (fıkhi, şekil, form) bileşenlerden oluşur. Formel veya ahlaki boyut arasında bir denge bulunmalıdır. Formsuz ibadet olamayacağı gibi, ahlak ve irfandan yoksun ibadetten de söz edilemez. İçerik ve irfandan yoksun ibadetin kuru bir şekilden, ruhsuz bir maddeden oluşacağı kuşkusuzdur. Formsuz ibadet ise bizi önü alınamaz batıni yorumlara götürecektir. Ali Şeriati, Hac adlı eserinde kurban ibadetini tüm yönleriyle ele alır ve özellikle irfâni ve ahlaki boyutu üzerine çok özel analizler yapar. Kurban ibadetinin ana bileşenleri Mina, İbrahim, İsmail’dir. Kuşkusuz kurban bir hayvan boğazlamakla icra edilen bir ibadettir. Ancak daha derinlerde çok sayıda ahlaki ilkeyi de içinde taşır. Şeriati, çok haklı olarak sorar:
“Ve şimdi Mina’dasın, İbrahim’sin, İsmail’ini kurban yerine getirdin
Senin İsmail’in kimdir?
Veya nedir?
Makamın mı? Onurun mu? Mevkiin mi? Statün mü? Mesleğin mi? Paran mı? Evin mi? Bağın mı? Otomobilin mi? Ma’şukun mu? Ailen mi? İlmin mi? Rütben mi? Sanat ve maharetin mi? Ruhaniyetin mi? Âlimliğin mi? Elbisen mi, adın mı? Namın mı? Şöhretin mi? Canın mı? Ruhun mu? Gençliğin mi? Güzelliğin mi…?
Ben ne bileyim? Bunu sen kendin bilirsin.
Her ne ve kim ise onu kendin Mina’ya getirmeli ve kurban için seçmelisin.”[1] (s.132)
Şeriati’ye göre, insanı iman yolunda zaafa düşüren ve sorumluluktan uzaklaştıran her şey kurban edilmeye adaydır. Bir anlamda insanla ona yüklenen sorumluluk arasına giren her engel kurban edilmesi gereken bir şeydir. Kuşkusuz bu bir insanı sorumluluktan uzaklaştıran tutkuların en değerlisidir.
İbrahim için İsmail hayatının sonlarına doğru sahip olduğu en değerli varlıktı. Bir baba için tek evladı.
“İsmail; İbrahim için, sadece bir baba için oğulun ifade ettiği şey değildi.
Bir ömür boyu bekleyişin sonu idi…
Bir asırlık acı ve ıstırabın mükafatı…
Macera solu bir hayatın meyvesi…
Yaşlı bir babanın tek genç oğlu…
Acı bir umutsuzluktan sonra tatlı bir umut…
İbrahim’in İsmail’i vardı. Senin İsmail’in ise kendin olabilir, ‘ailen’ olabilir veya mesleğin, servetin, haysiyetin, ne bileyim herhangi bir şeyin olabilir. İbrahim için oğlu var idi, üstelik de öyle bir baba için öyle bir oğul.” (a.g.e s.135)
İsmail bir babanın tek oğludur. Bir insanın sahip olabileceği en değerli varlık. Baba çoğu kez oğlunu korumak için kendini tehlikeye atmaktan çekinmez. Şeriati’ye göre gelişi yüz yıl beklenmiş ve en beklenmedik zamanda gelen bir oğul. Dahası herhangi bir oğul değil.
İbrahim, şimdi en zor sınav ile karşı karşıyadır. Bir babanın tek oğlunu kurban vermesinin istenmesi. Bu hiç şüphe yok ki, en zor kararlardan biridir. İbrahim’in içinde en zor, katlanılması çok kolay olmayan bir savaş başlar.
“Savaş İbrahim’in içinde, Allah’la İsmail arasında bir savaş.
Zor bir seçim.
Hangisini seçmek istersin İbrahim?
Allah’ı mı kendini mi? Faydanı mı, değeri mi, bağımlılığı mı yoksa kurtuluşu mu? Maslahatı mı hakikati mi? Kalmayı mı gitmeyi mi? Mutluluğu mu kemali mi? Zevki mi sorumluluğu mu? Hayat için hayatı mı, ilgi ve sükuneti mi, akide ve cihadı mı? İçgüdüyü mü bilinci mi? Duyguyu mu imanı mı, babalığı mı, peygamberliği mi? Bağımlılığı mı mesajı mı?
Sonuç olarak İsmail’ini mi yoksa Allah’ını mı?
Hangisini seçiyorsan seç İbrahim” (a.g.e s.136)
İbrahim, bir peygamber olarak en zor seçimin eşiğindedir. Hayatında vereceği en zor kararı vermek zorundadır.
“Ey Hakk’a teslim olan Allah’ın kulu!
Hakikatin senden istediği şey, işte budur. Budur imanın daveti, risâletin mesajı.
Bu senin sorumluluğundur ey sorumlu insan!
Ey İsmail’in babası!
Uzun risâlet yolunun sonunda ‘yol ayrımına’ gelmiştir artık İbrahim.
Bütün vücudu feryat etmekte: İsmail.
‘Hak’ ise başına vurmakta: ‘Boğazla’
Seçim yapması gerek.
İçinde hakikat ve menfaat savaşmaktadır.
Canıyla bağlandığı menfaat… İmanıyla bağladığı hakikat” (a.g.e s.136)
Allah’ın elçisi olan İbrahim, Allah’ın emrine bütün benliği ile teslim olmuştur. Kuşkusuz beşer, yaşamı boyunca karşıtlar arasında gider gelir. Hayatın diyalektiğidir bu. Beşer, seçimleri sonucunda insan olma amacına ulaşabilecektir.
“Beşer, hayvan ile insan, tabiatla Allah, içgüdüyle bilinç, yerle gök, dünya ile ahiret, bencillikle Allah’a bağlılık, gerçeklikle hakikat, lezzetle fazilet, kalmakla gitmek, şuhud ile gaybet, imek (bûden; var bulunmak) ile olmak (şoden) esaret ile necat, kayıtsızlık ile sorumluluk, kendine düşkünlük ile Allah’a düşkünlük, şirk ile tevhid, ‘benim için’ ile ‘bizim için’ ve nihayet ‘olan’ ile ‘olması gereken ‘arasında aracı halka” (a.g.e s.144)
Bütün yaşadığı gelgitler, çatışmalar içinde İbrahim ne yapacağına karar vermiştir. Allah’ın emri bütün değerlerin üzerinde bir değerdir. İbrahim, hiçbir kaçış yolu aramadı, hiç mazeret aramadı, Rabbinin emrine bütün benliği ile sahip çıktı. Bu adanmışlığın zirve noktasıydı. “İbrahim, artık ne yapması gerektiğini biliyor. Mesajın anlamını yakinen kavramıştır. Bilmektedir ki ta başından beri, o şüpheler şeytanın işiydi. Umutsuzluk içinde bir ömür boyu bekleyişten sonra bir evlada kavuşmuş olan bir babanın tarif edilemez aşkı, onu bilinçsizce, bu tür yorum ve tereddütlere sürüklüyordu. Bu yorum ve tereddütlerle kaçış yolu bulma emelindeydi. Allah’ın karşısında durmaksızın ve Haktan yüz çevirmeksizin, İsmail’i kendisi için koruyabilmenin yolu… Fakat her şey açık ve aydın.” (a.g.e s.148).
Tarihin en zor kararıdır verilecek karar. Bir babanın vereceği en zor kararın eşiğinde olan İbrahim sonunda kararını verir. Kararların en zoru, seçimlerin en kararlılık isteyeni, vereceği karardır.
“İbrahim kararını verdi,
Seçimini yaptı.
İbrahim’in seçiminin hangisi olduğu belli.
Peki hangisi?
‘Allah’a kulluğun mutlak özgürlüğü!”
‘İsmail’i kesmek’ (a.g.e s.150)
Bu en büyük teslimiyet anıydı. Ancak bu kararı İsmail’e söylemek de kolay değildi. Bir baba, en çok sevdiği tek oğluna nasıl bu kararı bildirebilir. İbrahim sonunda konuştu: “İsmail, ben rüyada seni kestiğimi gördüm” (a.g.e s.151)
İsmail ise babasını rahatlatacak bir teslimiyetle karşısına çıkmıştır. “Baba! Hakk’ın emrini yerine getirmede tereddüt etme, teslim ol. Beni de bu işte teslim olmuş bulacak ve inşallah sabredenlerden olacağımı göreceksin” (a.g.e s.151) Artık final yaklaşmıştır. Baba da oğul da imtihanı geçmiştir. İmtihanın en zorunu bir en değerli varlığıyla sınanmış, diğeri canıyla sınanmış ve Hakk’ın isteğine boyun eğmiştir. Kurban çok önemli sonuçlar ortaya çıkarmıştır. “Çünkü bu dinin öyküsü, işkence, insanın kendine eziyet etmesi, kan ve tanrıların kana susamışlığının öyküsü değil, ‘insanın kemali’nin öyküsüdür. İçgüdü zincirinden, dar egoizm zindanından kurtuluşun öyküsüdür. Ruhun yükselişi, aşkın miracı ve beşeriyet iradesinin mucizevi iktidarının, her bağ ve kayıttan, seni ‘hakikat karşısında sorumlu insan’ olarak esir ve aciz kılan tüm zincirlerinden kurtuluşunun öyküsüdür. (a.g.e s.153)
Kurban, insanı hayata bağlayan en değerli şeyden vazgeçerek özgürleşmesinin sembolik anlatımıdır. Kurban adanmışlıktır, kurban teslimiyettir, kurban en değerli varlığından Allah için vazgeçmektir, kurban samimiyetin zirvesidir, kurban insanı hayata bağlayan en değerli şeyi gözden çıkarmaktır, kurban zincirlerinden kurtulmaktır,
“Sorumluluğun gereğini yerine getirmene, hakikat için çalışmana engel olan, özgürlüğünü kısıtlayan, seni kendinle baş başa kalmaya, nefsinle, hevân ile birlikte olmaya çağıran zevk bağı olan, tıpkı toplum zincirinin, senin sağlam yerini bağlaması gibi yürümene izin vermeyen, İsmail’ini koruman için iblisle işbirliği yapan, hak mesaja karşı kulağını sağırlaştıran, anlayışını, aklını bozan, kalbini çirkinleştiren, seni iman fermanı karşısında isyana, ağır ve zor bir sorumluluk yükü altından kaçmaya yönelten, seni koruyan ve kurbanını koruyan her şey ve herkes.
Bunlar İsmail’in özellikleridir. Sen kendin onu kendi yaşamında bul ve al. Allah’a yöneldiğin şu an Mina’da kurban et. (a.g.e s.154)
[1] Ali Şeriati, Hac, Fecr Yayınları, Tercüme: Doç.Dr. Ejder Okumuş, Kasım 2007, Ankara.
60. Sayı (2018)
İnceleme